Küresel kapitalist sisteminin parçası olan Türkiye’de ekonomik kriz Avrupa finans merkezlerinde tartışılıyor ve “çözüm” önerileri öne sürülüyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı yıkımla ilgilenmeyen bu “çözüm” önerileri, finans-kapitalin serbest dolaşımının önündeki engellerin giderilmesini içeriyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Alman Merkez Bankası (DZ Bank) baş ekonomistleri tarafından hazırlanan raporlar büyük ölçüde benzer tespitleri içeriyor. Sıralanan “çözüm” önerileri de benzerlikler taşıyor. Küresel kapitalist sisteme entegre olmuş bir ekonomide, ekonomi yönetiminin bir kişinin tasarrufuna bırakılmasıyla sermayenin ülkeye giriş ve çıkışlarında önünü görememesinden kaynaklı belirsizlik ve riskler eleştiriliyor. Bu eleştiriler, Erdoğan ve damadı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından yürütülen ekonomi politikalarından uluslararası finans sermayenin memnun olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Merkez Bankası eleştirileri
Eleştirilerin önemli bir başlığını Türkiye Merkez Bankası’nın (TCMB) ekonomi yönetimindeki rolü oluşturuyor. Birkaç yıldır “bağımsızlığı” tartışılan TCMB, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ekonomistleri tarafından da eleştiriliyor. ECB ekonomistleri, TCMB’nin siyasi baskı altında olduğunu, yasal değişiklerle hukuki bağımsızlığını kaybettiğini, para politikasıyla ilgili gerekli adımları zamanında atmadığını dile getiriyorlar. Para politikasında yaşanan karmaşa, doğrudan faiz artırmama ve görevden almaların TCMB'nin güvenilirliğinin zayıflamasına sebep olduğu belirtiliyor.
Türk lirasındaki değer kaybının nedeni…
Geçtiğimiz günlerde Deutsche Welle Türkçe’de yer alan habere göre, Alman Merkez Bankası (DZ Bank) için bir rapor hazırlayan analist Sören Hettler, TCMB’nin faizleri arttırmasına, Ekim ayı başında açıklanan resmi enflasyonun beklentinin altında kalmasına rağmen Türk Lirası’nın değer kaybının sürdüğüne dikkat çekiyor. Albayrak’ın, bakanlığını yaptığı kurumla değil “Erdoğan'ın damadı” diye anıldığına değinerek, izlediği politikayla uluslararası piyasalara güven veremediğinin altını çiziyor.
Liradaki değer kaybı, 2006’dan bu yana paralel değişim sergileyen Güney Afrika para birimi Rand ile karşılaştırılıyor. Güney Afrika Randı’nın son dört senede yaklaşık yüzde 20 değer kaybına uğrarken, aynı zaman diliminde Türk Lirası’nın yaklaşık yüzde 60 değer kaybettiğine dikkat çekiliyor ve aradaki bu açının nedeninin “siyasi” olduğu belirtiliyor.
Hettler, Liranın değer kaybındaki iki önemli faktörden ilkinin, Erdoğan’ın “Türkiye’yi 2016 sonundan itibaren otoriter bir ülkeye çevirmesi” olduğunu, TCMB’nin de bundan etkilendiğini söylüyor. Fiyatların yükselmesine ve liranın zayıflamasına rağmen TCMB’nin, siyasi iktidarın istemediği faiz artırımına gitmekte çekimser davrandığını, bunun uluslararası yatırımcıların güvenini sarstığını kaydediyor.
“Uluslararası yatırımcıların kararlarını bir ülkedeki demokrasinin veya basın özgürlüğünün durumuna bağlı almadığı bilinir ancak Türkiye Merkez Bankası'nın bağımsız hareket etmesini engellemesiyle Erdoğan kırmızı çizgiyi aştı” sözleriyle de, AB ve ABD emperyalistlerinin Türkiye’ye yönelik eleştirilerinde çokça geçen “demokrasi” söylemlerinin teferruat olduğunu açıkça kabul ediyor ve “Erdoğan’ın Merkez Bankası’na müdahalesi olmasaydı uluslararası yatırımcılar ülkedeki diğer olumsuz gelişmelere bir nebze de olsa göz yumabilirdi” diyor.
NATO, AB ve ABD artık Türkiye’yi güvenilir bulmuyor!
Erdoğan’ın son yıllarda izlediği dış politikanın da finans merkezlerinin güven kaybına yol açtığını söyleyen Hettler, kısa süre öncesine kadar NATO’nun, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin Türkiye’yi güvenilir bir partner olarak gördüğünü, bugün ise bundan eser kalmadığını öne sürüyor. Erdoğan’ın yok olan güveni tesis etmek yerine devamlı çatışma içine girdiğini, dikkatleri ekonomik sorunlardan başka tarafa çekmek ve yerini sağlamlaştırmak için dışarda gerilimi tırmandırdığını vurguluyor.
Ayrıca, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün Yolsuzluk Algı Endeksi’ne işaret edilerek, Türkiye'nin 2015-2019 döneminde hızla güven kaybı yaşadığı belirtiliyor.
Uluslararası piyasalara güven verecek politikalar talep ediliyor!
Alman finans kapitalist sözcülerinin bu değerlendirmeleri, AKP şefi Tayyip Erdoğan’a duyulan güvensizliğin yeni bir dışavurumudur. Emperyalistlerin eleştirilerinin yoğunlaştığı son beş yılda, yerine düzen içi bir siyasal alternatif üretilememesi ve dayandığı toplumsal tabandan aldığı güçle ayakta kalan AKP iktidarı, gelinen yerde derinleşen çok yönlü krizin etkisiyle ciddi bir biçimde yıpranmış bulunuyor. Erdoğan’ın dayandığı toplumsal desteğin her geçen gün zayıfladığı birbirini izleyen anketlere yansıyor.
Bu zayıflamayı fırsata dönüştürmek isteyen emperyalistler, krizi hafifletmenin tek yolunun uluslararası piyasalara güven verecek politikaların izlenmesi olduğu “uyarısı”nı yapıyorlar.
Büyük bir borç batağı ile çöküşün eşiğine gelmiş bulunan ekonominin çarklarının çevrilebilmesi ancak, bu finans merkezlerinin dayatacağı yeni ekonomik-sosyal yıkım saldırılarının hayata geçirilebilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla, onların sundukları “çözüm reçeteleri”, emekçilere ödettirilmekte olan krizin faturasının daha da katlanması anlamına gelmektedir.