Deprem bölgesi gözlemleri…

Deprem değil, kapitalizm öldürür!

İnsanlığı yok oluşa sürükleyen kapitalist barbarlık düzeninden kurtulmanın tek yolu işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesini yükseltmekten geçmektedir!

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Şubat 2023
  • 13:50

6 Şubat günü art arda gerçekleşen iki deprem nedeniyle başta Maraş, Hatay ve Adıyaman olmak üzere on ilde büyük bir yıkım yaşandı. Şehirler yerle bir oldu. Ayrıca deprem çevre ülkelerde de hissedildi ve yıkıma yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi, yine yüz binlerce insan yaralandı. Enkazların altında halen ne kadar insan olduğu bilinmezken, birçok bölgede arama-kurtarma çalışmaları sonlandırıldı. Toplumun önemli bir kesimi unutulmaz bir acı ve öfke içerisinde. AKP iktidarı “depremden etkilenen her bölgeye ulaştık” dese de deprem bölgesindeki insanlar ilk günden bugüne kaderine terk edilmiş durumdalar.

Devrimci Gençlik Birliği olarak depremin olduğu andan itibaren hızla planlamalarımızı yaptık ve dayanışmayı büyütmek için Adıyaman ve Antakya’ya doğru yola çıktık.  Deprem bölgelerinde arama-kurtarma çalışmalarına katılmaktan yardımların dağıtıma kadar bir dizi alanda süren dayanışma çalışmalarına katıldık.

“Çöken binalar değil sermaye düzenidir, ölenler rakam değil insanlarımızdır”

Adıyaman:

Adıyaman’a doğru yola çıktığımızda önce Pazarcık’ta bulunan Hasan Koca Cemevi’ne uğradık. Burası belli açılardan koordine edilmiş bir yardımlaşma merkeziydi. Köylere gıda, hijyen malzemeleri ve kıyafet yardımlarını ulaştırmaya çalışıyorlardı. Çevrede çok fazla hasta ve yaşlı insan olduğu için Cemevi’nin bir bölümünü yatakhaneye çevirmişler bir kısmını da aşevi olarak kullanıyorlardı. Gölbaşı üzerinden Adıyaman’a doğru yola çıktık. Yolun iki tarafında bulunan tüm binalar ya yıkılmış ya da ağır hasarlıydı. Yol boyunca sadece bir tane AFAD ekibine rastladık.

Adıyaman merkezde bulanan Yeni Mahalle Cemevi’ne depremin dördüncü günü ulaştık. Depremin ikinci gününde HDP’nin merkezinde yer aldığı TTB, TMMOB gibi meslek odaları, Alevi dernekleri ve çeşitli demokratik kitle örgütleri tarafından oluşturulan koordinasyon merkezi burayı bir yardım merkezine çevirmişlerdi. Revir ve aşevi kurulmuştu. Adıyaman merkezdeki yıkım da büyük boyutlardaydı. Cemevi’nin bir kısmı gıda bir kısmı ise kıyafet deposu olarak kullanılıyordu. Kurulan kriz masası üzerinden köylere yardım ulaştırılmaya çalışılıyordu. Düzenli olarak gıda, kıyafet, hijyen malzemeleri ve ısıtıcı gibi temel ihtiyaçlar dağıtılmaya çalışıyordu. Biz oraya vardığımızda ilk yardım TIR’ı ancak oraya ulaşmıştı. TIR gelmeden önceki tüm yardımlar insanların bölgeye gönüllü olarak gelirken getirdikleri ile sınırlıydı. Bölgede elektrik ve su yoktu.

Burada kurulan merkezde gönüllü ekipler arama-kurtarma çalışmaları da yapıyorlardı. Bölgede bulunan iki AFAD ekibinden biri Adıyaman Valisi’nin akrabasının evinin enkazında diğeri ise AKP’li bir milletvekilinin enkazında arama-kurtarma çalışması yaparak bölgeyi terk ettiler. Yurt dışından gelen ekipler ve gönüllüler dışında bölgede doğru düzgün bir arama-kurtarma faaliyeti yoktu. Gönüllü gelen madenciler ve inşaat işçileri de imkanları dahilinde arama-kurtarma çalışmaları yapıyordu. İnsanlar yakınlarını enkazdan çıkarabilmek için saatlerce, günlerce enkaz başında beklediler. Erdoğan’ın kente geleceği duyulduktan sonra sınırlı miktarda AFAD ekibi bölgeye geldi. Bazı enkazlarda “ses yok” diyerek enkazları bırakıp gittiler. Kimi enkazda ise “Saat: 18.00 oldu mesaimiz bitti” diyerek çalışmayı sonlandırdılar. Erdoğan bölgeye gelmesiyle devlete dair tek gördüğümüz şey tepemizde gezinen helikopterlerdi. Enkazlarda çalışma yürüten gönüllü 5 Kürt genci TEM polisleri tarafından “hırsız” olmakla suçlanarak enkazda çalışma yaptıkları sırada kaçırıldı. Çıplak bir şekilde işkence edilerek şehrin ıssız bir yerine bırakıldılar. Devlet Adıyaman’da sadece baskı aracı olarak vardı.

Depremin 9. gününde AFAD çadır kent kurmaya başlamıştı. 9. güne kadar insanlar sokaklarda, hasarlı evlerinde, arabası olanlar ise arabada kalıyorlardı. Kurulan çadır kentte mobil tuvalet yoktu. Çadırlar çok yakın kurulmuş durumdaydı. Herhangi bir yangın veya salgın hastalık durumda hızla yayılması çok olası gözüküyordu. Çadır kentte konuştuğumuz bir aile 150 kişilik bir köyden geldiklerini ve köyden 110 kişinin enkazlarda öldüğünü söylediler.

Bizler de burada dağıtım ve arama-kurtarma çalışmalarına katıldık. Bölgede bulunan depremzedelerle konuştuğumuzda ya da dağıtım esnasında hepsi “Siz olmasanız biz burada yok olurduk. Devlet bizi unuttu, burada devlet namına hiçbir şey yok” diyorlardı. Bölgede arama-kurtarma çalışmalarının dördüncü günde başladığı, insanların kendi imkanlarıyla yakınlarını enkazdan çıkartmaya çalıştıklarını ifade ettiler. Günlerce AFAD’tan çadır istediklerini ama hiçbir şekilde çadırların gelmediğini söylediler. İmkanı olanlar Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere gitmeye çalışıyorlardı. İnsanlar acılı oldukları kadar devlete karşı öfkeliydiler. Yakınlarını devletin arama-kurtarma çalışmalarına geç başlaması nedeniyle kaybettiklerini söylüyorlardı. Bulunduğumuz yer merkez olsa da küçük bir yerdi. Herkes birbirinin yakından ya da uzaktan akrabasıydı. İnsanların cenazeleri yan yana, sokaklarda saatlerce bekliyordu. Cenazelerin üstüne bulabildikleri battaniyeleri örtüp başlarında bekliyorlardı. Şehri yavaş yavaş ağır bir koku sarmaya başlamıştı.

Buradaki yardım merkezi daha koordineli hareket edebiliyor olsa da devlet buraya gelmeye çalışan TIR’ları engelliyor ya da başka noktalara yönlendiriyordu. Bundan kaynaklı gelen yardımlar kısıtlıydı. Devlet, Cemevi’nin sorumlusuna alanın boşaltılması için sürekli baskı yapıyordu. Besni, Gölbaşı, Çelikhan ve Adıyaman merkez başta olmak üzere, Alevi dağ köylerindeki yıkım da çok fazlaydı. Köyler dağ yamaçlarına kurulduğu ve yollar tamamen kırılıp, parçalandığı için buraya ancak dördüncü gün gönüllüler ulaşabilmişti. Adıyaman’da kaldığımız 7 gün boyunca net olarak gördüğümüz şey; devletin bölgedeki halkları ölüme terk etmesiydi. Yıkılan binaların ağırlıklı kısmı yeni binalardı. Bölgede bulunan gönüllüler ve insanlar kendi kendilerine yetmeye çalışıyorlardı. Devlet enkazın altında yok olup gitmişti.

Antakya:

Depremin ilk gününden itibaren Antakya'ya hiçbir yardımın ulaştırılmadığına, zaten tüm bölgelerde yetersiz olan arama-kurtarma çalışmalarının burada neredeyse hiç sürdürülmediğine tanık olduk. Depremin ikinci günü Antakya'da gönüllülerin sürdürdüğü çalışmalara katılmak, depremzedeler ile dayanışmayı yükseltmek için yola çıktık.

Şehre vardığımızda karşılaştığımız yıkımın büyüklüğü tahmin ettiğimizden çok daha fazlaydı. Şehir adeta bir savaş alanına benziyordu. Tüm binalar ya tamamen yıkılmış ya da yıkılmak üzereydi.

DGB olarak Antakya'nın Defne ilçesinde bulunan Uğur Mumcu Meydanı, Armutlu, Sümerler ve Çekmece mahallelerinde bulunduk. Buralarda gönüllüler depremin ilk 3 gününde ellerindeki sınırlı imkanlarla arama-kurtarma çalışmalarına yoğunlaşmıştı. Bulunduğumuz bölgede AFAD'ı dördüncü güne kadar hiç görmedik. Madenciler, itfaiyeciler ve gönüllü olarak bölgeye gelen inşaat işçileri büyük bir özveri ile arama-kurtarma çalışmalarını sürdürüyorlardı. Ancak bu ekiplerin ciddi bir ekipman sıkıntısı vardı. Hatta karşılaştığımız sağlık emekçileri acil olarak cenaze torbalarına ihtiyaç duyduklarını ifade ediyorlardı. Yakınları enkaz altında kalan insanların çaresizliğine değinmeden de geçemeyiz. İnsanlar günlerce yakınlarının seslerini aldıkları enkazlara arama-kurtarma ekipleri gelsin ve müdahale etsin diye canhıraş uğraştılar. Büyük bir kısmı ise kendi çabaları ile yakınlarını enkazdan ya kurtardı ya da cenazelerine ulaştı. Çoğu enkazın başında ailelerden bekleyen biri yoksa cenazeler gün boyu sokakta bekletiliyordu. Şehir üçüncü günün sonrasında ağır bir şekilde ölüm kokmaya başladı. Halk, devlete karşı büyük bir öfke içindeydi. Bulunduğumuz bölgedeki insanlar her defasında etnik, mezhepsel kimlikleri (Arap-Alevi) ve mücadeleci-muhalif duruşundan kaynaklı devlet tarafından yok sayıldıklarını ve unutulduklarını ifade ediyorlardı. Bölgede çok sayıda Suriyeli göçmen de depremden olumsuz etkilenmiş, yaşamlarını yitirmiş evleri yıkılmıştır. Göçmenler enkazlarda adeta ölüme terk edilmiştir.

Antakya'da depremzedeler için koşullar gün geçtikçe ağırlaşıyordu. Gönüllülerin gönderdiği yardımlar sayesinde gıda ihtiyacı bir nebze olsun giderilebilmişti. Ancak çadır, ısıtıcı ve tuvalet imkanı günlerce çözülmedi. Halen daha bölgenin en büyük problemini bunlar oluşturmaktadır. Tüm bu saydıklarımız özellikle kadınlar ve çocuklu aileler için büyük bir sorun teşkil ediyordu. Bölgede kurulan AFAD çadırları yalnızca arama-kurtarma çalışmalarına katılanlar için ayrılıyordu. Bölgede herkes salgın hastalıkların nüks edeceğinden söz ediyor ve endişeleniyordu.

Antakya'da özellikle bulunulduğumuz bölgede sol-sosyalist grupların (HDP, Kaldıraç, TİP, TÖP, Halkevleri, TKP, Emek Barış ve Demokrasi Güçleri) farklı noktalarda yardımlaşma koordinasyonları mevcuttu. Ancak tüm bu yapılar kendi aralarında ciddi bir koordinasyon eksikliği yaşıyordu. Bunun eksikliği de alana yansıyordu. Biz de örgütlü bir şekilde dayanışmayı yükseltmek adına Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri'nin kurmuş olduğu koordinasyon alanı ile hareket ettik. Antakya'da dayanışma için gelenlerin büyük bir çoğunluğunu gençler oluşturuyordu.

Asıl hırsızlar ülkenin başındadır!

Deprem bölgelerinin tamamını kesen diğer gündemler ise hırsızlık-yağma sorunu ve ırkçılıktı. Sosyal medyada gündemi çarpıtmak için kışkırtılan yağma ve hırsızlık olaylarından bizler dönüş yolunda burjuva medyanın haberlerine baktığımızda haberdar olduk. İlk üç gün bölgeye hiçbir yardım taşınmamışken, insanlar dondurucu soğukta hazırlıksız bir şekilde dışarıda kalmışken ihtiyaçları doğrultusunda dükkanlara girip aldıkları her malzeme haktır, insani ihtiyaçtır. Burada dükkanlarına girilen esnaflar dahi “ihtiyaçları olmuş öyle girmişler dükkanıma, helali hoş olsun” diyebiliyorken, tuzu kuru olanların oturdukları yerden insanları hırsızlıkla suçlaması kabul edilemez. Yine sosyal medyada gündemi bir hayli meşgul eden yağma gündemi ise yerel halkın temel bir gündemi asla değildir. Depremzedelerin temel gündemi bu değilken ve enkazlardan halen daha ses geliyorken, asıl sorun buymuş gibi öne sürülen “yağma ve hırsızlık” gündemi yalnızca yıkımın ağırlığını gizlemek ve gerçekleri çarpıtmak içindir.

Düşmanlaşma değil kardeşleşme zamanıdır!

Antakya birçok dinden, dilden ve etnik kökenden insanların kardeşçe yaşadığı, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü çok kültürlü bir coğrafyadır. Bu kapsamda ırkçı-faşist maşalar Suriyeliler başta olmak üzere farklı halklara yönelik ırkçı söylemlerle halkları birbirlerine karşı kışkırtmaya çalışmaktadır. Ancak işçi ve emekçiler arasında felaket anlarındaki kardeşleşme ve yardımlaşma hali burada da ön planladır.

Depremde enkaza dönen sermaye devletidir!

Yaşanan bu felaket göstermiştir ki, depremde enkaza dönen devlet, depremde enkaza dönen kapitalizmin kendisidir. İkisi bir arada toplumun üzerine çökmüştür! Doğal afetler elbette can kaybına sebep olabilir ama onulmaz acıların, ciddi can kayıplarının ve yok olan kentlerin sorumlusu kapitalizmin rant, talan ve kâr politikalarıdır. Denetlenmeyen inşaatlar, çıkarılan imar afları ve bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen alınmayan önlemler sonucu milyonlarca insan göz göre göre ölüme sürüklenmiştir. İnsanlığı yok oluşa sürükleyen kapitalist barbarlık düzeninden kurtulmanın tek yolu işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesini yükseltmekten geçmektedir! 

Taleplerimiz:

- Depremzedeler için insani koşullarda ve yeterli oranda barınma hakkı istiyoruz!

- Depremzedelerin yaşam ve sağlık hakkı güvenceye alınsın!

- Devletin ve inşaat tekellerinin elindeki tüm boş konutlar depremzedelere tahsis edilsin!

- Atıl durumdaki tüm kamu binaları depremzedelerin ve arama-kurtarma çalışmalarına katılanların hizmetine sunulsun!

- Deprem bölgesinde bulunan emekçilerin ve arama-kurtarma çalışmalarına katılanların tüm insani ihtiyaçları karşılansın!

- Deprem bölgesinde yayılma ihtimali olan salgın hastalıklara karşı acil önlemler alınsın!

- Deprem bölgesinde ihtiyaç duyulan gerekli teknik ekipmanlar sağlansın!

- Deprem bölgesinde süren dayanışmasının önüne geçebilmek, baskı, yasak ve şiddet koşullarını tırmandırmak için ilan edilen OHAL kaldırılsın!

- Deprem bölgeleri için alınan yardımlar, toplanan bağışlar ve ayrılacak bütçe şeffaf bir biçimde toplumla paylaşılsın ve denetlensin. Toplanan yardımların ve ayrılacak bütçenin tamamı depremzedeler için kullanılsın!

Devrimci Gençlik Birliği

Şubat 2023

İLİŞKİLİ HABERLER