Depremin ardından her geçen gün yıkımın boyutları daha fazla ortaya çıkmaya başladı.
İlk günlerde depremin “tetiklendiği” komplosu ortaya atıldı. Limana demirleyip deprem “yaratan” HAARP gemisi iddiaları yaygınlaştırıldı. Tetikleme senaryolarının ardından “uzay ajansı” başkanın eski bir açıklaması gündeme getirilerek “Tanrı çubuğu” ile depremin tetiklenebileceği saçmalığı piyasaya sürüldü. Yaşanan depremler bilim insanlarının defalarca uyardığı ve bölgede beklenen depremlerdi. Bu ve benzer şarlatanlıklarla dikkatler rejimin suçlarından farklı taraflara çekilmek isteniyor.
***
Depremin ilk anından itibaren depremin büyüklüğü ve boyutunun öne çıkarılması bir yanıyla iktidarın hazırlıksızlığının, plansızlığının, denetimsizliğinin ve tercihlerinin üzerini örtmek için kullanıldı. Saray rejiminin şefi ve şürekası “Asrın felaketi” söylemi ve ardından sahibinin sesi medyanın yazılı ve video görselleriyle bu söylemi destekleyen aktarımlarıyla “kader planı”nın altı doldurmaya çalışıldı.
Emekçilerin algılarını, düşünce ve davranışlarını onlara hissettirmeden çeşitli söylem ve taktikler kullanarak, onları aldatmak amacıyla atılan her adım manipülasyon olarak tanımlanıyor. Dezenformasyon ise yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi; bilgi çarpıtma anlamına geliyor.
Milyonlarca emekçi sermayenin çıkarları doğrultusunda manipülasyon bombardımanına maruz kalıyor. Bunun yanı sıra AKP-MHP iktidarı iktidarda bulunduğu süre boyunca ekonomiden dış politikaya sayısız alanda söyledikleri yalanlarla toplumu uyutmaya, emekçilerin kafasını karıştırmaya çalıştı. En bariz gerçekleri bile kendi çıkarları için nasıl çarpıttıklarının sayısız örneği bulunmaktadır. “Kader planı”, “fıtrat”, “dış güçler” depremle birlikte tekrar devreye sokuldu.
“Terbiyesiz, ahlaksız, namussuz, adi” söylemlerini kullananların en temel yol ve yöntemleri manipülasyon ve dezenformasyondur. Dini referanslar eşliğinde yüksek perdeden yapılan konuşmaların arkasında saklanamayacak boyutta olan çürüme ve yozlaşma bulunmaktadır.
Yeri geldiğinde iktidar sözcüleri tarafından bizzat, yeri geldiğinde ise komplo teorileri eşliğinde toplumda alttan alta yayılmaya çalışılan çaresizlik, korku ve belirsizlik yoluyla bu çürümenin üstü kapatılmak istenmektedir.
İktidar temsilcileri yıllardır toplum farklı kesimlerini ikna etmek, onları kendi saflarına çekmek için yalan söylemeyi ve en bariz gerçekleri bile çarpıtmayı etkili bir siyasi söylem tarzı olarak kullandılar. Manipülasyon, dezenformasyon ve komplo teorileri bir “unutturma/saptırma” oyunu olarak devreye sokulmaktadır.
***
Kapitalizm tüm tarihi boyunca, kriz dönemlerinde iktidarlar eliyle komplo teorilerini üretti ve yaygınlaştırdı.
Bundan kaynaklı komplo teorisi, asılsız iddialar, tehdit, baskı, OHAL, tek bir şeye yarıyor. O da gerçeklerin üstünün örtülmesine ve sorumluların gizlenmesine. Komplo teorileri yaşanan sorunları münferitleştirmekte ve hedef saptırmaktadır.
Yaşanan büyük insan katliamından müttehidinden bakanlığına, şirketinden sermayesine, şefinden iktidarda bulunan partisine bu sistemin işleyişi içindeki herkes sorumludur.
Alınacak önlemlerle, kaynakların ayrılacağı alanlarda yapılacak tercihlerle doğal bir olay olan depremin yıkıcı etkisi önlenebilirdi! Bu açık bir sınıfsal tercihle yapılmadığı için komplo teorileri ile toplum oyalanmak isteniyor.
Kapitalist devletin dümenini tutan AKP-MHP iktidarı, yapmadıklarının ve yaptıklarının hesabını vermek zorunda kalacaktır. Ancak bu, işçilerin ve emekçilerin hesap sorma bilinciyle yükselteceği toplumsal dayanışma ve mücadele sayesinde olanaklı olabilir.