HDP Hatay Deprem Koordinasyon Merkezi’nde Milletvekili Züleyha Gülüm ile konuştuk…
“Havaalanı çöktü, hastane çöktü, AFAD binası çöktü”
“Merhabalar, depremden bu yana çokça gün geçmesine rağmen, hala yaraların az bir kısmı bile sarılamamış durumda. Çünkü burası iktidar, devlet ve devletin kurumları tarafından kaderine terk edilmiş durumda. Çok bilinçli yapılmış tercih olduğunu düşünüyoruz. Bugüne kadar ne deprem öncesine ilişkin hazırlık süreci işletilmiş, ne de deprem sonrasında yapılması gerekenlere dair hiçbir hazırlık yapılmamış.
En kritik nokta olarak üç şeyi söyleyelim; havaalanı çöktü, hastane çöktü, AFAD binası çöktü. Bir deprem anında en kritik üç nokta çöküyorsa gerisinin nasıl olduğunu anlayabiliriz.
“Dayanışma mekanizmalarını toplumsal muhalefet ördü”
Buradaki bütün dayanışma mekanizmalarını toplumsal muhalefet ördü. Dışardan gelenler, tek tek gelen gönüllüler bu dayanışma mekanizmalarını oluşturdu. Öyle bir organizasyonsuzluk vardı ki dışardan gelenleri planlayaman devlet aklı vardı. İnsanlar kendi olanaklarıyla gelmeye çalıştı, ellerinde alet-edevat olmadan yıkım altından insan çıkarmaya çalıştı, sonrasında sağlık süreçleri ile ilgilenmeye çalıştı. Gönüllüler burada dayanışma, kolileme, yaşamın idame ettirilmesi, sağlık sorunlarının organizasyonu ile ilgileniyor ve çoklu alanlarda çalışıyor. Gönüllüler her gün gelmeye devam ediyor.
“Çalışanlara dönük gözdağında devleti görebiliyorsunuz”
Aslında sorumluluk devlette ancak burada devlet yok. Hangi noktalarda devleti görüyoruz mesela bir şekilde yardım yapmaya çalışanlara müdahalede devleti görebiliyorsunuz. Onlara yönelik müdahalede, burada çalışanlara dönük gözdağında devleti görebiliyorsunuz. Bunun dışında bir devlet göreme şansımız olmuyor.
Çokça dolaşıyoruz, köyleri merkezleri dolaşıyoruz. Hala enkaz altından cansız bedenler çıkarılabilmiş değil, zaten böyle bir çalışma da yapılmıyor. İnsanların cansız bedenlerinin olduğu binalar kepçelerle yıkılıyor. Dolayısıyla insanlar şunu söylüyor 'kaybettik en azından mezar yerleri olsun', 'en azından bütünlüklü bir bedenleri olsun'. Ancak buna dönük de bir çalışma yok. Yine tespitlere dönük çalışma yeni yeni başladı.
“Cumhurbaşkanı'ndan aşağıya kadar tüm sorumluların deşifre edilmesi gerek”
Sorumluların tespiti, davaların açılması için keşiflerin yapılmasında sıkıntılar var. Mesele sadece müteahhit de sorun varmış gibi düşünülüyor. Müteahhitinden onun üstünde ona izin verene, onun üstünde yasaları çıkaranlara, tüm bu yapılaşmada karar mekanizmalarında olanların sorumluluğu var. Cumhurbaşkanı’ndan aşağıya kadar tüm sorumluluların deşifre edilmesi gerekiyor. Herkesin sorumluluğu çerçevesinde yargılanması gereken bir süreç var. Ama buna dair tespit yapılamadığı için ciddi kaygılarda var.
"Gerçek sorumlular yargılanacak mı yargılanmayacak mı?" buna dair kaygılarımız var.
“Mülteci düşmanlığı yaratılmaya çalışıldı”
Hatay üzerinde özgün bir sorun olarak özellikle mülteci düşmanlığı çok fazla yapıldı. Sürekli Suriyeli’lerin talan ettiği, yağma yaptığı gibi birtakım dedikodular yayıldı. Bunun üzerinden bir düşmanlık yaratılmaya çalışıldı. Oysa ki böyle bir şey yoktu.
Suriye’den gelen mültecilerde enkaz altında kaldılar, onlar da dayanışma ihtiyacı hissediyorlar. Onlar da kendi ellerinden geldikçe buradaki çalışmalara katıldılar. Ama buna rağmen bir düşmanlık hattı örülmeye çalışılıyor. Kimsenin buna düşmemesi gerekiyor.
Asla cümlenin “Suriyeliler yapıyor” diye kullanılmaması gerekiyor.
“Burası bir göçe mi zorlanıyor?”
Hatay’da bir diğer gözlemimiz ise bunca gün geçmemesine rağmen hala çadırların dağıtılmamış olması. Sürekli bir gidişe doğru yön verilmiş olması, acaba burası bir göçe mi zorlanıyor kaygımızı arttırıyor. Burası boşaltılmaya mı çalışılıyor kaygımızı yükseltiyor. Zira burası Suriye bölgesine sınır. Bu politik olarak başka bir anlam ifade edebilir.
Güvenlik güçlerinin şiddet olayları var, korku duvarları var. Yine birilerinin birilerini linç ettiğine dönük laflar dönüyor. Yaygın bir şeyden bahsetmiyoruz aslında. Buna rağmen bu korku duvarları ile göç etmeye zorlandığını da düşünüyoruz. Bunun böyle yaşanmadığını hatırlatalım. Günlerdir biz buradayız, bu yanıyla bir şiddet dalgasını görmedik. Güvenlik güçlerinden doğru bir şiddet var. Hatta gözaltında bir ölüm gerçekleşti. Yoksa halktan doğru bir şiddet yok.
“Halkın iradesini esas alan yeni bir yaşamı kurmak için beraber mücadele”
Buranın ihtiyaçları devam ediyor. Çünkü yıkım çok büyük, özellikle şehir merkezlerinde neredeyse oturacak ev yok. İnsanlar ihtiyaçlarını ve eşyalarını alamıyor. Dayanışmayı büyütmek gerek. Gönüllülerin gelişine çok ihtiyaç var. Çünkü insanlar dışarıdan birileri geldikçe kendilerini daha güçlü hissediyorlar. Burayı toparlama gücünü, yeniden yaşanabilir bir kent olarak kurma gücünü kendinde görüyorlar. Herkesi buraya hem gönüllü olarak bulunmak için hem de ihtiyaç malzemelerini getirmek için çağrı yapmak istiyorum.
Gün dayanışma zamanı, gün yan yana durma zamanı.
İktidarın da halkın olanı halka geri verme zamanı. Halk adına topladığı paraları halk için harcama zamanı. Aynı zamanda buna da zorlamak zorundayız. Evet biz gönüllüler çalışacağız, muhalefet olarak, HDP olarak, buraya gelen devrimciler, sosyalistler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, yerel örgütler hep birlikte çalışıyoruz. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki halk adına topladığınız paraları halka vermek zorundasınız. Her yerden bu sesi yükseltmek gerekiyor.
Buranın iktidarın dediği gibi kültürünü, mirasını yok eden yeni kent yaşamı değil, buradaki halkın iradesini esas alan yeni bir yaşamı kurmak için hep beraber mücadele etmemiz gerekiyor. Herkese selam, dayanışmaya devam!”
Kızıl Bayrak / Antakya