Latin Amerika ülkelerinden Ekvador’da uluslararası finans merkezlerinin sebep olduğu bir çevre felaketi ve insanlık dramı yaşanıyor. Bu ay yayımlanan bir rapora göre, İsviçre’nin dünya çapında faaliyet gösteren bankalarından Credit Suisse (CS) ile UBS’nin Ekvador Amazon Ormanları’ndan çıkarılan petrolün ticaretinde yer aldıkları ortaya çıktı.
İsviçre’nin bu iki bankasının yanı sıra Avrupa’nın önde gelen bankaları da Amazon Ormanları petrolünün ticaretini yüz milyonlarca dolarla finanse ediyor. Amazon Ormanları’nda yapılan petrol üretimi hem insanlara hem doğaya geri dönüşümü olmayacak mahiyette büyük tahribatlar yaratıyor.
Burjuva basında bu çevre felaketi hakkında neredeyse hiçbir habere yer verilmiyor. Dünya kamuoyu ve medyası korona krizine odaklanmışken, kapitalist tekellerin ‘kâr daha çok kâr’ hırsı çevre katliamlarına doludizgin devam etmiştir.
7 Nisan 2020’de bir toprak kayması sonucu Ekvador’daki Coca Nehri kıyılarında faaliyette olan üç petrol boru hattı hasara uğradı. Hasar giderilene kadar Coca nehrine 15.800 varil, yani 2,5 milyon litre petrol aktı.
Nehrin alt bölgelerinde yaşayan yerli topluluklar içme suyunun kullanılmaz hale geldiğine, ağlardaki balıkların petrolle sıvandığına tanık oldular. Bu bölgede yaşayan yerli halktan on binlerce insanın içme suları, geçim kaynakları balıkçılık, yıkanmak için kullandıkları suları kullanılamaz hale getirildi. Felaketle ilgili açıklama yapan Avukat Maria Espinosa “ailelerin geçim kaynağı balıkçılık yapılamıyor, yiyecekleri çok az, yıkanmak ve temizlik için hiçbir imkanları kalmadı ve içme suyu bulacak bir yerde yok” diyerek, durumun vahametine dikkat çekti. Yerli halkın kurduğu örgütler ise, petrol ticaretinde uluslararası sermaye ile iş tutan hükümetin petrol sızıntısı mağdurlarına yardım etmemesine tepkililer.
Kirli ticarette Credit Suisse ikinci sırada
Yaşanan çevre felaketi, Güney Amerika kıtasının batısında yer alan Ekvador’da uluslararası sermayenin ‘kâr daha çok kâr’ için, nasıl da insan haklarını ayaklar altına aldığını, doğayı tahrip ettiğini ve iklim krizini daha derinleştirecek işler yaptığını gözler önüne seriyor.
Amazon Ormanları’nda yaşanan felakete tutulan ışığın gölgesi Cenevre’ye düşüyor. 12 Ağustos’ta ‘Amazon Watch and Stand Earth’ adlı kuruluş tarafından yayınlanan rapora göre, petrol ticareti yapan uluslararası tekeller bu kirli işlerini Cenevre’den organize ve finanse ediyorlar.
“İsviçre’nin büyük bankalarından CS, 2009'dan bu yana sadece Ekvador’da hammadde şirketlerine petrol ticareti için yaklaşık 1,8 milyar, UBS ise 850 milyon ABD doları finansman destek sağladı.” ifadelerinin yer aldığı raporda, Ekvador’daki petrol ticaretinin başını çeken Cenevre merkezli Gunvor şirketinin, 2019 Kasım ayında UBS ve CS bileşkelerinden oluşan bir bankacılık konsorsiyumundan 1,69 milyar ABD doları tutarında kredi aldığına işaret ediyor. Bu kirli işte irili-ufaklı çok sayıda Avrupa merkezli şirketin de yer aldığı belirtilen rapora göre, Belçika bankası ING Belgium birinci, İsviçre bankası CS ikinci, UBS ise beşinci sırada bulunuyor.
Uluslararası madencilik şirketleri Amazon’da çıkardıkları petrolü boru hatları ile Pasifik kıyılarına pompalıyor ve oradan da gemilerle “medeniyetin merkezlerine” taşıyarak pazarlıyorlar. Ekvador’un ham petrolünün yüzde kırkı, rafine edilmek üzere Amerika Birleşik Devletleri'nin batı kıyılarına sevk ediliyor. Bankalar sadece hammadde şirketlerini finanse etmiyorlar. Ham petrolü çıkarmaktan rafine edilmesine, oradan da pazarlamasına kadar bütün bir süreci finanse ederek büyük kazançlar elde ediyorlar.
Kirli ticaretin küresel merkezi Cenevre
Birçok ülkeden banka, bu kirli ticarette pay almak için Cenevre’de özel şubeler kurmuş bulunuyor. Ekvador’daki petrol ticaretinin başında yer alan Belçika merkezli ING Belgium ile Paris merkezli BNP Paribas da Cenevre şubeleri aracılığıyla bu kirli ticareti organize ediyorlar.
Petrol üretimi, Ekvador gibi ülkeler için önemli bir gelir kaynağı olsa da bundan sadece burjuvazi, yani küçük bir azınlık nemalanıyor. Nüfusun büyük çoğunluğu ise, bu kirli ticaretin çok yönlü vahim sonuçlarına katlanıyor. Bu nedenle yoksul çoğunluk bunları ‘lanetlenmesi gerekenler’ olarak anıyor.
1960'lardan 1990'ların başına kadar Ekvador’da petrol üretimi gerçekleştiren Texaco şirketi (daha sonra Chevron tarafından devralındı) ciddi çevre tahribatına ve iklimin bozulmasına neden olmuştu. Küstahlıkta da sınır tanımayan bu şirket, mahkeme kararlarına rağmen halen yol açtığı zararları karşılamayı reddediyor.
Yerli halkın isyanı
Yaşanan çevre ve iklim felaketlerine ek olarak, özellikle yerli halkın koronavirüs salgınından daha çok etkilendiği Ekvador’da, petrol sahalarında çalışan işçilerin virüsü daha da yaymasından endişe ediliyor.
Uluslararası tekeller kirli işlerine devam ederken, Ekvador’da karanlık ilişkilere ve kirli ticarete karşı direniş de gelişiyor. Birkaç gün önce, ülkenin yerli halklarının çatı örgütü, Nisan felaketi nedeniyle ülkenin petrol boru hatlarının kapatılması çağrısında bulundu. Örgüt, tüm sondaj faaliyetlerinin de en azından geçici olarak durdurulmasını talep ediyor.
Avrupa bankalarının petrol ticareti faaliyetlerine son vermesini isteyen yerli halk, “Amazon'u yok etmek, hayatın kendisini yok etmek demektir” diyerek tepkilerini dile getiriyor. Ekvador’da yaşananlar kapitalizmin doğayı ve toplumu kâr hırsı uğruna nasıl da hoyratça tahrip ettiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Marksistlerin doğaya bakışını, doğumunun 200. yılında Friedrich Engels’i anarak, Doğanın Diyalektiği adlı eserinden aktaralım:
“Bilinmelidir ki; doğal varlıklar üzerinde kazandığımızı zannettiğimiz her zafer için doğa bizden öcünü alır. Mezopotamya, Yunanistan, İtalya, Orta Asya ve başka yerlerde işlenecek toprak elde etmek için ormanları yok eden insanlar, çölleşmeye zemin hazırladıklarını, dağlardaki kaynakların sularını kuruttuklarını, azgın sel yığınlarının ovaları basmasına neden olduklarını akıllarına bile getirmemişlerdir. Artık anlamalıyız ki; bizler hiçbir zaman doğaya egemen olmak gibi bir çaba içinde olmamalıyız; tersine etimiz, kanımız ve beynimizle ondan bir parça ve onun tam ortasında olduğumuzun bilinciyle davranmalıyız. İnsan olarak doğa üzerinde kurduğumuz egemenlik, onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğüne sahip olabilmemizden öteye gitmemelidir. Hele varoluşumuzun ilk koşulu olan suyu ve toprağı bir alışveriş nesnesi yapmak, insanın kendisini bir alışveriş nesnesi yapmaya doğru atılmış bir adımdır. Su ve toprağın alınır, satılır bir mal haline getirilerek bir azınlığın tekeline alınması ve geri kalanların dışlanması ahlaksızlıktan başka bir şey doğurmaz.”