Amazon Ormanları haftalardır içindeki canlılarla birlikte yanıyor. Yanan ve yok olan, aynı zamanda yüz binlerce yılda oluşan ekosistemdir ve yerli halkın yaşam alanlarıdır. 2013 yılından bu yana gerçekleşen yangınlarda %83 oranında artış yaşandığı söyleniyor. Bu yılın başından itibaren çıkan yangın sayısı son altı yılın en yüksek seviyesine ulaşmış bulunuyor. Sadece ocak ayından bu yana 72 bin 800 yangın çıktığı ileri sürülüyor. Yine bu yılın temmuz ayında ormansızlaştırılan alanlar bir önceki yılın aynı ayına göre %278 artmış durumda. Sadece 2018’de Brezilya’da 1 milyon 347 bin hektar ormanın kaybedildiği belirtiliyor.
Toplamda 5,5 milyon kilometre kareden daha fazla alana sahip Amazon Ormanları’nın yüzde 60’ı Brezilya sınırları içinde yer alıyor. Geri kalan yüzde 40’ı ise Peru, Kolombiya, Venezuela, Ekvator, Bolivya, Guyana ve Surinam’a yayılmış durumda. Dünyanın en büyük ekosistemi kabul edilen Amazon Ormanları, aynı zamanda dünyadaki oksijeninin yüzde 20’sini üretiyor.
Güney Amerika’da her bir dakikada bir futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanın kaybolmasına yol açan yangınlar, sadece bu kıtayı değil, tüm gezegeni etkileyecek niteliktedir ve bir dizi açıdan dünyayı tehdit etmektedir. Dünya Vahşi Yaşam Fonu’nun (WWF) verilerine göre Amazonlar, 40 bini aşkın bitki türü barındırıyor. İki bin üzerinde kuş türüne, binlerce memeli hayvana, yüz bin çeşit omurgasız canlıya ve iki bin farklı balık türüne ev sahipliği yapıyor. Yanı sıra ormanların derinliklerinde bugüne kadar keşfedilmemiş çok sayıda canlı türünün yaşadığı sanılıyor. Ayrıca Amazon Ormanları içinde yaklaşık bir milyon nüfusu olan ve kendilerine özgü kültür ve dilleri bulunan 400 yerli kabile yaşıyor. Dünya Bankası’na göre de Amazon Ormanları, dünyanın yağmur ormanlarının yüzde 40’ına, karasal biyoçeşitliliğin ise yüzde 25’ine ev sahipliği yapıyor. Dünyanın iklim dengeleyicisi de olan Amazonlar, aynı zamanda gezegenin 7 milyon kilometrekarelik bir alana yayılan en büyük nehir havzası konumundadır ve dünyadaki tatlı suyun yüzde 17 ila 21’ini içeriyor. İşte tüm bunlar yangınlarla birlikte büyük tehdit altındadır.
Sadece Amazon Ormanları değil, dünyanın her tarafında ormanlar alevler içinde. DW’nin verdiği bilgiye göre, Afrika kıtasının güneyinde, Kongo’da 110 bin, Angola’da 135 bin yangın tespit edildi. Diğer Afrika ülkeleri olan Zambiya’da 73 bin, Mozambik’te 40 bin ve Tanzanya’da 24 bin yangın aynı süre zarfında uydular tarafından kayıt altına alındı. Asya kıtasında ise toplam 18 bin 500 yangınla en fazla orman yangınına maruz kalan ülkeler Moğolistan ve Endonezya. Avustralya’daki yangın sayısı da 22 bin 500’ü geçmiş durumda.
Arktik bölgede de çok uzun zamandır görülmeyen büyüklükte yangın felaketleri büyük bir yıkıma sebep oluyor. Rusya’nın Sibirya bölgesindeki Taygalardaki (ormanlık alanlar) yangın da ürkütücü boyutlarda. Bu bölgedeki yangının 130 bin kilometrekarelik bir alana yayıldığı söyleniyor. Bu da Yunanistan büyüklüğünde bir ormanlık alanın yok olduğu anlamına geliyor.
Her yıl 15 milyar ağaç yok oluyor. 1990-2015 yılları arasındaki orman kaybının 129 milyon hektar olduğu söyleniyor. Daha da vahim olan ise bilim insanlarının iklim değişikliği neticesinde orman yangınlarının önümüzdeki yıllarda büyük oranda artacağını belirtiyor olmalarıdır.
Kapitalizm akıl dışılıktır
Ekolojik bozulma, biyolojik çeşitliliğin azalması, doğal kaynakların hoyratça yağmalanıp tüketilmesi, atmosferin ısınması, iklim değişikliği, orman yangınları, akarsuların, göllerin, deniz ve okyanusların kimyasal atıklarla zehirlenmesi ve çöplerle kirlenmesi, gezegenimizi bir felakete doğru sürüklüyor.
Bu olgusal gerçeklerin bugünkü tehlikeli boyutlara ulaşmasının nedenleri eskilere dayansa da sanayi devrimiyle birlikte hızlandığı, yaklaşık son 40-50 yıl içinde ise gezegeni tehdit edici boyutlara ulaştığı genel kabul görüyor. Kapitalizm, doğayı sınırsızca ve vahşice sömürüp yağmalayarak, gezegendeki canlı türünü ve yaşamı büyük bir tehditle yüz yüze bırakmış durumda. Dolaysıyla gezegenimize onulmaz zararlar veren kapitalist sömürü düzeni kadar başka bir toplumsal düzen olmadı.
Eğer şimdiden radikal önlemler alınmazsa çok erken bir tarihte bazı bölgelerinin yaşanamaz hale geleceği söyleniyor. Bilim insanları, 3 yıl içinde sera etkisi yaratan gaz emisyonunun durdurulmaması halinde gezegende felaketli sonuçlara yol açacak olan başka tür bir iklime, “yeni bir tip iklim”e geçilebileceğini iddia ediyorlar. Bunun sorumluluğunu taşıyan dünyanın egemenleri sözüm ona buna çözümler arıyorlar. Bunun ifadesi olarak Paris İklim Zirvesi, Kyoto Protokolü, Kopenhag Zirvesi gibi etkinlikler düzenliyorlar. Fakat ne hikmetse, her zirvenin ve anlaşmanın ardından atmosfere karışan sera gazı miktarı artmaya devam ediyor. Çünkü Paris Anlaşması gibi sözleşmeler ve yapılan zirveler sadece toplumsal duyarlılığı ve tepkiyi yatıştırma işlevi görüyor.
Tüm göstermelik adımlara rağmen sıcaklık seviyesinin, sera gazı emisyonunun, kuraklık ve okyanuslardaki yükselmenin önemli artışlar gösterdiği ve biyolojik çeşitliliğin yok olduğu artık herkesin bildiği sıradan gerçeklerdir. Küresel ısınmayla birlikte yaşanan kuraklık ve çölleşme de ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. 3,6 milyar hektarlık alan çölleşmiş, 100’ü aşkın ülke ve 1,5 milyar insan çölleşmeden doğrudan etkilenir duruma düşmüştür. Sıcaklığın bu hızla artmaya devam etmesi durumunda gezegenimizin bir bölümünün önümüzdeki on yıllarda yaşanamaz hale geleceğini, buzulların bu hızla erimeye devam etmesi durumunda ise okyanusların 7 metre yükseleceğini yine bilim insanları bize söylüyor. Bütün bunların yanında akıl dışılığın bir başka örneği ise, 7 ayda dünyanın bir yılda ürettiği doğal kaynağın tüketilmiş/kullanılmış olmasıdır.
Kapitalizm barbarlıktır
Kapitalizm sadece akıl dışılık değil, aynı zamanda barbarlıktır. Her şeyi metalaştırmakta ve öldürmektedir. Sınırsız sömürme, sınırsız yağmalama, sınırsız büyüme ve sınırsız kâr etme kapitalizmin doğasında var ve bu, kaçınılmaz olarak doğanın ve insanın yıkımına yol açmaktadır. Kapitalizmin artık sürdürülemez duruma geldiği ve dünyayı yaşanmaz bir hale getirdiği sistemin sözcüleri tarafından da dile getiriliyor. Örneğin Fransız burjuvazisinin hizmetlisi Macron, kapitalizmin karanlık geleceğini, “İçinde olduğumuz ve deneyimlediğimiz kriz savaşa gidebilir ve demokrasilerimizin çökmesine neden olabilir. ... Kapitalizm bir çılgınlığa vardı. ... Şu anki yapıda zenginlik birkaç kişi tarafından paylaşılıyor ve bu dünyadaki aşırılıkları besliyor. Sadece birkaç kişinin işine yarayan kapitalizm artık işlemiyor” gibi sözlerle özetlemektedir.
Kapitalizm insan ihtiyaçlarıyla ve bu ihtiyaçların karşılanmasıyla ilgilenmez. Kapitalist sistemde üretimin temel amacı kâr etmek amacıyla piyasaya mal üretmektir. Dolayısıyla kapitalist üretim tarzı doğanın korunmasını ve insanın ihtiyaçlarını gözetmez. O, “kâr ve daha çok kâr”la ilgilidir. Aşırı kâr için de ormanlar içindeki canlılarla birlikte yakılır, akarsular, göller ve denizler kimyasal atıklarla kirletilir, soluduğumuz hava da zehirlenir.
Nitekim çevre-hava kirliliği sonucu dünyada yılda milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği iddia ediliyor. Bilimsel araştırmalar, hava kirliliğinin her yıl dünyada sigaradan daha fazla ölüme yol açtığını ortaya koyuyor. Avrupa Kalp Araştırmaları Dergisi’nde (European Heart Journal) çıkan bilimsel araştırmaya göre, 2015 yılında hava kirliliği yüzünden 8,8 milyon kişinin hayatını kaybettiği ileri sürülüyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 24’ü, akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 36’sı, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığ (KOAH)’a bağlı ölümlerin yüzde 35’i doğrudan çevre kirliliğinden kaynaklanıyor.
Özetle gezegenin hoyratça ve sınırsızca yağmalanmasından devasa kârlar sağlayan çok uluslu büyük kapitalist tekeller tarafından dünyamız adım adım yok olmaya sürükleniyor. Emperyalist-kapitalizm toplumsal bir devrimle alaşağı edilemezse, insanlık “barbarlık içinde çöküş” akıbetinden kurtulamayacaktır.