Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi 6. gününde ve Ukrayna ve Rusya heyetleri Belarus’ta görüşmelerini tamamladı. Birkaç gündür tüm dünyada haber başlıklarında Ukrayna var. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan beri savaşların aynı zamanda bir propaganda savaşı anlamına geldiği çok iyi biliniyor. Savaşların aynı zamanda enformasyon savaşları olduğunu dikkate alarak, savaşa dair haber ve yorumları titizlikle değerlendirmek önem taşıyor.
Enformasyon savaşlarının nasıl yürütüldüğünü yakında Ukrayna’dan yansıyan haberler üzerinden daha iyi görebiliriz. Rusya’nın askeri müdahalesinden önceki aylarda Batı basın tekellerinin en fazla görünür kıldığı unsurlardan biri, Ukraynalı sivillerin ne derece coşkuyla bir savaşa hazırlandıkları, bunun için oluşturulan eğitim alanlarında silahlı eğitim aldığına ilişkindi. Batı basını birkaç aydır, iş çıkışı askeri eğitim kamplarına gidip silah eğitimi alan vatansever Ukraynalılar haberleri yapıyordu. Bu eğitim kampları bir Rus istilası durumunda Ukrayna halkının savaşma kararlığının en önemli göstergesi olarak sunuluyordu.
Batı basını bu konuda bir de “sembol” bulmuştu. 79 yaşındaki Ukraynalı kadın Valentyna Konstantynovska eğitim kampında elindeki AK-47 tüfeğiyle hedefi vururken görüntülenmiş ve manşetlere taşınmıştı. Bu kadın Ukrayna vatanseverliğinin sembolüydü. Ukrayna halkı top yekün direnecekti. Batı basınının kullandığı fotoğrafların birinde ise, Valentyna Konstantynovska’ya silahı nasıl kullanacağını gösteren bir Ulusal Muhafız vardı. Halka silah kullanma eğitimini Neo-Nazi örgütlerin oluşturduğu Ulusal Muhafızlar veriyordu. Eğitimi veren Ulusal Muhafızın kolundaki Nazi amblemi Batı basınının “gözünden kaçmıştı” ama bir İsrail gazetesi Haaretz’in yazarı Sam Sokol’un gözünden kaçmamıştı.
Sam Sokol konuyla ilgili yazısını yazmadan önce çeşitli araştırmalar yapmış, Doğu Avrupa’daki Neo-Nazi hareketlerle ilgili araştırmalar yapan Batılı bilim insanları ve devlet yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirmişti. Sokol’un ulaştığı sonuçlara göre, savaş atmosferi Ukrayna’da “Neo-Nazi hareketlere geniş bir alan açıyor”, onların ideolojisini paylaşmayan Ukraynalılar “onların vatanseverlikleri nedeniyle ideolojilerini tolere ediyor” idi. Sokol 2014 yılında çingenelere yönelik saldırıları nedeniyle gündeme gelen Ukrayna Vatanseverleri adlı Neo-Nazi örgütün ve başka bazı Neo-Nazi örgüt üyelerinin Ulusal Muhafızlara entegre edildiğini ve 2014-2015’te Donetsk ve Lugansk’a karşı savaşta etkili oldukları bilgisini de paylaşıyordu.Bu bağlamda 2014’te Maydan Darbesi sonrası Donetsk ve Lugansk’ta yaşanan çatışmalarda Neo-Nazilerin etkili güçler olduğunu ve bu süreçte yaklaşık 14 bin insanın öldüğünü anımsamak önem taşıyor. Ulusal Muhafızlar şu anda 60 bin kişiden oluşuyor ve Batı Rusya’ya karşı savaşta onların en etkili birimler olacaklarına inanıyor; bu nedenle yıllardır bu faşist güçleri eğitiyor, donatıyor ve destekliyor.
Şimdi Ulusal Muhafızları oluşturan faşist örgütlerin üyeleri 2 Mayıs 2014 günü Odesa’da bir sendika binasını yakarak 44 insanı katletti. Bu katliamı gerçekleştiren faşist katillerden biri Dimitri Rogovski idi. Financial Times gazetesi muhabirleri Howard Amos ve Harriet Salem’e hedeflerini açıklamıştı: “Amacımız Odesa’yı Rusya yanlılarından tümüyle temizlemek.” Ukrayna’da nüfusun yüzde otuzunun Rusça konuştuğu biliniyor ve temizlik operasyonlarının Rusça konuşan nüfusa yönelik olduğu 2014’ten beri yaşanan çatışmaların coğrafyasıyla kendini açık biçimde ortaya koydu. Donetsk ve Lugansk’ta kurulmaya çalışılan cumhuriyetler Rusça konuşan halkın 2014 darbesi sonrasında yaşadıkları güvenlik endişelerinin ürünüydü. Savaştıkları güçlerin hedefinin etnik temizlik olduğunu çok iyi biliyorlardı. Etnik temizlik isteyen faşist güçlerin önemli kadroları 2014 darbesinden sonra devlet aygıtında ve silahlı kuvvetlerde önemli noktaları kontrol etmeye başlamıştı.
Amerika’da akademinin en önemli Rusya ve Doğu Avrupa uzmanlarından biri olarak kabul ettiği Prof. Stephen F. Cohen 2018 yılında Nation dergisine yazdığı bir yazıda, “ABD desteğindeki Ukrayna’da Neo-faşistler resmi olarak tanınıyor ya da tolere ediliyor ve çok önemli roller oynuyorlar” demişti. Cohen’in dikkat çektiği başka bir konu, pek çok Amerikalının Odesa katliamının neo-faşistler tarafından gerçekleştirildiğini bilmemesiydi. Cohen’e göre, Batı’da ana akım basın ve hükümetler Donbas’ta ön saflarda savaşan Azov Taburu gibi Neo-faşist unsurları görmezden gelmeyi yeğliyordu.
Ukrayna’da Neo-Nazi örgütlerin etkinliği askeri müdahaleyle birlikte daha tartışılır oldu. Batı basını bunun Putin’in bir propaganda aracı olduğunu iddia ediyor. Zelensky’nin bir Yahudi olduğu ve devlet başkanlığı yaptığı belirtiliyor. Zelenski’nin Yahudi olması onun Neo-Nazilerle işbirliği yaptığı gerçeğini değiştirir mi? Neo-Nazi örgütlerin yöneticileri bugün devlet aygıtında önemli konumları işgal ediyor, militanları ağır silahlara sahip ve sokakları kontrol ediyor. Zelensky yönetiminde Ukrayna’da cadde ve meydanlara 2. Emperyalist savaşta Yahudileri kitlesel olarak katleden Nazi işbirlikçisi faşist katillerin isimleri veriliyor. Tarih ders kitapları yeniden yazılıyor; Yahudileri katleden faşist şefler bu kitaplarda “ulusal kahraman”, “ulusal önder” olarak sunulurken, Kızıl Ordu işgal gücü olarak niteleniyor. Zelensky iktidarı faşistlerle paylaşıyor, onlarla işbirliği yapmadan devlet başkanlığını sürdüremeyeceğini iyi biliyor.
Time dergisi bir yıl önce yaptığı özel bir haberde, Azov Taburu için şunları yazmıştı: “Siyasi partisi, iki yayınevi, çocuklar için yaz kampları ve polisle birlikte Ukrayna şehirlerinin sokaklarında devriye gezen milisleri ve dronelardan, zırhlı araçlardan, topçu bataryalarına uzanan bir cephaneliği var.” Azov bunların tümüne oligarkların bağışları, ABD ve AB emperyalizminin fonları ve Ukrayna devlet desteğiyle ulaştı. Time dergisi, Azov’un eğitim kamplarının ABD’den AB ülkelerinden Neo-Nazilerin yeni buluşma noktası olduğunu belirtiyordu. Zaten haberin yapılış amacı, ABD’de büyüyen Neo-Nazi örgütlerle Ukraynalı faşistlerin bağlarını görünür kılmak ve ABD’de işlenen bazı suçlarla bu gelişmeler arasındaki bağı göstermekti. Time dergisine konuşan bir FBI yetkilisine göre, Ukrayna’ya Azov kamplarına gelen yabancı savaşçı sayısı 17.000 idi.
Rusya’nın askeri harekatının ikinci gününde bir açıklama yapan Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Ukrayna’nın ülkenin savunulmasında yalnız bırakıldığını ve Batı’nın sadece destek açıklaması yaptığını dile getirdi. ABD emperyalizmi ve emperyalist savaş makinası NATO’nun Rusya’nın askeri harekatı başlatmasından sonra ortaya koyduğu tutum, temel taktik yönelişine uygundu. Rusya’yı Ukrayna’da uzun süreli bir yıpratma savaşına çekmek ABD’nin temel yönelişiydi. Konuyu yıllardır dikkatle takip eden ve bu konuda uyarılarda bulunanlar vardı…
Prof. John J. Mearsheimer Amerika’nın önde gelen dış politika uzmanlarından biridir. Amerikan emperyalizminin genel olarak Ortadoğu ve özel olarak da İsrail’e yönelik dış politikasını eleştirdiği ve Stephen M. Walt ile birlikte kalme aldığı İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası isimli kitabı nedeniyle Siyonist çetenin ve ABD’nin savaş kışkırtıcısı çevrelerinin boy hedefi olmuştu. Mearsheimer 2015 yılında Donetsk ve Lugansk’ta çatışmaların yoğunlaştığı günlerde verdiği bir konferansta şöyle diyordu: “Batı Ukrayna’yı çok kötü bir yola sokuyor. Onlara ekonomik olarak yardım edilmeli. Bizim şimdi yaptığımız Ukrayna’yı Rusya’ya karşı sert olması için cesaretlendirmek. Onları bütünüyle Batı’nın bir parçası olmak için cesaretlendiriyoruz. Putin’i tümüyle yeneceğimizi sanıyorlar. Rusya’yla uzlaşma yolu aramak yerine sert politikalara yöneliyorlar. Bunun tek bir sonucu olacak, Ukrayna harap olacak.” Mearsheimer’in öngörüsü derin bilgisinden ve Amerika’nın emperyalist yönetici seçkinlerinin Rusya’ya yönelik saldırgan politikalarına muhalif bakış açısından besleniyordu.
Amerika’nın eski Dışişleri Bakanlarından Madeline Albright, Rusya askeri harekatının başlaması üzerine New York Times gazetesine bir yazı yazdı. Albright, Rusya’nın askeri müdahalesinin daha önce Sovyetlerin Afganistan müdahalesinde olduğu gibi Ukrayna’da “bir ayaklanmaya yol açacağını” iddia etti. Eski CİA yöneticisi Bruce Riedel şimdilerde Brookings Enstitüsü’nde çalışıyor. Brookings için yazdığı Ukrayna yazısının başlağı, “Ukrayna Putin’in Afganistan’ı Olabilir mi?” idi. Riedel kendisinin Virginia’daki CİA Operasyonlar Merkezi’nde çalıştığı dönemde yürüttükleri Afganistan faaliyetleri hakkında geniş bilgiler verdiği yazısında, Afganistan operasyonlarında Pakistan’ın sahip olduğu kilit rolü vurgulamış, Suudi Arabistan’ın bu operasyonlar için 2.7 milyar dolar destek sağladığı bilgisini vermişti. Suudi Arabistan’ın sağladığı para ve Pakistan’ın faaliyetlerinin kilit öneminin elde ettikleri başarıdaki rolüne dikkat çekmişti
Ukrayna’nın Rusya’nın Afganistan’ına dönüşmesi için ABD’nin “Ukrayna direnişine” güçlü bir destek vermesi gerektiğini belirten Riedel’e göre, NATO üyesi olan Ukrayna komşuları Polonya ve Romanya bu süreçte kilit öneme sahip ülkeler. ABD bu ülkeleri Pakistan gibi kullanabilirse, Ukrayna’da kazanabilir. Polonya ve Romanya’yı kullanarak yürütülecek operasyonlar sonucunda Ukrayna harekatı “Putin’in jeo-politik felaketine” dönüşebilir. Riedel yazısında bu yöndeki faaliyetlerin yürütülmekte olduğuna inandığını da belirtiyor, eski CİA yöneticisinin bir takım bilgilere erişmesi muhtemel. Batı basınında yer alan fotoğraf ve videolar Ukrayna halkının vatanını savunmak için silahlanmakta olduğunu gösterirken, Ukraynalıların vatanseverlikleri özellikle öne çıkarılıyor. Uzun vadeli bir yıpratma savaşı için Ukrayna silaha boğuluyor. Silahlandırılan Ukrayna halkı savaş deneyimi olan örgütlü Neo-faşist güçlerin denetimi altına giriyor. Batı basını özellikle kendi insanlarını harekete geçirmek için silahlanan Ukrayna halkını önplana çıkarıyor. New York Times’ın bir haber başlığı şöyle: “Sivil gönüllüler ve para-militer gruplar Kiev’i savunuyor”. Bol miktarda gönüllüyle söyleşi yapılmış ancak para-militer gruplardan sadece “ordunun yarattığı boşluğu para-militer grupların ve sivil gönüllülerin doldurduğu” belirtilirken söz ediliyor.
İngiltere’nin Sunday Times gazetesi askeri operasyonun dördüncü gününde manşetinde, “Korku Kiev’i sararken Ukraynalı gönüllüler hainleri ve Rusya casuslarını avlıyor” ifadesini kullanmıştı. Gönüllüler “hainleri” ve “Rus casuslarını” avlıyordu. Bu manşet bağlamında, “Rusya yanlısı” olarak adlandırılan Rusça konuşan nüfusu ve gönüllülerin denetiminde oldukları faşist güçlerin hedeflerini bir kez daha anımsamak gerekiyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss yaptığı açıklamada, “Ukrayna’daki istikrarsızlığın uzun yıllar devam edeceğini” tahmin ettiklerini dile getirdi. Uzun vadeli bir yıpratma savaşı arzuları bu açıklamada bir kez daha ifadesini buldu. Ukrayna hükümeti müttefiklerinden “uçuşa yasak bölge” oluşturmalarını istedi. Bu konuda bir açıklama yapan İngiltere Dışişleri Bakanı Yardımcısı Dominic Raab, bunun mümkün olmadığını belirttikten sonra, “uzun bir savaş beklentisi” içinde olduklarını söyledi. Raab uzun savaşın “gerilla yöntemlerini” kapsayacağına inanıyor. ABD’de Demokrat Partinin önemli isimlerinden senatör Steve Murphu’da yaptığı açıklamada, “kanlı ve uzun bir savaş” beklediğini söyledi.
ABD’nin Rusya’yı uzun vadeli bir yıpratma savaşına çekme ve Atlantik ittifakının güçlendirilmesi hedefleri çerçevesinde bazı kazanımlar elde ettiği görülüyor. Uygulamaya giren ekonomik yaptırımlar en fazla Avrupa Birliği üyesi ülkelerin şirketlerini vuruyor. 2020 rakamlarına göre, Avrupa Birliği Rusya’nın en büyük ekonomik partneriydi, Rusya’nın küresel ticaretinde AB ülkelerinin payı yüzde otuz yediye ulaşmıştı. Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck “Alman ekonomisinin çeşitli sektörlerinin yaptırımlardan kötü etkilenmemesi mümkün değildir” dedi ve bir an önce barış için müzakere masasına oturulması gerektiğini bildirdi. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss katıldığı bir televizyon programında “Rusya’ya uygulanan yaptırımlar hayat pahalılığını arttıracak ama Ukraynalılar daha ağır bir bedel ödüyor” dedi. Atlantik ittifakının güçlendirilmesi Avrupa halklarına daha fazla yoksullaşma olarak dönüyor. Egemen sınıfların emperyalist hegemonya hedefinin bedelini halklar ödeyecek. Rusya’ya uygulanan yaptırımların etkisi tüm dünya ekonomisi üzerinde hissedilecek, Avrupa Birliği en fazla etkilenecek birim.
Amerika’nın son yıllarda Almanya’ya ciddi baskı uyguladığı konulardan birisi Kuzey Akım 2 Projesi’ydi. Amerika’nın baskılarına karşı projeyi Rusya’yla yürütmeyi sürdüren Almanya Rusya’nın Donetsk ve Lugansk’ı tanıması üzerine projeyi durduğunu açıkladı. Amerikan emperyalizmi Rusya’yı Ukrayna’ya çekti, AB ülkeleri üzerindeki askeri ve politik nüfuzunu arttırdı. Doğu Avrupa’ya milyarlarca dolarlık yeni silahlar satıyor. Amerikan silah tekelleri Raytheon, Lockheed Martin, Northrop Grunman ve General Dynamics’in hisse senetlerinde son günlerde rekor yükselişler yaşanıyor. Amerikan askeri-sınai kompleksinin keyfi hayli yerinde. Obama’dan beri ABD başkanlarının önemli gündemlerinden birisi NATO üyesi ülkelerin “savunma bütçelerini” arttırması talebiydi. Üye ülkeler ayak sürüyordu. Yeni Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Almanya’nın her yıl gayri safi milli hasılasının yüzde 2’den fazlasını savunmaya ayıracağını açıkladı. Scholz, savunma harcamalarının gayri safi milli hasılanın yüzde 2’sine yükselmesinin, müttefiklere söz verildiği için gerçekleşmediğini vurgularken, “Bunu kendi güvenliğimiz için de yapıyoruz” dedi. Kastettiği, ABD baskısından değil kendi güvenlikleri için bu adımı attıklarıydı. Eğitim, sağlık, halkın temel ihtiyaçları için bulunamayan kaynaklar savaş için seferber edilmeye başladı. Almanya Ukrayna için silah alımı yapıp, bunları Ukrayna’ya sevk edeceğini resmi olarak açıkladı. Almanya’nın alacağı Stringer füzelerini ABD silah tekeli Raytheon üretiyor. Askeri müdahalenin başlamasından beri Raytheon hisselerinde ciddi bir yükseliş gözleniyor. Bir başka ABD silah tekeli Lockheed Martin Raytheon’la ortak olarak Patriot hava savunma sistemlerini üretiyor. Slovakya ve Doğu Avrupa’dan gelen yeni siparişler sonrasında şirketin hiisselerinde ciddi yükseliş sözkonusu. Northrop Grunman şirketi saldırı ve gözetleme droneları üreticisi artan talep onun hisselerinde rekor bir yükselmeye yol açtı. Avrupa’nın silah tekelleri Alman Rheinmetall, Fransız Thales ve İtalyan Leonardo şirketlerinin hisselerinde de ciddi yükseliş sözkonusu. Basına verilen bilgilere göre, silah tekelleri Pentagon’un ek bütçe için Senato’ya başvuru yapmasını bekliyormuş. Savaştan hepsi beslenecek ama aslan payını Amerikan askeri-sınai kompleksi alacak.
Amerika’nın en güçlü lobi grubu olduğu iddia edilen ve Exxon, Chevron ve Shell gibi dev şirketleri temsil eden Amerikan Petrol Enstitüsü, “Ukrayna’da kriz derinleşirken Amerika’nın enerji liderliği her zamankinden daha büyük önem kazanmıştır” açıklamasını yaptı ve Amerika’da sondaj çalışmalarının kısıtlanmasının “dünyayı rakip ve savaşçı bir enerji üreticisi olan Rusya’ya daha bağımlı hale getireceğini” belirtti. Daha fazla sondaj ve Avrupa pazarından kapılacak payların tatlı hayali enerji tekellerini harekete geçirdi. Doğal gaz fiyatlarının yükselişi Amerika’da yüksek maliyetle üretilen kaya gazını satma olanaklarını arttırıyor. Avrupa’ya satış yapma olanağının doğması kuşkusuz ki Amerika’daki gaz üreticileri için yeni pazar olanakları ve kar kaynakları anlamına geliyor. Bunun en güzel örneklerinden birisi ABD Başkanı Biden’ın oğlu. ABD Delavare Başsavcısı David Weiss, Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın vergi kayıtlarını inceledi ve Biden’ın Amerikan Başkan Yardımcısı olduğu ve Ukrayna meselesiyle yakından ilişkili olduğu dönemde oğlunun Ukrayna’nın en önemli enerji şirketi Burisma’ya danışmanlık yaptığını ve şirketten aylık 50 bin dolar aldığını belgeledi. Seçim sürecinde Trump’ın sürekli dillendirdiği bir iddia Biden’ın oğlu ve kardeşinin onun siyasi konumunu kullanarak Ukrayna şirketkerinden haraç almasıydı. Savaşlar ve çatışmalar Amerikan yönetici eliti için her zaman bir vurgun kaynağıdır ve Ukrayna’dan yansıyanlar bunu bir kez daha açık biçimde göstermektedir.
Amerikan emperyalizminin Sovyet sonrası dönemde dünya hakimiyeti hedefiyle yürüttüğü politikalar istediği sonuca ulaşmasından çok onun hegemonik kapasitelerindeki aşınmayı görünür kıldı. Amerikan emperyalizminin ekonomik gerilemesini askeri araçları kullanarak durdurma arzusunun sonucu sonu gelmez savaşlar ve artan militaristleşme eğilimi oldu. Sovyet sonrası dönemde NATO’nun Doğuya doğru genişlemesi bu politikanın ürünüydü. NATO’nun Doğuya doğru genişlemesi ve Rusya ile sürekli gerilim politikası, ABD’nin AB’yi politik ve askeri olarak kontrol altında tutmasının en önemli aracıydı. Gölge CİA olarak adlandırılan Stratfor’un 14 yıl önceki raporu, AB ile Rusya’nın gelişen ekonomik ilişkilerinin ABD için yarattığı tehdite dikkat çekiyor. Bu ilişkinin daha fazla gelişmeden araya bir kama sokulmasının zorunluluğunu vurguluyordu. 2014 Maydan Darbesinden Rusya askeri müdahalesine uzanan yola bu perspektiften bakmak verimlidir. Rusya’nın askeri müdahalesinin ardından Batılı yorumcular Tayvan ve Çin meselesi hakkında konuşmaya başladılar. Rusya’nın bu hamlesinin, Çin için cesaretlendirici ve esinlendirici olacağı yönünde yorumların yanısıra, Rusya karşısında Batının bütünleşmiş olmasının, Çin için caydırıcı olacağı yönünde yorumlar da yapılıyor. Bu yorumların anlamı, yeni bir bloklaşmanın artık daha görünür hale geldiğidir.
Çin’in Rusya’ya uygulanan yaptırımlara karşı çıkması; Rusya’ya buğday ihracatındaki sınırlamaları birkaç gün önce kaldırması, Rusya’yla yeni bir doğal gaz satış anlaşması için görüşmelere bugünlerde başlaması yaptırımlara sadece sözde karşı çıkmadığının göstergeleridir. Amerikan emperyalizminin dünya hakimiyeti hedefi doğrultusundaki faaliyetleri ilk sonuçlarını bölgesel savaşlar biçiminde vermişti. Görülen o ki, bölgesel savaşlardan daha geniş kapsamlı savaşlara doğru giden yol açılıyor. Emperyalist-kapitalizmin derin bunalımının kaçınılmaz sonucudur bu gelişme. Halkların hiçbir çıkarının olmadığı tersine halklara sadece ölüm, yıkım ve acı getiren bu savaşlara karşı çıkarken, dünya halklarını baş düşmanı ABD emperyalizmi ve onun savaş makinası NATO’nun sorumluluğunu ilk planda ortaya koymayan yaklaşımlar meselenin gerçek doğasını kavrayamamıştır. Bu yaklaşımlar, niyetleri ne olursa olsun, NATO’nun dünyanın dilediği her yerinde istediği gibi at oynatmasına, nükleer füzelerini dilediği yere dilediği miktarda konuşlandırmasına cevaz verir.
Amerikan yönetimi Rusya’ya uygulanacak yaptırımları hazırlarken Amerikan sermayesine danışmış. Amerikan finans tekeli JP Morgan’ın Ceo’su danıştıkları kişiler arasındaymış. Bloomberg’e konuşan CEO Jamie Dimon, Rusya’ya uygulanan yaptırımların ve Rusya’nınn Swift sisteminden kısmi de olsa çıkarılmasının “küresel ekonomiye çok ciddi kötü etkileri olacak” ve belki de “gerçekleştirmek istenin altını oyacak” diyor. Dimon, zaten ciddi sıkıntılar yaşayan ekonomiye yeni yükler gelmesinden söz ediyor. Dimon haklı ama yeni yükler halkların, emekçi sınıfların sırtına yüklenecek. Enerji ve gıda fiyatlarındaki yükseliş emekçi sınıfları daha da yoksullaştıracak. Emperyalist saldırganlık kapitalizmin derin krizinden besleniyor ve hamleleri krizi daha da derinleştiriyor. Bu çerçevede sınıf mücadelesini de derinleştiriyor. Savaşlara son verecek olan her ülkenin emekçilerinin proletarya enternasyonalizmi temelinde birleşerek kapitalist sistemi layık olduğu yere, tarihin çöp sepetine gönderecek devrimci eylemidir. Bunun koşulları olgunlaşmaktadır. Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı proletarya enternasyonalizmi ve halkların kardeşliği zemininde sağlam durmak günün vazgeçilmez görevidir.
Sosyalist Kritik / 04.03.22