Ukrayna işgali: Dünyanın tüm bölgelerini etkileyen yeni aşama

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi geniş yer alıyor. Uzun süre gündemde kalacak bu işgalin dünyada büyük belirsizliğe yol açacağı bekleniyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 27 Şubat 2022
  • 09:55

Haftalardır sınırlarına askeri yığın yapan Rusya sonunda Ukrayna’ya girerek kıta Avrupa’sında uzun süredir yaşanan ilk savaşı başlattı. Özellikle enerji fiyatlarına etkisiyle dünya ekonomisinde olumsuz etkilerinin uzun süre hissedileceği bu taarruzun büyük belirsizliğe ve dünya çapında da ızdıraba yol açacağı kesin.

Almanya’da yeni hükümet asgari ücretin ekim ayından itibaren 12 avroya çıkarılması konusunda anlaştı. Bu, sanki çalışmaya rağmen yoksulluk ortadan kalkacakmış, Almanya, AB içinde en yüksek asgari ücret veren ülke olacakmış gibi yansıtılıyor. Değişen pek fazla bir şey olmayacak ancak yeni asgari ücretle maaşları artacakların sayısının 6.2 milyon olması olayın dramatikliğini gösteriyor.

***

Ukrayna: Gerici emperyalist savaşa hayır!

Fransız İşçileri Komünist Partisi (PCOF)

Rusya liderleri, Ukrayna’daki şehirlere bir saldırı başlatmaya karar verdiler. Bu kararı ve bu askeri müdahaleyi kınıyoruz. Bu döngüyü durdurmak için mücadele eden güçlerin, halkların yanındayız ve sesimizi “savaş çığırtkanlarına” katmayı reddediyoruz.

Ukrayna’daki güncel olayların genel bağlamı, bir yanda ABD ve NATO müttefikleri ile diğer yanda Çin tarafından desteklenen Rusya arasındaki çatışmadır.

Rusya, Ukrayna’yı bu emperyalist askeri ittifaka dahil etmek ve NATO’yu sınırlarında güçlendirmek, NATO’nun genişlemesine son vermek istedi.

ABD, Avrupalı ​​müttefiklerini bu çatışmada onların arkasında sıraya dizmek için gerilimi artırdı.

Orta Avrupa’da bir savaş ihtimaline zihinleri hazırlamak için haftalardır yoğun propaganda yürütülüyor.

Gerilimler, Ukrayna’nın ağırlıklı olarak Rus nüfus tarafından oluşan bölgelerine odaklandı: Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetleri. Putin, bağların güçlenmeye devam ettiği iki cumhuriyetin bağımsızlığının tanındığını duyurdu.

Rus ordusunun, aktif Rus karşıtı paramiliter gruplar ve Ukrayna silahlı kuvvetlerinin herhangi bir müdahalesinden korumak ve ABD ve NATO’yu müdahale etmekten caydırmak için bu cumhuriyetlerde konuşlandırılacağını duyurdu.

Romanya, Polonya ve Baltık ülkelerindeki askeri varlığını güçlendiren ABD’li liderler ve NATO üyesi ülkelerin liderleri, Rusya’ya yönelik ekonomik ve siyasi yaptırımları açıklarken, Rus güçlerine askeri müdahalede bulunmak istemediklerini söylüyorlar.

Avrupa’daki emperyalist güçler arasında yaşanan, ancak dünyanın tüm bölgelerini etkileyen yeni bir yüzleşme aşamasına giriyoruz.

Başta Fransız emperyalizmi olmak üzere NATO üye devletlerinin liderlerinin izlediği ve ABD tarafından yürütülen çatışma politikasına karşı olduğumuzu yeniden teyit ediyoruz.

Fransa’nın NATO’dan çekilmesini ve bu saldırgan askeri ittifakın dağılmasını talep etmeye devam ediyoruz.

Rusya dahil emperyalist güçlerin ve kesinlikle Fransız ve Amerikan emperyalizminin arkasına geçmeyi reddediyoruz...

Rusya’nın Ukrayna’daki askeri gerginliğini kınıyoruz.

Bu amaçlar için mücadele eden tüm halklar ve örgütler, hareketler, partiler ile dayanışma içinde, emperyalist savaş politikasına karşı işçileri ve halkları seferber etmek için çalışıyoruz.

Çeviren: Diyar Çomak

***

Putin'in Ukrayna'daki savaşına bakışı:
Kasvetli bir yeni başlangıç:

Başyazı/The Guardian

Bir şok yok, sadece Rusya’nın Ukrayna’ya salmış olduğu ve gelecekte olacaklar karşısında derin bir korku var. Perşembe günü erken saatlerde başlatılan işgal, yasa dışı, ahlaksız ve çirkin. Her şeyden önce, bu Ukrayna için bir felaket: İyi belgelenmiş bir acımasızlıkla ve sivil yaşamları küçümseyen bir saldırganın büyük bir saldırısı.

Ancak ülkenin Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelenskiy’in uyardığı gibi: “Sadece devletimizin kaderi değil, aynı zamanda Avrupa’nın nasıl olacağı da belirleniyor.” Bu kadar çok 20. yüzyıl travmasına katlanmış bir ülke, şu anda kıtanın ikinci dünya savaşından bu yana bir devletin diğerine yaptığı en büyük saldırısını yaşıyor.

Sebepsiz saldırı sadece 1991’in umutlarını yok etmekle kalmıyor. Aynı zamanda daha geniş uluslararası sisteme de korkunç bir darbe. Vladimir Putin bu saldırıyı, BM güvenlik konseyi onu savuşturmak için son umutsuz girişimlerini yaparken ve Genel Sekreter António Guterres, askerlerini geri çekmesi için alenen yalvarırken başlattı. 1945’ten sonra geçerli olan kuralların, ihlali de uyulması kadar sık. Ancak Rusya Cumhurbaşkanı, tam da kalbinde sallanan kurallara dayalı uluslararası düzene yönelik mutlak horgörüsünü dile getirdi.

Rusya aylarca işgal etmeyeceğini iddia etti; Ukrayna’yı uzun süreli işgal etmeyeceğine dair güvenceleri hiçbir şeye değmez. Doğudaki ayrılıkçı “cumhuriyetler”den gelen askeri yardım talebi, kendi sözde mantığıyla bile, birliklerin neden kuzeyden ve güneyden ilerlediğini, ülkenin dört bir yanındaki hedefleri bombaladığını açıklayamaz. Putin, Yahudi başkanını özgürce seçen demokratik bir ülkeyi “Askerden arındırmak” ve “Nazilikten arındırmak” istediğini söylüyor. Kiev, amacının hükümeti devirmek ve kukla bir rejim kurmak olduğuna inanıyor.

Rusya Başkanının ne kadar ileri gideceği büyük ölçüde Ukrayna’nın tepkisi ve ordusunun maruz kalabileceği maliyetlerle belirlenebilir. Putin, aksi takdirde “Tarihinizde hiç karşılaşmadığınız sonuçların” ortaya çıkacağına dair tüyler ürpertici bir uyarıyla diğer ülkelere “müdahale” konusunda uyarıda bulundu - kodlanmış bir nükleer tehdit. Ukrayna, son silah ve tavsiye akınına rağmen, tek başına savaşacağını uzun zamandır biliyor.

Rusya’daki cesur bir azınlık bu savaşı alenen kınadı. Çalışmalarının ülkesini izole etmesine izin verse bile -döviz biriktirme, batıdan ithalatı azaltma ve Çin ve diğerleri ile bağları artırma- bu saldırının bedelini muhtemelen zayıflamış bir ekonomi, artan izolasyon, yeniden canlanmış bir NATO ve şiddetle Rus karşıtı bir Ukrayna tavrıyla ödeyecek. Devlet medyası propagandayı pompalıyor ve internet sansürcüleri, diğerlerini haberlerinde resmi olmayan kaynakları kullanırlarsa para cezasıyla tehdit etse de Putin halkı işgale veya onun maliyetlerine hazırlamak için çarpıcı bir şekilde çok az şey yaptı. Yine de yurt dışındaki saldırganlığı içeride baskıyla birleştiren bir başkan, yalnızca bu maliyetlere değil, aynı zamanda halkın bunlara yönelik tepkisine de kayıtsız görünüyor.

Ukraynalılar şimdi en sağlam desteğe ihtiyaç duyuyor ve bunu hak ediyor. Kaçanlara Batı Avrupa ve komşu ülkeler kapılarını sonuna kadar açmalı. Ancak asıl soru, Ukrayna’nın destekçilerinin ödemeye hazır oldukları bedelin ne olduğu. Birleşik Krallık ve AB “büyük” yaptırımlar vadetti, ancak işgalden saatler sonra devletler hâlâ ne kadar ileri gidileceği konusunda tartışıyorlardı. Enerji fiyatlarında daha fazla artış -siyasi istikrarsızlık ve vatandaşlar geçinmek için mücadele ederken- daha fazla bölünme tehlikesiyle birlikte ülkeleri aşırı enflasyona ve potansiyel olarak resesyona sürükleyebilir.

Putin’in tepkiyi savuşturabileceğine inanmak için nedenleri var. Nord Stream 2 şu anda beklemede; ancak inşaatı Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sadece bir yıl sonra başlamıştı. Ukrayna’nın dostları, bu seferin farklı olduğunu hem sürekli hem de geniş çaplı bir yanıtla açıklığa kavuşturmalı. Moskova’nın saldırganlığına karşı koymak için ciddi girişimler şimdi başlamalı, ancak yılların eseri olacak. Hepimizin girdiği yeni çağı anlamak da yıllar alacak.

Çeviren: Haldun Sonkaynar

***

Asgari ücret? Hangi asgari ücret?

Ulf İmmelt/UZ

Neoliberal ekonomi politikasının savunucuları Almanya’nın asgari ücret konusunda Avrupa’da öncü olacağıyla övünüyorlar. Değişik gazetelerde sendikalara yakın Hans Böckler Vakfına bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsünün (WSI) “uluslararası asgari ücret raporuna” atıfta bulunuluyor.

Enstitü, çalışanlar açısından olumlu olan bu bakış açısıyla gelişmeyi değerlendiriyor. Buna göre Almanya’da asgari ücret 1 Ekim’de 10.45 avrodan 12 avroya yükseltilecek. Önümüzdeki yıllarda Asgari Ücret Komisyonu miktarı tekrar görüşecek. Açıklanan artıştan 6.2 milyon çalışan yararlanacak. Ancak, iyi bilindiği gibi, şeytan ayrıntıdadır: Enstitü uygun bir asgari ücret seviyesinin sürdürülebilir ve kalıcı bir şekilde kurulmasını sağlamak için Asgari Ücret Artışı Yasası’nın yalnızca bir kerelik bir sorunu çözmesinin mantıklı olacağına inanıyor. Avrupa düzeyinde tartışılan medyan ücretin en az yüzde 60’ı barajının da asgari ücret komisyonunun çalışması için yeni bir kriter olarak yasaya dahil edilmesi gerekiyor. Bunlar, Almanya’nın 2022’de sadece kısa vadede değil, asgari ücretle “öncü rol” üstlenmesinin önkoşulları olacak.

Devasa bir düşük ücretli sektöre sahip kuralsızlaştırılmış bir iş gücü piyasası göz önüne alındığında, asgari ücretin bir defaya mahsus 12 avroya çıkarılması bile en azından kısmi bir başarı olacaktır. Almanya’da asgari ücret şu anda 9.82 avrodur ve komşu ülkeler Belçika (10.25 avro), Fransa (10.57 avro), Hollanda (10.58 avro) ve Lüksemburg (13.05 avro) seviyesinin oldukça altındadır. Asgari ücret segmentindeki çalışanlar için bu, etkilenenlerin tam zamanlı çalışsalar bile sosyokültürel bir geçim düzeyi sağlayamayacakları anlamına gelir.

Almanya’da hemen hemen her iki şirketin, açıklanan asgari ücret artışının bir sonucu olarak çalışanlarının maaşlarını yukarı doğru ayarlamak zorunda kalacağı gerçeği, çalışan yoksulluğunun boyutunu da açıkça ortaya koymaktadır. Bu rakamlar, sanılacağı gibi, sendikaya yakın çevrelerin yaptığı bir araştırmanın sonucu değil, Münih Ifo Enstitüsü ve “Personel hizmet sağlayıcısı” Randstad tarafından ortak bir anketten geliyor. Geçen hafta yayımlanan ankette dikkat çeken şey, ekonominin çeşitli sektörlerinin asgari ücretteki artıştan farklı derecelerde etkilenmesi. Örneğin, perakende şirketlerinin yüzde 54’ü, hizmet sektöründe ise yüzde 42 civarında şirket maaş yapılarını ayarlamak zorunda olduklarını söyledi. Bu sektörlerin “vasıflı işçi eksikliği” sızlanmasının en çok olduğu sektörler olması kesinlikle tesadüf değil.

Uygun bir yasal asgari ücret hakkındaki mevcut tartışmada, bir husus genellikle unutulmaktadır. Önerilen yasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi, etkilenenlerin cüzdanlarında otomatik olarak daha fazla para olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü asgari ücretin fiilen ödenip ödenmediği, sadece gerekli sıkı denetimlere tabi tutulmasına değil, aynı zamanda çalışanların asgari ücretin miktarı ve kapsamı hakkında ne ölçüde bilgilendirildiğine de bağlıdır.

Bu, 1 Ekim 2022’den sonra bile Almanya’daki düşük ücret bataklığının kurutulmadığını ve Avrupa’da uygun asgari ücretlerin uygulanmasında öncü olmak için daha katedilmesi gereken uzun bir yol olduğunu gösteriyor.

Çeviren: Semra Çelik

Evrensel / 27.02.22