Suudi Arabistan dikkat çekici çıkışlar yapmaya devam ediyor. Bu çıkışların en azından ABD tarafından yakından izlendiği kesin.
İlk dikkat çekici çıkış şüphesiz Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen ardından geldi. Rusya’ya yönelik petrol ve doğal gaz ambargoları ile birlikte kapısı çalınan ilk ülke Suudi Arabistan oldu. Dünyanın önde gelen petrol üreticisi ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan’dan ABD’nin ve Avrupa’nın istediği şey petrol üretimini arttırmasıydı. Böylece Rusya’ya yönelik ambargoların yarattığı enerji tedariği sorunu bir ölçüde çözülebilecekti. Aylar süren görüşmelerin ve hatta ABD Başkanı Biden’ın bizzat ziyareti de Suudi Arabistan’ın bu talebi yerine getirmesine yetmedi.
Suudi Arabistan o dönemde teknik kapasiteyi, ABD-İran nükleer müzakerelerini ve daha birçok konuyu gerekçe olarak öne sürdü ancak bu dönemde Rusya ile temasları hız kesmeden devam etti. Velhasıl bu süreç ABD ve müttefikleri tarafından “Suudi Arabistan’ın Rusya lehine tavrı” olarak not edildi.
Rusya’nın ve Çin’in bölgedeki etkisi, ABD’nin Biden dönemi Orta Doğu politikasının yarattığı boşluk bu dönemde tartışmaya açıldı.
Aslında Suudi Arabistan ile Çin arasındaki yoğun diplomasi trafiği Biden koltuğa oturur oturmaz başlamıştı ancak son 2 yılda bu trafik daha da yoğunlaştı ve petrol ticaretini de aşarak güvenlik, kültür, ileri teknoloji paylaşımı gibi alanlara da yayıldı.
Çin’in elinde Orta Doğu’nun neredeyse bütün limanlarını, ana demir ve kara yolu hatlarını kapsayan Kuşak ve Yol projesi var.
Suudi Arabistan ise, geniş kapsamlı 2030 projesi veya vizyonu ile ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarmaya çalışıyor.
İlginçtir ki, Suudi Arabistan’ın petrol konusunda neredeyse en büyük müşterisi olan Çin aynı zamanda 2030 vizyonu için gerekli petrol dışı teknolojiler konusunda en önemli partnerlerinden biri olma yolunda.
ABD ve müttefikleri açısından Suudi Arabistan’a dair tedirginlik verici notların ikincisi de Çin ilişkisi sebebiyle oldu. Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı heyetler ile yetinmeyip liderler düzeyinde ziyaretlerle bu tedirginliği iyice artırdı.
ABD’nin gerilimleri derinleştirebilen, ambargo sopasının her daim elde tutulduğu bölge politikalarının aksine Çin ve hatta Rusya bölgeye ticaret kartı ile giriş yapmıştı. Bu sebeple ihtiyaç olan şey çatışma değil asgari düzeyde de olsa bölgesel istikrarın ve güvenliğin sağlanması…
Bölgenin en derin ve komplike gerilimlerinin başında gelen Suudi Arabistan-İran mücadelesi Çin’in el attığı ilk kriz oldu.
Gerçi hem Suudi Arabistan’ın hem de İran’ın ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutları ile kazançlı çıktığı bir uzlaşmayla sonuçlanan süreç ABD ve batı blokuna üçüncü notu aldırdı.
Bu gelişme bölgede de İsrail’i çok rahatsız etti. Sonuçta Suudi Arabistan’ın İsrail söylemleri ‘Düşmanca, çatışma riskini masada tutan’ söylemler değildi ancak Suudi Arabistan hâlâ İsrail ile normalleşme sürecine katılmamıştı. Ayrıca Suudi Arabistan normalleşmenin ancak İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözüm gerçekleştiğinde mümkün olduğunu dile getiriyordu.
Rusya-Suudi Arabistan ilişkileri değil ama Suudi Arabistan-İran uzlaşması ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiği İsrail’i huzursuz etmeye yetti. Suudi Arabistan’a dair alınan notların dördüncüsü buydu; İsrail ile ilişkileri belli bir düzeyde tutsa da normalleşmeye yanaşmaması…
Son olarak Suudi Arabistan’ın Şam ile ilişkilerinin seyri ABD ve Batı dünyasının yeni bir not daha almasına yol açtı.
6 Şubat depremi Suriye’de de büyük bir yıkıma sebep oldu ve depremle birlikte bir diplomasi trafiği de başladı. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Şam’ın kontrolündeki bölgelere yüzlerce uçak dolusu insani yardım gönderdi, diplomasi koridorları da hızlandı.
Son olarak, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Miktad, Suudi Arabistan ile neredeyse paralel dış politika yürüten Mısır’a gitti.
Arap basını, önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan’ın Suriye’ye gidebileceğini yazıyor.
Ayrıca Suudi Arabistan 19 Mayıs’ta Arap Ligi zirvesine ev sahipliği yapacak. Şam 2011 yılında askıya alınan üyelik koltuğuna geri dönmeyi bekliyor. Şimdiye kadar Şam’ın Arap Ligi’ne geri dönüşünün önündeki en büyük engel Suudi Arabistan’dı. Suudi Arabistan’ın aslında Şam ile doğrudan bir derdi yoktu, Şam-Tahran ilişkisi sebebiyle Arap Ligi üyeliği kartını Şam üzerinden baskı kartı olarak kullanıyordu. Artık Suudi Arabistan-İran arasında doğrudan diplomasi kanalları açıldığına göre bu kart geçerliliğini yitirdiği gibi Şam açısından engel de ortadan kalkmış oldu. Velhasıl Suudi Arabistan’ın Arap Ligi’ne Suriye’yi de davet etmesi bekleniyor.
ABD ve müttefikleri gelen resmi açıklamalara bakılırsa bu ihtimale dair senaryoları da not almış gibi görünüyor. Bu cenahtan yapılan açıklamalar şimdilik “Şam ile normalleşmek isteyen devam etsin ancak bizim Şam’a ve Şam ile iş birliği yapanlara dair yaptırımlarımız devam ediyor” şeklinde özetlenebilir.
Aslında şimdiye kadar alınan notların ve ABD ile müttefiklerini öfkelendiren çıkışların patladığı konu Şam olabilir. Sonuçta, ABD’nin Şam’a yönelik yaptırımları oldukça sert, kapsamlı ve Şam’a dokunan herkesi yakabilecek kadar keskin.
Bakalım Suudi Arabistan yaptırım meselesini nasıl aşacak veya o noktaya kadar ilerleyecek mi?
Evrensel / 07.04.23