İran ve Suriye dahil Orta Doğu’da baş döndürücü diplomasi trafiği devam ediyor. Son olarak Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Farhan El Suud 12 yılın ardından Şam’a gitti.
Ondan önce, 14 Nisan’da Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Miktad Cidde’deydi. Bölgeden dışişleri bakanlarının katıldığı Suriye konulu toplantıya katılan Miktad’ın bölge ziyareti bununla sınırlı kalmadı. Faysal Bin Farhan El Suud’un Şam’a ulaştığı saatlerde Suriye Dışişleri Bakanı Miktad da Tunus’taydı.
Ayrıca Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile Mısır Lideri Sisi’nin ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Salman’ın Ramazan Bayramı’ndan sonra bir araya geleceği konuşuluyor.
Bölge basınına da yansıyan iddialara göre, üç ülkenin dışişleri bakanlıkları üç liderin görüşmesi için ön hazırlıklara ve görüşmelere başlamış.
Bahsettiğimiz diplomasi trafiği öyle yoğun ki, daha Şam-Riyad ilişkileri rayına girmeden yani iki ülke arasında önemli meseleler halledilmeden karşılıklı elçiliklerin açılması, ticari uçuşların başlatılması konuşuluyor.
Zaten 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da yapılması beklenen Arap Ligi liderler zirvesine Suriye’nin de katılması ihtimali oldukça yüksek. Şimdilik buna 22 Arap ülkesinden itiraz eden 4 ülke var ve bunların başında da Katar geliyor. Suudi Arabistan’ın Katar’ı ikna girişimleri sürüyor.
Peki ne oldu da Suriye’deki yıkımda ciddi payları olan, bizzat çeşitli silahlı grupları destekleyerek yıllar süren vekalet savaşına taraf olan ülkeler böyle keskin dönüşler yapmaya başladı? Özellikle de Suudi Arabistan’ın Suriye’den beklentisi ne?
Her şeyin başladığı ve bittiği nokta yine temel sebep olarak karşımıza çıkıyor: Ekonomi!
Birkaç ay öncesine kadar Suudi Arabistan’ın Şam’ı bloke etmesinin sebebi İran faktörüydü. Yani İran’ın Suriye üzerinden bölgedeki etkinliğini artırması… Ama bu faktör de Çin’in devreye girmesi ile geçerliliğini yitirdi ancak İran ve Suudi Arabistan arasında buzların erimesinin sebebi de ekonomi…
Şöyle ki;
- Arap Ayaklanması ayaklanmanın yaşanmadığı Irak ve Lübnan gibi ülkeleri bile yıktı geçti.
- Bölgede ciddi bir ekonomik kriz ve büyük göç akınları riski var.
- Giderek artan kuraklık bütün bölgedeki ekonomik krizleri ve huzursuz kitleleri tetikliyor.
- Irak, Suriye, Lübnan gibi merkezi otoritelerin zayıfladığı ülkeler bütün bölge için ciddi güvenlik zafiyetleri yaratıyor; mesela, radikalizm ve uyuşturucu ağları…
Diğer taraftan ekonomisi petrole bağımlı olan ülkeler tedirgin çünkü petrol er geç bitecek. Bu nedenle Suudi Arabistan 2030 vizyonu, Katar 2025 ve 2030 planları adları altında yeni ekonomi hedefleri belirlemeye girişti. Aynı şekilde Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman gibi enerji zengini ülkelerin de ekonomilerindeki petrol bağımlılığını azaltma vizyonları var.
Bunu da her ülke kendi ekonomik gücüne ve vizyonuna göre gerçekleştirmeye çalışıyor. Mesela Suudi Arabistan yapay zeka, fütüristik akıllı şehirler inşa etme, uzay çalışmaları, çölde tarım gibi şimdilik maliyeti yüksek ancak gelecek on yıllar içinde ciddi geri dönüşler kazandıracak alanlarla sağlamaya çalışıyor.
Ancak bölgedeki bütün petrol zengini olan olmayan ülkeler için en elzem şey bölgesel kalıcı istikrar ve güvenlik. Ki bu ülkelerin yeni ekonomi vizyonlarında Suriye’nin bulunduğu konum oldukça önemli. Çünkü Suriye, bir taraftan Basra körfezine kıyısı olan Irak’ın komşusu diğer taraftan Akdeniz’e açılıyor ve yine Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşan karayollarının kapısı konumunda.
Suriye’nin konumu aynı zamanda bölge ülkelerinin yine Türkiye üzerinden Kafkaslara ve nihayetinde Rusya’ya açıldığı bir hattı da barındırıyor.
Peki bölge ülkeleri Suriye’nin coğrafik konumunun önemini yeni mi fark etti? Elbette hayır. Çin faktörünün devreye girmesi ile birlikte bölgedeki her bir ülkenin ekonomi vizyonları bağlanacak yeni müşteriler, yeni ticari hatlar ve güzergahlar da bulmuş oldu.
Aslında bölgedeki istikrarsızlık ve güvenlik sorunlarının zorunlu bir barış havası yaratması birkaç yıllık mesele. Ancak bu zorunlulukların gönüllü diplomatik girişimlere dönüşmesini sağlayan ana hat Çin’in Kuşak ve Yol Projesi… Çin, doğrudan bölgesel meselelere dahil olmasa bile son aylarda gerçekleşen bütün gelişmelerin perde arkasında isteyerek ya da istemeyerek bulunuyor artık.
Çin’in elinde bölgenin bütün limanlarını, kara ve demir yollarını önemli hale getiren Kuşak Yol Projesi ile bölgeye girişinden beri birçok şey değişti. Bölge ülkeleri açısından hem batıya hem de Asya’ya açılma şansı doğdu ki, her bir ülkenin ekonomilerini petrole bağımlılıktan kurtarmak için gerekli ittifaklar, teknoloji paylaşımları, yatırımlar konusunda Çin oldukça ılımlı bir büyük güç profilinde.
Suriye de Kuşak-Yol Projesi’nin partnerleri arasında ancak fiilen 4’e bölünmüş durumdaki yapı ticaret için elzem olan istikrarı baltalayan temel faktör. Bu sebepledir ki, Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini istiyor ve ısrarla Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu yapıyor. Suriye’nin kuzeyinde istikrar sağlanmadan, o bölgeler Şam’ın kontrolüne geçmeden ne otoban işler ne de boru hattı geçer oradan.
Velhasıl Suudi Arabistan Dişişleri Bakanı Farhan Bin Suud’un Şam ziyaretinden sonra Ankara-Şam hattında yeni gelişmelerin olması, Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi için yapılan baskıların artması oldukça muhtemel.
Şimdilik bölge ülkelerinin Suriye politikasına dair belirsiz olan noktalardan biri ABD destekli Suriye Kürtleri ve Arapların da bulunduğu Fırat’ın doğusundaki siyasi ve askeri yapılar. Her ne kadar bölge ülkeleri Suriye’nin kuzeyinde çözümün şart olduğunu belirtiyor olsalar da bu konuda net ifadeler kullanmıyorlar. Ancak genel olarak 2011’in başında açılan dönemin Suriye açısından tamamen kapandığı söylenebilir.
Peki Türkiye ne yapacak? Ankara-Şam dışişleri bakanları veya liderler buluşması fotoğrafı dışında Türkiye’nin Suriye politikası ne? Suriye’nin kuzeyi Şam ve bölge ülkeleri kadar Türkiye’nin de sorunu ve ülkece başımızı epey ağrıtacak birçok güvenlik ve istikrarsızlık zafiyetlerine gebe…
Evrensel / 20.04.23