Ukrayna merkezli krizin büyütülmeye çalışılmasından Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Türkiye açılımına, Tayvan konusunun kışkırtılmaya çalışılmasından Karadeniz’deki askeri faaliyetlere, İsrail, BAE ve Bahreyn üçlüsünün ortak Hanuka Bayramı kutlamasından iktidarın ilan ettiği “kontrollü normalleşme” politikasına kadar ülkemizi, bölgemizi ve dünyamızı ilgilendiren gelişmeleri çözümleyebilmek için küresel güçlerin mücadelesine ve inşa edilmeye çalışılan üst ve alt düzenlere mercek tutmak gerekiyor.
ABD-İngiltere üst düzeni
ABD-İngiltere ikilisi, bir “üst düzen” inşa etmeye çalışıyor. Bu üst düzenin üç önemli merkezi var:
1) Pasifik merkezi: ABD ve İngiltere, Avustralya ile birlikte AUKUS isimli yeni bir ittifak kurdu. Üçlü anlaşmanın merkezinde “nükleer denizaltılar” var. Washington ve Londra’nın hedefi, Avustralya’yı Çin’e karşı nükleer üs haline getirmek.
2) Karadeniz merkezi: ABD ve İngiltere, Rusya’ya karşı “Karadeniz’i NATO gölü” yapma hedefli bir operasyon yürütüyor. Baltık bölgesinden başlayan, Doğu Avrupa üzerinden Karadeniz’e inen ve Kafkaslar’a uzatılmaya çalışılan bir hat inşa etmeye çalışıyor. Washington ve Londra’nın son bir yıldır Karadeniz’de gemileri ve uçaklarıyla sürekli Rusya’yı kışkırtmaya çalıştığını görüyoruz.
3) Ortadoğu merkezi: ABD ve İngiltere, Körfez petrol ve gazını, İsrail üzerinden Doğu Akdeniz’e ulaştıracak bir hat inşa ediyor.
Bu üst düzen girişimi, görüldüğü gibi tarihsel iki büyük deniz gücünün, ABD ve İngiltere’nin Asya karasını çevreleme çalışmasıdır. Çin ve Rusya ikilisi Baltık, Karadeniz ve Akdeniz ile Hint ve Pasifik okyanusları üzerinden kuşatılmaya çalışılmaktadır.
Körfez’i Akdeniz’e bağlama operasyonu
ABD-İngiltere ikilisinin üst düzenin Ortadoğu ayağının altında ise İsrail-BAE ikilisinin yürütmeye çalıştığı bir alt düzen kurma çabası var...
Öncelikle ABD ve İngiltere ikilisinin Körfez petrol ve gazını, İsrail üzerinden Doğu Akdeniz’e ulaştıracak bir hat inşa etmesinin üç hedefine bakalım. Washington ve Londra bu hat ile;
1) Avrupa’ya enerji tedariki sağlayarak Rusya’nın etkisini kırmayı,
2) Arap barışıyla İsrail’in güvenliğini sağlamayı,
3) Mısır-Körfez-İsrail işbirliğiyle bölgeyi Washington-Londra ekseninde tutmayı hedefliyor.
Bu amaçla Körfez’den İsrail’e boru hattı döşeniyor; Doğu Akdeniz’deki Mısır, İsrail ve Kıbrıs rezervlerine Körfez rezervleri eklenmeye ve böylece Avrupa’nın ihtiyacı için önemli oranda enerji tedariki oluşturulmaya çalışılıyor.
Körfez ve Doğu Akdeniz gazının Kıbrıs-Girit-Avrupa hattı ile taşınması hâlâ yüksek maliyetli. Bu nedenle siyasi sorunlara rağmen Kıbrıs-Türkiye-Avrupa şeklindeki ekonomik yol hâlâ olası.
Bunun hayata geçebilmesi, İsrail-BAE normalleşmesi ile Ankara’nın “kontrollü normalleşme” hamlesinin kesişiminin ortaya çıkaracağı ekonomik kazanç ağırlığına bağlı...
Daha büyük borç bulma ihtiyacı
2017 yılında Crans Montana’da yapılan Kıbrıs görüşmelerinde AKP iktidarının taviz verebileceği konuları masaya koymuş olmasından AKP’nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan’ın IMF ve Dünya Bankası başkanları ile Yahudi finans kuruluşu yetkilileriyle yaptığı görüşmelere ve hatta BAE’nin krizdeki Türkiye’nin Varlık Fonu’ndan alacağı hisseler karşılığında getirmeyi vaat ettiği fona kadar pek çok gelişme, çok boyutlu hamlelerin sürdüğüne işaret ediyor.
Özal-Çiller-Erdoğan neoliberal düzeninin geldiği yer işte burasıdır. Borcu borçla kapatmaya çalışarak iktidarı sürdürebilmenin sonu, daha büyük borç için daha fazla ekonomik ve siyasi bedel demektir ne yazık ki...
Bu bile tek başına Türkiye’nin ekonomik çıkışını sistem içinde değil, sistem dışında yapması gerektiğini resmetmektedir.
Cumhuriyet / 04.12.21