Türkiye merkezli iki büyük deprem Suriye’de de büyük yıkıma sebep oldu. Zaten yıllardır havada uçakların, karada topların, yer altında tonla patlayıcıların harap ettiği şehirlerde binaların temelleri iyice zayıflamıştı. Ekonomik kriz ve yeniden imar çalışmalarını da kapsayan yaptırımlar sebebiyle iyice yıpranmış olan binalar olduğu gibi bırakılmıştı. Depremle birlikte çok katlı bu binalar kağıttan kuleler gibi çöktü.
Suriye’de günümüzde 4 farklı tarafın kontrolüne bölünmüş durumda ancak deprem siyaset, diplomasi, savaşan taraf dinlemedi, Suriye’nin önemli bir kısmını yıktı geçti. Ancak deprem bile hâlâ savaşan ya da savaşmaya hazırlanan tarafları birleştirmeye yetmedi. Bütün taraflar kendi bölgelerindeki ölü ve yaralı sayısını veriyor. Bu nedenle Suriye’de deprem sebebiyle hayatını kaybedenlerin ve yaralananların kesin sayısına ulaşmak hâlâ mümkün değil. Bu çerçevede ölü sayısının 4 bin ile 6 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Ki, buna hâlâ enkaz altında olanlar ya da yakınları tarafından enkazdan çıkarılıp gömülenler dahil değil henüz.
En ağır yıkım İdlip’te gerçekleşti. Depremden hemen sonra daha yıkımın boyutları ortaya çıkmadan yardım krizi başladı. İdlip’e ulaşmanın iki yolu vardı: Türkiye ve Şam’ın kontrolündeki bölgeler. Türkiye hem korkunç yıkımın şokundaydı hem de İdlip’e açılan yollar da hasarlıydı. Devreye Birleşmiş Milletler (BM) girdi. Önce Şam’ı ikna etti, Şam İdlip’e yardım göndermeyi kabul etti. İlk ekip hazırlandı ve BM ile belirlenen koridorun olduğu noktaya gitti ancak İdlip’i kontrol eden cihatçılar Şam’dan yardım ekipleri dahil gelen herhangi bir şeyi kabul etmeyeceklerini duyurdu. Şam’ın gönderdiği ekip geri dönmeye hazırlanıyordu ki, BM bir kez daha devreye girdi ve cihatçıların bu defa Şam’ın ekibine “tamam” dediği açıklandı. Ekip bir kez daha koridorun olduğu noktaya gitti ancak cihatçılar bir kez daha İdlip’e geçmesine engel oldu.
Cihatçı yapılar ısrarla yardımın Türkiye’den gitmesini istiyorlardı. Aslında Şam’dan gönderilen ekibin reddedilmesinin temel sebebinin de epeydir kapalı ya da sıkı kontrol altında olan Türkiye-İdlip geçiş noktalarını açtırmak olduğu söylenebilir. Nihayetinde cihatçıların istediği hem İdlip’teki yıkımın büyük olması hem de BM’nin çabaları ile gerçekleşti ve Türkiye’den İdlip’e iki hattın açılmasına karar verildi.
Ancak bütün bunlar olurken İdlip’te enkaz altında hâlâ sağ olan yüzlerce insan olduğunu yerel kaynaklar aktarmaya devam etti.
Deprem Suriye Demokratik Güçlerinin kontrolündeki bölgeyi de etkiledi ancak Suriye’nin diğer bölgelerine oranla hasarın çok az olduğu söylenebilir.
Şam’ın kontrolündeki bölgede ise en büyük yıkım Halep’te ve Lazkiye’de, özellikle de Lazkiye’nin Ceble ilçesindeydi.
Bugünlerde Suriyeliler “Hadi Halep savaş gördü de çatışma yaşamayan Ceble’deki yıkımın sebebi neydi?” diye tartışıyor sosyal medyada. Cevap basit, yolsuzluk. Ceble’de yıkılan büyük kısmının savaş döneminde yapıldığı, bir kısmının kaçak olduğu artık biliniyor. Kalitesiz malzeme, yönetmeliklerle uzaktan yakından alakası olmayan inşaatlar yüzlerce insanın canını aldı.
Ancak Şam’ın kontrolündeki bölgelerde can kaybının tek sorumlusu yolsuzluk değil. Pek deprem yaşamamış olan ülkede arama-kurtarma eğitimi de bundan sorumlu kuruluş da yok. Bu nedenle özellikle kurtarmalar oldukça acemice gerçekleşti. Gerçi profesyonel ekipler olsa bile uluslararası yaptırımlar sebebiyle ne termal kameralar var ne de vinç ya da kepçe.
Bu arada, ABD tamamen göstermelik bir yüce gönüllülük gösterip Suriye’ye yönelik yaptırımların 6 aylığına kaldırıldığını duyurdu. Kararın detaylarına baktığımızda sadece sağlık ihtiyaçlarının teminini kapsadığını görüyoruz. Aslında deprem olmasa dahi yaptırımların sağlık alanını kapsamaması gerekiyor ancak pratikte işler öyle değil. Mesela ilaç üretimi için hammadde temini yaptırım kapsamında, hammadde temini için kullanılan bankalar yaptırım kapsamında, Suriye’ye giden herhangi bir nakliyata sigorta yapmak dahil Suriye ile ilgili her şey yaptırım kapsamında. Bu nedenle ABD’nin 6 aylığına yaptırımları kaldırdığına ilişkin açıklamasının pratikte herhangi bir etkisi yok.
Diğer taraftan depremin Suriye içinde, halk arasında birleştirici etkisi yadsınamaz. Ülkenin farklı kesimleri hatta birbirleri ile bir süre savaşmış ve hâlâ karşılıklı diş bileyen tarafları “Biz kardeşiz” sloganı ile birbirlerine yardımlar göndermeye başladı. Bu açıdan Rakka’dan Lazkiye’ye, Şam’dan Hama’ya halkın bağışları ile toplanan yardımlar çok önemli. Uzun soluklu olur mu bu birliktelik, belirsiz ancak bu “kardeşlik” vurgulu destekler Arap ülkelerine de yansıdı.
Mısır Devlet Başkanı Sisi Suriye ile ilgili oldukça duygusal bir konuşma yapıp savaşın başından beri ilk kez Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı aradı.
Suriye’deki savaşın ana finansörlerinden olan Suudi Arabistan hâlâ Şam ile ilişkileri askıda tutuyordu. Ancak depremden sonra Suriye’ye ilaçtan gıdaya uçaklar dolusu yardım gönderen Suudi Arabistan’ı Katar izledi. Şam’a en fazla hem insani yardımda bulunup siyasi destek veren Arap ülkesi ise Birleşik Arap Emirlikleri oldu.
Suriyeliler Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan’ın gönderdiği yardımların Rusya ve İran tarafından yapılan yardımların toplamından çok daha fazla olduğunu söylüyor.
Mevcut sinyaller depremle birlikte Şam ile Suudi Arabistan başta olmak üzere çeşitli Arap ülkeleri arasında bir çeşit deprem diplomasisi başladığını gösteriyor. Bunun da uzun soluklu olup olmayacağını zaman gösterecek!
Evrensel / 16.02.23