Avrupa'nın militarizasyonu güvenlik değil savaş demek

Madrid'de NATO zirvesinden daha fazla militarizm ve daha fazla savaş çıkacağını belirten Lindsey German, silah tüccarlarının ve onların işini kolaylaştıran hükümetlerin kârlarını artıracağını söylüyor

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Temmuz 2022
  • 12:55

İngiltere’de Savaş Karşıtı Koalisyon’dan Lindsey German, İngiliz bir generalin İngiliz askerlerine “bir kez daha Avrupa’da savaşmaya hazır olmaları” çağrısını ve hükümetin askeri harcamaları artırma girişimlerini eleştiriyor. Madrid’deki NATO zirvesinden daha fazla militarizm ve daha fazla savaş çıkacağını belirten yazıda, “Bunların hiçbiri Ukrayna’yı daha güvenli hale getirmeyecek, ama NATO kampını hem Rusya hem de Çin’e karşı giderek güçlendirecektir. Bu, dünyanın dört bir yanındaki emekçilerin çıkarlarına hizmet etmemekte, silah tüccarlarının ve onların işini kolaylaştıran hükümetlerin kârlarını arttırmaktadır” deniyor.

Dünyanın başı çeken 7 devlet (G7) kendilerine yeni bir sıfat daha verdiler: Barıştan yana olmak! Ancak Almanya’da yayınlanan bir veri tabanı çatışma bölgelerine silah gönderenlerin, yani yangına körükle gidenlerin başında Almanya’nın olduğunu ortaya koyuyor.

ABD Yüksek Mahkemesi kürtaj hakkını koruyan 50 yıllık yasayı bozdu. Bu kararı, kürtaja karşı yasal düzenleme yapmakta hâlâ tereddüt eden diğer ülkeler için bir örnek olabilir. Fransa’da Humanite gazetesinde yayımlanan BM Kadın Birimi Fransa’nın açıklamasında, kürtaj hakkının Fransız Anayasasında yer alması ve Avrupa hükümetleri ile parlamenterlerine bu hakkın Avrupa Birliği Temel Haklar Şartında yer alması çağrısı yapıldı.

Putin’in Ukrayna’yı haksız işgaliyle başa çıkmanın yolu daha fazla tehdit veya savaş değildir

Lindsey GERMAN
Stop the War

İngiliz ordusunun yeni komutanı General Sir Patrick Sanders kesinlikle savaş istiyor. (İngiltere Başbakanı) Boris Johnson gibi o da gerekçe olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşananları gösteriyor. Johnson G7 zirvesinden BBC’ye verdiği demeçte, İngiltere’nin Ukrayna’ya bol miktarda para ve silah göndermeye devam edip etmeyeceği sorulduğunda “Özgürlüğün bedelini ödemeye değer” dedi. Resmi rakamlarına göre Ukrayna’ya askeri destek için halihazırda 1,3 milyar sterlin harcandı ve bu rakam gerçekte çok daha yüksek olabilir.

General Sanders, haziran ayı başlarında İngiliz askerlerine “bir kez daha Avrupa’da savaşmaya” hazır olmaları gerektiğini söyledi ve “Müttefiklerimizle birlikte savaşabilecek ve Rusya’yı yenebilecek bir ordu kurmak için artık yakıcı bir zorunluluk var” dedi. Britanya’nın “1937’deki anı” yaşadığını ve savaşa hazırlanması gerektiğini iddia ettiği konuşmasında da bu ifadeleri yineledi. Siyasetçiler de askerler de Ukrayna’da savaşın devam ettiği bu anı, hem ekstra harcama, asker sayısını ve teçhizatı artırma hem de savaşa hazırlık için daha yoğun konuşlanma bakımından ordunun etkisini arttırmak için kullanmaya kararlılar.

Bu konuşmalar, NATO zirvesi Doğu Avrupa’da çok daha büyük bir müdahaleye hazırlanırken ve gözünü Çin’e de diktiğini açıkça ortaya koyarken, Madrid’de duyacaklarımızın çoğuyla örtüşüyor. Putin’in Ukrayna’yı işgali tamamen haksızdır ve buna karşı çıkılmalıdır; ancak bununla başa çıkmanın yolu ne savaş tehdidini arttırmak ne de Johnson’un yaptığı gibi barış görüşmeleri ve müzakereleri reddetmektir. NATO’nun 1990’lara kadar uzanan saldırı ve işgal savaşlarına dahil olması, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana doğuya doğru genişlemesi ve üye devletlerin milli gelirlerinin en az yüzde 2’sini askeri harcamalara ayırmaları konusundaki ısrarı dikkate alındığında, NATO’nun bu konuda ahlaki üstünlük iddiasında bulunabilecek bir konumda olduğu söylenemez.

Hem Johnson’a hem de General Sanders’a İngiliz ordusunun son on yıllardaki sicilinin iyi olmadığını da hatırlatmak gerekir. İngiliz ordusu 2009’da Irak’ın güneyindeki Basra’dan çıkarılmıştı. Geçen yıl da ABD ve diğer müttefikleriyle birlikte Afganistan’da küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı ve 20 yıllık işgalin ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Dolayısıyla Avrupa’da savaşmakla ilgili iddialar, İngiliz kuvvetlerinin ABD’ye olan aşırı bağımlılığı göz önüne alındığında biraz şüpheyle karşılanmalıdır.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bir vekalet savaşıdır. NATO güçleri hâlâ Rusya ile doğrudan savaşmaya çekiniyor; zira bunun kendilerini nükleer güçler arasında çok daha büyük bir savaşa sürükleme tehlikesi var. Dolayısıyla Rusya ile doğrudan askeri çatışma dışında her şeyi yapma stratejisi izliyorlar. Bu da askeri harcamalarını iki katına çıkaran en büyük güç olan Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın hızla militarizasyonu demek. Bu, NATO’nun Rusya ile ilgili önceki planlarının yırtılıp atılması anlamına geliyor.

Yeni Stratejik Konsept, Baltık ülkelerinde ve Rusya’nın sınırlarına yakın başka yerlerde konuşlandırılan birliklerin sayısını büyük ölçüde artıracak. Bu, Rusya’ya karşı yaptırımlar uygulanması, bunun da dünya çapında gıda ve enerji fiyatları üzerinde etkili olması ve küresel güneyin büyük bölümünde gerçek bir sefalete neden olması demektir. Daha önce tarafsız olan İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabul edilmesi ve İrlanda’nın da aynı şekilde hareket etmesi için baskı yapılması demektir. Bu, Erdoğan Türkiye’siyle yapılan ve Kürtlere daha fazla baskı uygulanmasına ve onlara karşı daha fazla silah kullanılmasına yeşil ışık yakılmasına yol açacak korkunç bir anlaşmayla kolaylaştırılmıştır.

Bunların hiçbiri Ukrayna’yı daha güvenli hale getirmeyecek, ama NATO kampını hem Rusya hem de Çin’e karşı giderek güçlendirecektir. Bu, dünyanın dört bir yanındaki emekçilerin çıkarlarına hizmet etmemekte, silah tüccarlarının ve onların işini kolaylaştıran hükümetlerin kârlarını arttırmaktadır.

Britanya’da Savunma Bakanı Ben Wallace şu anda GSYH’nin yüzde 2’si düzeyinde olan askeri harcamaların yüzde 2,5’e çıkarılması çağrısında bulundu. Bu durum, işçilerin ücret artışı taleplerine karşı belirgin bir farklı tutum sergilendiğini gösteriyor. Demir yolu işçileri, hemşireler, öğretmenler ve posta işçilerinin hepsinin ücret kesintilerini ve kötüleşen koşulları kabul etmesi beklenirken, Muhafazakarlar ordu için daha fazla para istiyor. İngiltere halihazırda ‘savunma’ için 48 milyar sterlin harcıyor.

20 yıldır başarısız savaşlar yaşadık ve bu hükümet daha da başarısız savaşlara doğru ilerliyor. Starmer’ın (ana muhalefet) İşçi Partisi ve ona özgü dar görüşlü vatanseverlik anlayışı, bu kesimden orduya yapılan harcamaların artırılması yönünde daha fazla talep geleceği anlamına geliyor. Savaş karşıtlığını hayat pahalılığı kriziyle ilişkilendirmek gerekiyor. Bugün dünyanın acil ihtiyacı savaş değil barıştır. Bunun gerçekleşmesi için mümkün olan her şeyi yapmak uluslararası barış hareketinin görevidir.

(Çeviren: Dış Haberler Servisi)

Kürtaj hakkını çiğnemek kadınların temel haklarını ve insan haklarını inkar etmektir

BM Kadın Birimi Fransa açıklaması

L’Humanité

24 Haziran 2022, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve tüm dünyada kadın hakları için uğursuz bir gün olarak kalacaktır. Yüksek Mahkeme’nin Roe v. Wade kararını bozması, ABD’de kürtaj hakkının sona erdiğine işaret ediyor. Federal eyaletleri kürtajı yasaklayıp yasaklamama konusunda serbest bırakıyor. Bu yazı yazıldığında, sekiz ABD eyaleti kürtaj hakkını çoktan kaldırmış durumdaydı.

Kürtaj yasağı kürtaj sayısını azaltmamakta, ancak kürtajı kadın sağlığı açısından daha az güvenli hale getirmektedir. Bu belgelenmiştir. Dünya genelinde, tıbbi ya da tıbbi dışı, yasal ya da yasa dışı, istenmeyen gebeliklerin yüzde 60’ından fazlası kürtajla sonuçlanmaktadır (Bearak vd., 2020). Kürtajların yüzde 45’i güvenli olmayan koşullarda gerçekleştirilmektedir ve bu da kürtajı anne ölümlerinin önde gelen nedenlerinden biri haline getirmektedir (UNFPA, 2022).

Bu karar, kadın sağlığının korunması, kadınların bedenleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunma ve kendi kaderlerini tayin etme hakları konusunda yıllardır kaydedilen ilerlemeleri ayaklar altına almaktadır.

ABD’de kürtaj yaptırmak isteyenlerin yüzde 70’ini oluşturan Amerikalı kadınlar ve kız çocukları, özellikle en savunmasız olanlar için feci sonuçlar doğuracaktır. Eğer Kaliforniya kürtaj yaptırmak isteyen kadınları desteklemeye devam edeceğini söylediyse -ki bu memnuniyetle karşılanmalıdır- diğer eyaletlerden oraya seyahat etmek ve ilgili bakım için ödeme yapmak için kimin imkanı olacak?

Bu karar pek çok kadını istenmeyen gebeliklere devam etmeye ya da hayatlarını tehlikeye atarak yeraltı kürtaja zorlayacaktır. Bu durumun kadınların eğitimi, mali özerkliği ve kısaca hayat planları üzerinde içler acısı etkileri olacaktır.

Ayrıca, kürtaj yaptırmak isteyen kadın ve kız çocuklarının, yasal yaptırımların yanı sıra taciz ve ayrımcılığa maruz bırakılarak damgalanmasını da pekiştirecektir.

Bugün, kadınların ve kız çocuklarının kendi bedenlerini kontrol etme haklarında daha da keskin bir düşüşe dehşetle tanık oluyoruz. Bu gerileme sadece Amerikalı kadınlar için değil, hepimizi etkiliyor. Bizi, bedenlerimizi, özellikle de iktidardaki erkekler tarafından düzenlenen keyfi kararlarla nesneler durumuna geri getiriyor.

Avrupa ve Latin Amerika’daki olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşıladık. 2018’de İrlanda ve 2020’de Arjantin nihayet kürtajı yasal hale getirdi. Kolombiya 24 haftaya kadar suç olmaktan çıkarmış, Şili ise yeni anayasa taslağında bunu uygulamaya koymuştu.

Ancak, gericilik ve gerici güçlerin baskısı bizi Polonya’da kürtajın neredeyse tamamen yasaklanmasına karşı ayaklandırdı. Bizi, gardımızı düşürmemeye ve bu hakkı hafife alma tehlikesine karşı uyardılar. Amerika’nın bu kararı, kürtaja karşı yasal düzenleme yapmakta hala tereddüt eden diğer ülkeler için bir model olabilir. Avrupa’da ve Fransa’da bu hak sabit değildir. Aksine, sürekli sorgulanmakta ve etkinliği kırılgandır. Kürtaj haplarının nerede üretildiğine de bakmak ve bu üretimi kürtaja karşı olan ülkelerin eline bırakmamak önemlidir.

Kürtaj hakkı ve kadınların kendi bedenleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunma hakkı devredilemez ve müzakere edilemez haklardır. Bu nedenle, kürtaj hakkının Fransız Anayasasında yer alması önerisini savunuyor ve Fransız ve Avrupa hükümetleri ile parlamenterlerine bu hakkın Avrupa Birliği Temel Haklar Şartında yer alması çağrısında bulunuyoruz.

Bu kararın tüm sonuçlarına katlanacak olan Amerikalı kadın ve kızların yanındayız. Bu insan hakkını korumak ve tüm dünyada kadınların hak ve özgürlüklerini savunmak için Fransız, Avrupalı ve uluslararası derneklerle birlikte taviz vermeden çalışmaya devam edeceğiz.

(Çeviren: Diyar Çomak)

Çatışma bölgelerine silah satışı: Almanya en ön sıralarda

Ralf WURZBACHER
Telepolis

Kriz bölgelerinde Alman silahı gönderilmeyecek mi? Hafta başından beri internette bulunan bir veri tabanı, Almanya’daki hükümet yetkilileri tarafından tekrarlanan bir iddiayı yalanlıyor. Yalnızca 2015 ve 2020 yılları arasında, yerel silah şirketleri, devam eden silahlı çatışmaların yakın çevresinde 200’den fazla silah teslimatında yer aldı.

Veriler hükümet dışı kuruluşlar Facing Finance ve Urgewald’ın ortak projesi olan ve pazartesi halka sunulan “ExitArms” dizininden. “ExitArms”, İsveç barış araştırma enstitüsü Sipri’den alınan rakamlardan yararlanıyor ve özellikle savaşan taraflara silah teslimatı yapan devletler ve şirketler hedefleniyor. Gelecekte Facing Finance ve Urgewald, savunma teknolojisi üretimini ve araştırmasını kredi ve hisse alımlarıyla destekleyen finansörlerin, yani bankaların, fonların ve yatırım şirketlerinin isimlerini de açıklamak istiyor.

Bütün bunlarda odak, Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırmaları Enstitüsü’nün tanımına göre “Birleşmiş Milletler’in yetkisi olmadan yürütülen” anlaşmazlıklarla sınırlı.

Bu durum özellikle Ermenistan, Azerbaycan, Brezilya, Mısır, Hindistan, Irak, İsrail, Pakistan, Türkiye’ye kadar sınır ötesi veya iç çatışmaların olduğu 26 bölgeyi etkiliyor. BM tarafından yetkilendirildikleri için Afganistan, Suriye veya Mali gibi sorunlu noktalar listede görünmüyor. Ukrayna, Rusya’nın saldırganlık savaşı 2020’nin sonuna kadar incelenen süreye girmediği için pek bir rol oynamıyor.

Yemen, küresel silah endüstrisi için gerçek bir El Dorado işlevi görüyor. Özellikle yedi yıl önce Suudi Arabistan liderliğindeki ittifakın hükümet adına Yemen’e müdahalesinden bu yana, silah ticareti hiç olmadığı kadar patlama yaşıyor. 2015 ve 2020 arasında, öldürme araçları ve bunlarla ilgili her şeyi içeren 600’den fazla ticaret burada gerçekleşti. Açık farkla ana alıcılar Riyad ve BAE’deki rejim olurken, ABD, Büyük Britanya ve Fransa, tedarik ülkeleri arasında çok ileride.

Almanya Cumhuriyeti de, yerel şirketlerle veya yabancı yan kuruluşlar aracılığıyla bu ticarete hevesle katılıyor. Veritabanı, ikisi Daimler AG (dizel motorlar), ikisi Hensoldt AG (radar sistemleri), dördü Airbus, 23 hafif helikopterle yapılan bir anlaşma ve sekizi Rolls Royce olmak üzere yaklaşık 40 işlemi gösteriyor.

“BM Şartı’nın 51. maddesi kapsamında bir durum olmadıkça” veya “bir risk unsuru olmadıkça, silahlı çatışmalara karışan” ülkelere silah ihraç etmekten kaçınmanın Federal Hükümetin siyasi ilkelerinden biri olduğu iddia ediliyor.

Facing Finance’in genel müdürü Thomas Küchenmeister, Telepolis’e Almanya’nın savaş bölgelerine müdahalesi hakkında “önemli ölçüde açıklamaya ihtiyaç” olduğunu söyledi. İlan edilen ihracat yasağı, örneğin Yemen savaşı örneğinde olduğu gibi “görünüşe göre işe yaramıyor”. Airbus ve yan kuruluşları “En iyi tedarikçiler arasındalar”. Avrupa havacılık ve uzay grubu, Rus devlet şirketi Rostec’in arkasında ve ABD grubu Raytheon ile birlikte, ExitArms’a göre, incelenen dönemde en çok savaşan tarafları donatan şirketler arasında ikinci sırada. Alıcı ülke sayısı bakımından Almanya, Rusya’nın (21) ve ABD’nin (17) arkasından 16 ile üçüncü sırada yer alıyor. Toplam 41 Alman üreticinin (26 ana şirket ve 15 yan kuruluş) savaş teçhizatı öncelikle Endonezya, Mısır, Hindistan, Irak ve BAE’ye gitti.

Urwald’a göre veri tabanı buzdağının ‘sadece’ ucunu gösteriyor, ancak silah endüstrisinin açıkça hiçbir çekincesi olmadığını ve sistematik olarak savaşan tarafları silahlandırdığını ampirik olarak kanıtlıyor.

(Çeviren: Semra Çelik)

Evrensel / 03.07.22