Hükümetlerin maskeleri düşüyor, sokağa çağrılar artıyor

İngiltere'nin yeni başbakanı Liz Truss'ın ekonomi politikaları maskesini erken düşürdü. Almanya'nın yardım paketleri AB gündeminde. Fransa'da ise hayat pahalılığına karşı sokak eylemleri arıyor.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 09 Ekim 2022
  • 14:30

İngiltere’de geçen haftaki Muhafazakar Parti yıllık konferansına Başbakan Liz Truss ile Maliye Bakanının en üst gelir grubundan yüzde 45 vergi alınması kararından geri dönmesi damga vurdu. Ülkede yoksulluk ve hayat pahalılığı bu kadar artmışken en zenginlerin vergisinin indirilmesi büyük tepkilere ve tartışmalara neden oldu. Guardian gazetesi başyazısında, “Başbakanın maskesi düştü. Açgözlülük ve bencillik üzerine kurulu pervasız politikaları, partisinin içinde olduğu kadar dışında da düşmanlar yaratacak” öngörüsünde bulunuyor.

Fransa’da daha iyi yaşam ve çalışma koşulları için düzenlenen gösteriler birbirini izliyor. Genel İş Konfederasyonunun (CGT), biri hastanelerdeki sağlık ve çalışma koşullarıyla ilgili diğeri de ücret artışlarını savunmak üzere çağrıda bulunduğu 22 ve 29 Eylül gösterilerinin ardından, şimdi de başta sol partiler koalisyonu (NUPES) olmak üzere 16 Ekim’de yüksek hayat pahalılığı ve iklim krizine karşı yürüyüş çağrısı yapıldı.

Almanya’nın enflasyon ve gaz krizine karşı hazırladığı ülke içi milyarlık paketler, AB ülkelerinde tepkiyle karşılandı. Bu sayede Alman tekellerinin rekabet gücünün artırıldığı, ekonomik açıdan zayıf ülkelerin baskılandığı, dayanışmanın sadece kulağa hoş gelen bir söz olarak kullanıldığı eleştirileri yükseldi.

Hayat pahalılığı, iklim acil durumu, emeklilik: harekete geçelim!

Nupes

Fiyatlar patlıyor ve ay sonu giderek zorlaşıyor. Ancak Macron’cu hükümet, yüksek yaşam maliyetleri karşısında ücretleri artırmayı, kiraları veya fiyatları dondurmayı reddediyor. Daha da kötüsü, emeklilik ve işsizlik sigortasına yönelik yeni saldırılar planlıyor ve başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin yok edilmesini örgütlüyor.

Dünya yanıyor ve su tükeniyor. Ancak zaten çevresel eylemsizlikten dolayı mahkum edilen hükümet, ekosistemimizin geleceğini tehlikeye atan ekoloji karşıtı bir politika izlemektedir. Fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı ve dalgalanan petrol ve gaz fiyatlarını sona erdirmek için iklim acil durumu karşısında gerekli geçişi planlamak üzere harekete geçmek acildir.

İnsanlar acı çekerken ve dünya zarar görürken Macron en zengin dostlarını koruyor: Birkaç süper kârcı kazanmaya devam ediyor. Hissedarlara ödenen temettüler bu yıl rekor seviyesine ulaştı. Aşırı zenginler hâlâ aşırı kirletici jetlerinin ve yatlarının tadını çıkarabilirler: Kısıtlamalar onları asla etkilemiyor. Birçok Avrupa ülkesinde uygulamaya konulmuş olmasına rağmen, bu süper kârlar üzerinden vergi alınması hâlâ gündemde değil!

Bu durum devam edemez. Hayat pahalılığına ve iklim konusundaki eylemsizliğe karşı 16 Ekim Pazar günü Paris’te büyük bir yürüyüş düzenlenmesi ve öncesinde 15 Ekim Cumartesi günü sembolik girişimlerde bulunulması çağrısında bulunuyoruz.

Bu girişim, 22 ve 29 Eylül’deki ulusal eylem günleri ve 23 Eylül’deki iklim yürüyüşü de dahil olmak üzere sendikalar ve dernekler tarafından üstlenilen seferberliklerin devamı niteliğinde olacaktır.

Bu taleplerimizi duyurmak için yürüyeceğiz:

*Daha yüksek ücretler ve asgari sosyal yardımlar için

*İşsizlik sigortası reformuna karşı

*Enerji fiyatlarının, temel ihtiyaç maddelerinin ve kiraların dondurulması için

*Süper kârların derhal vergilendirilmesi için

*Yerel istihdam yaratacak ekolojik çatallanmaya yönelik büyük yatırımlar için; özellikle de toplu taşımanın herkes için erişilebilir hale getirilmesi, faturaların ve kirliliğin azaltılması için konutların yalıtılması, sağlıklı gıdanın herkes için erişilebilir hale getirilmesi için ekolojik tarıma geçiş, daha ucuz ve ekolojik olan yenilenebilir enerjiler için

*Emeklilik yaşının ertelenmesine karşı ve 60 yaşında emekliliğe geri dönülmesi için

*Gençlere 18 yaşından itibaren özerklik ödeneği verilmesi için

Bu talepleri paylaşan tüm sendikalara, derneklere, siyasi örgütlere ve yurttaş gruplarına bu ortak girişimi bizimle birlikte inşa etmelerini öneriyoruz.

Çeviren: Diyar Çomak

Liz Truss tartışma yerine çatışmayı körüklüyor

The Guardian
Başyazı

İngiltere Başbakanı Liz Truss, Muhafazakar Partinin yıllık konferansında yaptığı konuşmada, ne pahasına olursa olsun büyümeyi teşvik eden ama popüler olmayan politikalarını savundu ve ekonominin on yıllık cılız gelişme suçunu, verilecek ödünler konusunda dikkatli olmayı tavsiye edenlere yükledi. Başbakanın konuşması, siyaseti ne ölçüde her şeyin sadakate indirgendiği bir iç savaş olarak gördüğünü gösteriyor. Onun “girişim düşmanları” söylemi, (Thatcher’ın) “halk düşmanları” söyleminin Truss tarafından yeniden markalaştırılmasından ibaret.

Truss, Muhafazakar Parti içindeki değil, dışındaki muhaliflerle savaşmak istiyordu. Konferansın sürdüğü hafta boyunca bu mücadelenin kaybeden tarafında yer aldı. Bunun yerine ülkedeki düşmanlarını tanımlamayı ve onlarla çatışmaya girmeyi seçti. Ama Britanya’nın kötü ekonomik performansının nedeni podcastçiler, sendikalar ve düşünce kuruluşlarından oluşan “büyüme karşıtı koalisyon” değil. Başarıya büyüme merceğinden bakılmak isteniyorsa, bunu sağlayamayanlar konferans salonunda önde oturanlardı.

Sağlıklı bir demokraside görüşlerin tartışma ortamında test edilmesi gerekir. Truss’ın sorunu, Muhafazakarların argümanları kazanmıyor ve halk da bunu biliyor. Kanalizasyonların nehirlere dökülmesine sadece çevreciler karşı çıkmıyor. Bölge sakinleri tarafından kampanyalar düzenleniyor. Öğretmenler, doktorlar, hemşireler ve itfaiyecilerin grevleri, kamu çalışanları büyüme istemedikleri için değil, on yıllık sabit ücretlerin ardından daha iyi ücret istedikleri için gerçekleşiyor.

Bu açıdan bakıldığında, hem şefkatli muhafazakarlık hem de Brexit, Muhafazakarların elitleri diğer kesimler pahasına zenginleştirdiği ve herkesin aynı gemide olduğu duygusunu yok ettiği suçlamasını köreltmeye yardımcı olan siyasi projelerdi. Truss ile birlikte maske düştü. O, mülkiyet ve hissedar çıkarlarını toplumun üzerinde tutmaya kararlı. Büyüme planı da bununla ilgili. Milli parklar da dahil olmak üzere bazı bölgeleri planlama ve çevre düzenlemelerinden muaf tutan düşük vergili yatırım bölgeleri aceleye getirilmemeli, yerel halkın onayına sunulmalıdır. Kaya gazı çıkarmak için şirketlerin para dağıtarak bölge sakinlerinden sondaj onayı alma çabası, çaresizlik kokan bir politikadır.

Kovid sonrası artan maliyetler sorununa karşı ülkenin bir araya getirilmesi gerekiyordu. Truss’ın planları bunu sağlayabilir, ama sadece ülkeyi kendisine karşı birleştirme konusunda. Başbakan kimsenin istemediği ya da ihtiyaç duymadığı çatışmalar peşinde koştu. Muhafazakar milletvekilleri, seçmenlerin bu partiyi giderek daha sert ve umursamaz olarak değerlendirdiğini görüyor. Halkın Muhafazakarlarla ilgili algısı, kamu hizmetlerini iyileştirme konusunda kararlı olmadığı, Truss’ın “Ahlaki ve ekonomik olarak yapılması gereken doğru şey” olarak sunduğu vergi indirimlerine takıntılı oldukları yönünde.

Başbakanı parti içinde eleştirenler, Truss’ın daha inatçı bir tutum almasından cesaretlenmiş olabilirler. Truss, riske attığı seçmen tepkisinin farkında değil sanki. Milletvekilleri, Muhafazakarların halkın gözünde açgözlülük ve bencillikle özdeşleşmesinden endişe etmeye başlayacaktır. Halkın sefaletiyle çevrili özel zenginlikleri savunan bir yaklaşım, seçmeni ikna etmeyecek, parti içindeki moral ve parti dışındaki seçmen desteği için kaçınılmaz sonuçlar doğuracaktır. Ülke bundan çok daha iyisini hak ediyor.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

Berlin ikilemi: Alman yardım paketleri ab içinde vaaz edilen dayanışmaya ters

Joerg KRONAUER
Junge Welt

Avrupa Birliği’nde dayanışma önemliydi değil mi? “Tabii ki, mevcut enerji krizinde birlikte durmamız, her zaman birlikte çalışmamız, birbirimizi desteklememiz gerekiyor.” Federal hükümetin ısrarla, neredeyse yaz boyunca vaaz ettiği pozisyon buydu. Tıpkı korona pandemisinde aşı tedarikinde olduğu gibi yapmak gerekir, dedi Berlin.  “Ulusal tek başına çabalara başlamayın, tutarlı bir şekilde koordineli hareket edin.” Nasıl yani? Cevap açıktı: Almanya, Rus doğal gazının toplam tüketimdeki payının en yüksek olduğu AB ülkelerinden biri. Kışın yeterli miktarda ham madde bulunmama riski de buna paralel olarak yüksek. Çözüm: İşler zorlaştığında komşu ülkeler gaz göndererek müdahale etmeli, en azından Berlin’in ısrarı buydu. Kulağa hoş gelen “dayanışma” kelimesinin enflasyonist kullanımı bundandı.

Federal hükümet perşembe günü 200 milyar avroluk etkileyici yardım paketini “çifte patlamasını” ilan ettiğinde, bazı AB ülkelerine verdiği acı büyüktü; hayır, karar AB’de koordine edilmedi, Berlin’de ulusal düzeyde belirlendi. Sorun: Federal hükümet, yardım paketiyle, mali açıdan daha az güçlü olan diğer AB ülkelerinin ancak hayal edebileceği meblağları devreye sokuyor. Almanya -en azından plan bu- endüstrisini büyük bir patlamayla krizden çıkarıyor. Bu başarılı olursa -ki bu konuda ciddi şüpheler var- o zaman Alman şirketleri Avrupa içindeki rekabetlerinde yeni avantajlara sahip olacaklar. Çünkü ne İtalya ne İspanya ne de Fransa, aynı derecede ağır bir mali paketle Federal Cumhuriyet’i taklit edecek kaynaklara sahip; geride kalacakları açık. Örneğin Paris’teki yönetenlere göre Berlin’de “seçici bir dayanışma anlayışı” var gibi görünüyor.

Bu yeni bir şey değil. Batı dünyasında sadece başkalarından bir şey isteyenler hep “dayanışmadan” söz etmiştir. Berlin tarafından yayılan aşı tedarikindeki “dayanışma”, Biontech’in yerleşik olduğu ve vergi ödediği ülke için -ne tesadüf- avro ve sent olarak karşılığını verdi. İnsanların bu tür “dayanışmaya” doyamayanlardan ya da Almanya’nın yardım paketiyle tek taraflı çabalarına bakan ve görmezden gelinenlerden yüksek sesle şikayet etmesi de yeni bir şey değil. Tek sorun, Avro Bölgesi’ndeki dengesizlik artmaya devam ederse, zayıf güney, zengin Alman merkezinin daha da gerisine düşerse, Birlik içindeki merkezkaç kuvvetleri daha da artacak. Berlin bu nedenle borçla finanse edilen yeni bir AB kurtarma programını kabul etmekten kaçınamayabilir. Katı kalırsa, kısa vadede kendi mali durumunu koruyacaktır ama dayanışma olmadığından yönelim AB’nin çökmekte olan uyumuna olacaktır. Ve bu Almanya için gerçekten pahalıya mal olurdu.

Çeviren: Semra Çelik

09.10.22 / Evrensel