Fransa’da TotalEnerji ve Exxonmobil rafineri işçilerinin başlattığı grev ve işyeri blokajları ikinci haftasını geride bırakırken, işçiler ve petrol patronları arasındaki pazarlıklar çıkmazda. Perşembe akşamı CGT sendikası, Total ile müzakere masasını terk etti ve müzakerinin bunun bir “maskaralık” olduğunu belirterek kınadı. Macron hükümetinin grevdeki işçileri vali kararnamesiyle zorla çalıştırma kararı vermesi de krizi derinleştirdi. CGT, FO, FSU gibi sendikaların yanı sıra birçok öğrenci ve lise sendikası da önümüzdeki salı günü, sendikal hakkın savunulması ve krizin payının işçilere ödetilmemesi için genel grev çağrısında bulundu. Petrol sektörünün yanı sıra tüm enerji, toplu taşıma, kamu hizmetleri ve eğitim sektörlerinde de grevin güçlü geçmesi bekleniliyor. Humanite gazetesinden seçtiğimiz makalede, CEO’ları 500 bin avro kazanan ve az vergi veren şirketlerin işçilere yüzde 10 zam yapmaması eleştirilirken, işçilerin mücadelesinin siyasi olduğu vurgulanıyor ve “Mücadele eden işçilerin zaferi, tüm iş ve üretim dünyasının zaferi olacaktır” deniyor.
İngiltere’de de grevler her geçen gün büyüyor ve kamu desteği artıyor. “Kordineli” eylemler / grevler devam ediyor. The Guardian Yazarı Owen Jones’un bu haftaki yazısında belirttiği gibi işçiler sadece kendileri için değil hepimiz için kararlı mücadelelerini sürdürüyorlar.
Almanya’nın Ukrayna savaşı bahanesiyle militarizasyonu ve saldırgan dış politikası halka kabullendirilmek isteniyor. Bu amaçla Federal Savunma Bakanlığı, Federal Enformasyon Dairesi ve Münih Güvenlik Konferansı’nın iş birliğiyle bir “kabullendirmeye yöneltme” kampanyası başlatıldı.
Fabrikada despotizm
Patrick Le HYARIC
L’Humanité
Uluslararası Total ve Esso-Exxon Mobil şirketlerinin çalışanları günlerdir haklı olarak maaşlarında, beklenen enflasyona paralel artışlar talep ediyor. Ay sonunda endişelenecek bir durumu olmayan ve “süper kârlarına” ek vergi getirilmesini önlemek için her şeye hazır olan bir grup dalkavuk ve papağan, hemen düzen çağrısında bulunuyor ve Total çalışanlarının almadığı açık olan ama iddia edilen ücret seviyeleri hakkında yalanlar yayıyor.
Hepsinden önemlisi, savundukları sistem hakkında tartışılmaz gerçekleri ne pahasına olursa olsun gizlemek istiyorlar. Total, yılın ilk yarısında 18 milyar avro kâr elde etti ve hissedarlarına 2,5 milyar avro temettü ödedi. Bu nasıl mümkün olabilir? CEO’nun dehasıyla mı? Tabii ki hayır! Bu bir ranttır.
Spekülasyon ve Ukrayna’daki savaşın ikili etkisi altında para sel gibi akıyor. Bu sermaye, emeğin sonucudur ve aylardır araç sahiplerinin cebinden kendi payını alan devletin suç ortaklığıyla sağlanmaktadır.
Bu sistem, CEO’lara sadece ücret olarak (yönetici ücretleri, hisseler ve diğer kolaylıkları saymazsak) ayda 500 bin avro gelir getirirken, işçilere yüzde 10 zam yapılmamasını emretmektedir. Evet. Ayda yarım milyon avro!
Maaşının yüzde 10 oranında yeniden değerlenmesiyle işçi sadece satın alma gücünü koruyacaktır. Ve şirket içi müzakereler lehine toplu sözleşmeleri ve ulusal müzakereleri yok etmek için kampanya yürüten hükümet, bugün halkın genel çıkarları için değil, emek gücünden, toprak altı ve okyanusların sömürülmesinden ve giderek artan yakıt fiyatlarıyla kullanıcıların sırtından zenginleşen özel bir kapitalist grup için taraf tutuyor. Total grubunun vergiden muaf olduğu yıllardan bahsetmiyoruz bile.
Petrol gruplarının lehine olan bu tutum, özel sektöre ait olan rafinerilerin işletilmesi için işçilere vali kararnamesiyle çalışma zorunluluğu getirme kararına kadar uzanmıştır.
Burada, sadece haklarını talep eden ve bunu elde etmek için günlerdir ücretlerinden feragat eden işçilerin haklılığını kriminalize edebilmek için çatışmayı ve bunun yarattığı gerçek rahatsızlığı devam ettirmek için her şeyi yapan bir iktidar ve uluslararası şirketlerin liderleri var.
Bu durum Total ve Exxon’un iş için ödeme yapmasının nasıl büyük bir siyasi öneme sahip bir mesele haline geldiğini göstermektedir.
Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bu büyük şirketlerin ve hissedarlarının ödemeleri yapabileceğini anlamıştır. Geriye, hepimizi ilgilendiren çıkarlar adına bunu birlikte ifade edebilmelerini kazanmak kalıyor. Mücadele eden işçilerin zaferi, tüm iş ve üretim dünyasının zaferi olacaktır. Bu, hepimizin iş ve istihdam için ücret sorununu daha güçlü bir şekilde ve her yerde gündeme gelmesi için bir kazanç olacaktır.
Bu ne hükümetin ne de büyük şirketlerin istediği bir şey.
Küreselleşmiş kapitalizmin iktidar simsarları bu hareketle savaşarak tüm işçilere karşı savaşmaktadır. Aynı şekilde, aynı güç, Anayasa’nın 49.3. maddesini (hükümete parlamentonun onayı olmadan yasa tasarılarını geçirme hakkı sağlıyor) kullanmaya hazırlanarak en önemli parlamenter eylemi, ülke bütçesinin oylanmasını, bir otoriterlik eylemine dönüştürmektedir.
Dolayısıyla, kapitalist tahakkümün siyasi biçimlerinin dönüşümünün devamına tanık oluyoruz. Siyasi ve ekonomik güç merkezleri artık kapitalizmin doğasında var olan çelişkileri parlamentarizm ve başkanlık yoluyla aşamamakta ve dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi aşırı sağ güçlerle az ya da çok açık bir ittifak içinde sosyal ve demokratik haklarda yapısal bir gerilemeye karar vermektedirler.
Bu da rafinerilerde devam etmekte olan hareketin birçok sosyal, demokratik ve siyasi meseleyle ilgili olduğunu göstermektedir. Başta CGT olmak üzere sendikalar tarafından önerilen yeni eylemlerle bu “fabrika despotizmine” karşı genişlemesine yardımcı olmak ve önümüzdeki pazar günü Nupes’in tüm birleşik bileşenleri ve bir düzine örgüt tarafından çağrısı yapılan Paris yürüyüşünü başarıya ulaştırmak bizim elimizde.
(Çeviren: Diyar Çomak)
Avukatlardan çöp toplayıcılarına kadar grevciler hepimizi güçlendirmek için çalışıyor
Owen JONES
The Guardian
Haftalarca süren süresiz grev eyleminin ardından, hükümetin maaş anlaşmasına oy veren Baro üyelerinin yüzde 57’si ücretlerinde yüzde 15’lik bir artışı kabul etmeye karar verdi. Cömert gelebilir, ancak karşı oy kullanan bir avukatın bana söylediği gibi, “önceki yüzde 28’lik maaş kesintisi ve artan enflasyon ışığında, bence yetersiz”, bu yüzden talep yüzde 25’lik bir artıştı.
(...) Bu sonuç “ceza avukatlarının yüzde 25’ini geri getirmeyecek ve yılda 12 bin sterlin kazanan gençleri ortalıkta kalmaya ikna etmeyecek”. Daha önce Adalet Bakanlığı tarafından yasal olarak imkansız olduğu gerekçesiyle reddedilen ödemeler, yalnızca grev eylemiyle güvence altına alındı. Gelecekte grev eylemine dönüş kaçınılmazdır.
Avukatların mücadelesinin nihai hedeflerini henüz güvence altına almamış olması hayal kırıklığı yaratıyor, ancak umut var. Ülkenin en büyük özel sektör sendikası olan Unite’ın rakamlarına göre, Ağustos 2021’den bu yana 221 endüstriyel anlaşmazlık işçiler lehine çözüldü: Yüzde 81’lik bir kazanma oranı. Ağustos ayında sendika, yüzlerce Heinz işçisine yüzde 11’lik bir ücret artışı artı Noel’de üç gün daha izin verdi. British Airways 2 bin mühendisinden üç günlük tatil ücretini aldığında, savaşma kapasitelerini hafife aldı: Grev tehdidi onları geri çekilmeye zorladı. Bu, havayolunun kabin ekibinden bagaj görevlilerine kadar binlerce havayolu personeline ortalama yüzde 13’lük bir ücret artışı vermek zorunda kalmasından kısa bir süre sonra geldi.
İşçi Partisi, sendikal hareketin siyasi kanadı olarak kurulmuş olabilir, ancak bu konuda tutarsız. Bu yılın başlarında, Coventry’den bin kamyon şoförlerinin grev yaptığını bildirmiştim: İşçi konseyi onlara talep edilen maaş artışını vermeyi reddetti ve bana talebin yerine getirilmesinin imkansız olduğunu söyledi. Ancak altı aylık grev eyleminin ardından grevciler, yüzde 12,9 maaş zammı ve Noel ikramiyeleri alarak ceplerine binlerce pound koydu. (...) Adur ve Worthing’de grev yapan çöp tenekesi işçileri, ilkbaharda yüzde 20,7’ye varan bir ücret artışı kazandı.
Bazı işçilerin patronlardan tavizler alma konusunda diğerlerinden daha iyi bir konumda olduğu doğrudur. Londra Yeraltı çalışanları, diyelim ki fabrika çalışanlarının yapmadığı türden bir aksama yaratma kapasitesine sahiptir. Ancak işçilerin zaferlerinin genişliği, sektörden bağımsız olarak, en inatçı patronlara karşı bile zaferin mümkün olduğunu gösteriyor.
Bu kazanımlar, Tories’in tamamen farkında olduğu bir şey olarak, diğerlerini liderliklerini takip etmeye teşvik ediyor. Muhafazakar hükümet 1970’lerdeki madenci grevleriyle devrildikten sonra, parti hızla intikam planladı (...)
Batı dünyasındaki en kısıtlayıcı sendika karşıtı yasalardan bazılarıyla birleştiğinde, grev eylemleri rekor seviyelere indi. Sonuçlarından hepimiz acı çektik: (...) hane halklarının giderek artan bir şekilde büyük borçların yükü altında kalmasına şaşmamalı.
Liz Truss hükümeti (...) ve partiyi finanse eden zengin patronların çoğu, grev eyleminin etkili olduğunu biliyor ve işçilerin kaderini iyileştirme yeteneklerini kalıcı olarak etkisiz hale getirmek istiyor. Başarılı olursa, İngiliz toplumu daha da durgunluğa ve düşen yaşam standartlarına mahkum edilecek. Bu nedenle, avukatlar uğruna savaştıkları her şeyi güvence altına almamış olsalar da - ve Mick Lynch’in önderliğindeki demiryolu işçileri de henüz kazanamadı - patronların neden grevden korktuklarını hatırlamalıyız: çünkü işe yarıyor.
Sendika hareketinin eski sloganı – “birimizin yaralanması hepimizin yaralanmasıdır” – güçlüdür çünkü doğrudur. İşçiler bir sektörde yenildiğinde, bu diğer patronları kendi çalışanlarının taleplerine direnmeye teşvik eder; aynı şekilde, sendika üyeleri zafer kazandığında, diğerleri de benzer bir mücadele vermeye teşvik edilir. Avukat, Heinz işçisi veya kabin memuru olsunlar, sadece kendileri için grev yapmıyorlar, gerçekten hepimiz için savaşıyorlar.
(Çeviren: Çağdaş Canpolat)
Halkı kabullenmeye yöneltme
German Foreign Policy
Münih Güvenlik Konferansı, ülke çapında yeni bir kampanya ile Federal Hükümetin mevcut, son derece tehlikeli dış ve askeri politikasının halk tarafından kabulü için kampanya yürütüyor. Kampanya, Başbakan Olaf Scholz’un 27 Şubat’ta ilan ettiği “dönüm noktası”na bağlı olarak dönüm noktası turu sloganı altında, Berlin için hızlı bir askerileşme ve uluslararası bir liderlik rolü için yürütülüyor. Zor zamanlarda halka “yönelim” önerilmesi için, bakanlar, eski hükümet çalışanları ve Bundestag ve Avrupa Parlamentosu’nun seçilmiş üyeleri, federal hükümetin sırtını güçlendirmeye hazırlar. Hedef grup, bir yanda okul çocukları ve genç yetişkinler, diğer yanda belli grupların doğal ya da kabullendirilmiş önderleri. Organizatörler, tüm federal eyaletlerde, stratejik açıdan önemli şirketlerde ve Frankfurt Kitap Fuarı’nda etkinlikler planlıyorlar. Bunun arka planında, hızla artan savaş tehlikesi ve yaygın protestoları ve artan direnişi mümkün kılan, nüfusun bazı kesimlerinin yaklaşan yoksullaşması yatıyor.
“Dönüm noktası turu” için başlangıç noktası, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden üç gün sonra, 27 Şubat’ta Başbakan Olaf Scholz tarafından ilan edilen militarizasyon ve yenilenmiş bir savaş hazırlığı. Bu arada, yakın zamanda Federal Sağlık Bakanı Karl Lauterbach’ı “Putin’le savaş halindeyiz” demeye motive eden bir duruma ulaşıldı. Ancak Lauterbach kısa süre sonra “Tabi ki Rusya ile savaşta olmadığımızı” söyledi. Mart ayında Federal Meclis’in araştırma servisi, Federal Cumhuriyet Ukraynalı askerleri eğitirse “tarafsızlıktan çıkacağına” hükmetti. Ancak Alman Ordusu şu anda Ukrayna askeri personelini eğitiyor ve bunu yaklaşan AB eğitim misyonunun bir parçası olarak yoğunlaştırmayı planlıyor. Savunma Bakanı Christine Lambrecht’in Litvanya’ya yaptığı ziyarette mevkidaşı Arvydas Anušauskas, “Savaştaymışız gibi düşünmeye başlamalıyız” dedi. Alman Ordusunun Bölgesel Komuta ve Kontrol Komutanı General Carsten Breuer, mevcut durumun “tam olarak barış olmadığını, ama henüz savaş da olmadığını” açıkladı.
Ayrıca, Batı’nın Rusya’ya karşı başlattığı ekonomik savaş, Federal Cumhuriyet için de dramatik sonuçlar doğurmakta. Federal Başbakanlık Ekonomi Bölümü’nün eski çalışanı Hans-Jürgen Wolff, “Rusya’ya karşı kapsamlı, stratejik, düşmanca bir ekonomik savaş yürütüyoruz” dedi. Wolff’un özelliği ekonomik savaşın tarihi ve bugünü üzerine yakın zamanda yayınlanmış bir çalışmanın ortak yazarı olması. Mevcut ekonomik savaş, evde ikincil hasara neden oluyor. Örneğin, enerji fiyatlarındaki astronomik artış, Almanya ve AB’nin Rusya’dan gelen petrol ve doğal gazı tamamen bırakma çabalarından da kaynaklanmakta. Özel haneler için aniden yükselen maliyetler şimdiden ilk protestolara yol açtı. Buna ek olarak, sanayi de özellikle doğal gaz fiyatlarından zarar görüyor ve ArcelorMittal çelik fabrikaları veya gübre üreticisi SKW Piesteritz’in fabrikaları gibi ilk fabrikalar, doğal gaz yoğun üretimleri artık kârlı olmadığı için geçici de olsa kapanmak zorunda kaldı. Bazı girişimciler şimdi Almanya’dan, örneğin ABD’ye, göç etmeyi düşünüyor çünkü orada enerji maliyetleri oldukça düşük.
Protesto eğiliminin arttığı bu son derece hassas dönemde, son yıllarda bir güney Alman askeri bilim konferansının organizatöründen uluslararası düşünce kuruluşuna dönüşen Münih Güvenlik Konferansı (MSC), yeni projesini başlatıyor “Dönüm noktası turu”. MSC, “Alman dış, güvenlik ve Avrupa politikasının” “artık değişmesi gerektiğini” açıklıyor. Bununla birlikte, “bu değişikliklerin başarılı olması” için, destek veren ve kucaklayan “geniş bir toplumsal tartışma” gerekiyor. “Vatandaşların” “ciddi soruları var” diyor MSC: “Güvenilir bilgi ve rehberlik arıyorlar.”
Yeni kampanyanın içeriği, Rheinische Post gazetesinin 23 Eylül’de Düsseldorf yakınlarındaki Neuss’ta “Dönüm noktası tururda” ilk “Belediye etkinliği” üzerine yayınladığı kısa bir videoda ortaya çıkıyor. Gazetenin genel yayın yönetmeni Moritz Döbler şöyle açıklıyor: “Bu zamanlarda insanlar bizden, yani Rheinische Post’tan yönlendirme bekliyorlar”. Şu anda “beş ekonomik akil insandan” biri olan Veronika Grimm, Almanya’da yalnızca “enerji güvenliğinin yeniden sağlanması” değil, aynı zamanda “savunabilirliği yeniden düşünmek” gerektiğini söylüyor; “halkı buna duyarlı hale getirmek önemli.” Federal Meclis üyesi CDU üyesi Norbert Röttgen’in “Almanya belirleyici” dediği aktarılırken, Yeşil Avrupa Parlamentosu Milletvekili Terry Reintke “vatandaşlarla temasa geçmenin ve ne yapmamız gerektiği hakkında konuşmanın önemli olduğunu” açıklıyor.
Kampanyanın odak noktalarından biri, askeri olan her şeye ve bir Alman liderlik rolüne önemli ölçüde daha fazla vurgu yapmak. 23 Eylül’de yine Bonn’da 200’den fazla okul çocuğu ve genç yetişkinin önündeki açılış etkinliğinde Savunma Bakanı Christine Lambrecht, diğer şeylerin yanı sıra Bundeswehr’in kitlesel modernizasyonu için kampanya yürütmenin gerektiğini söyledi.
“Dönüm noktası turu” kapsamındaki etkinlikler, önümüzdeki on iki ay boyunca 16 federal eyalette yapılacak. “Okul ziyaretlerine” ek olarak, MSC açıkça “editoryal röportajlar”dan söz ediyor. Ayrıca stratejik olarak önemli şirketlerin çalışanları ile de temasa geçilecek: 23 Eylül’de, başlangıçta, Westnetz GmbH’nin Neuss bölgesel merkezinde şirketten yaklaşık 60 çalışanla bir etkinlik düzenlendi. Neuss’taki Westnetz, Kuzey Ren-Vestfalya’da yaklaşık 10 bin kilometrelik elektrik şebekesini işletiyor. Etkinliğin açılış konuşmacısı, Savunma Bakanlığı eski genelkurmay başkanı Nico Lange oldu. “Dönüm noktası turu” kampanyası, Federal Hükümet Basın ve Enformasyon Dairesi tarafından açıkça finanse ediliyor.
(Çeviren: Semra Çelik)
Evrensel / 16.10.22