Urfa Cezaevi katliamı düzenin cezaevi gerçeğine ışık tuttu... / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • 23 Haziran 2012
  • 12:25

İçerde ve dışarda katliamcı devletin hücrelerini parçalamaya!

Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi'nde adli mahkumlar 16 Haziran gecesi hapishane koşullarını ve idarenin uygulamalarını protesto etmek için isyan başlattı. C-15 koğuşundaki isyana devletin yanıtı katliam oldu. Katliamda 13 mahkum öldü. 3'ü ağır olmak üzere 5 mahkum da yaralandı. Yangına bilinçli olarak müdahale etmeyen sermaye devleti, bu tutumuyla katliam geleneğine yeni bir halka ekledi.

Dinci-gerici AKP hükümetinin ve sermaye devletinin tecrit ve şiddeti yoğunlaştırdığı hapishanelerden biri olan Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi'nde mahkumların isyanının gerekçesiyse koğuşların çok kalabalık olması, insani ihtiyaçlarının karşılanmamasıydı. Bu sorunlar tüm cezaevlerinde yaşanıyor. Bu nedenle birçok cezaevinde isyan sesleri yükseliyor.

Katliam sermaye devletinin cezaevi politikasından kaynaklanıyor

Urfa Cezaevi'ndeki tutukluların asgari yaşam ihtiyaçları dahi karşılanmıyordu. Koğuşlarda vardiya usulü yatılıyordu. Tutuklular tuvaletlerde yatmak zorunda kalıyorlardı. Hijyen ve sağlık önlemleri alınmıyordu. Havalarm ısınması ile birlikte tutuklular nefes almakta bile güçlük çekiyorlardı. Tüm bu ağır yaşam koşulları tutuklu yakınları ve avukatlar tarafından defalarca dile getirilmişti.

Tutuklar yaşadıkları kötü koşulları defalarca dilekçe yazarak idareye bildirmişlerdi. Bu taleplerin hiçbiri önemsenmedi. Tutsakların bu duruma tepki olarak başlattıkları eylem sonucunda oluşan yangına geç müdahale eden devlet, bir katliamm daha altına imza attı. 13 tutsak yaşamını yitirdi.

İnsanlık dışı koşullar, baskı ve işkencelerden dolayı tüm cezaevlerinde öfke artıyor. Zira cezaevlerinde tecrit sürüyor, devrimci tutsaklara yönelik saldırılar artıyor. Sadece devrimci tutsaklar değil, adli tutukluların da sorunları artarak büyüyor.

Cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlü sayısı da gederek büyüyor. Buna rağmen tutsaklar tedavi edilmiyorlar. Acilen ameliyat olması gereken hastaların bile ameliyatları geciktiriliyor. Bir çok tutsak doktor odalarına askerlerin girmek istemesi nedeniyle tedavi olmadan hastanelerden geri dönmek zorunda kalıyor.

Tutsaklara yönelik zorla sayım alma dayatması da sürüyor. Cezaevi aramaları adeta işkenceye dönüştürülüyor. Dayatmaları kabul etmeyen tutsaklar saldırıya uğruyor, çeşitli disiplin cezalarına maruz kalıyorlar.

F tipi cezaevlerinde devrimci tutsakları teslim alma ve düşüncelerinden soyundurma saldırıları da devam ediyor. Tutsakların ortak yaşam alanları yok ediliyor.

Urfa ilk değil, bu düzende son da olmayacak!

Urfa'da yaşananlar, sermaye devletinin sayıları onları bulan cezaevi katliamlarının son halkasıdır.

Kuruluşundan bu yana sermaye devletinin değişmez politikası olan "zindanlarda teslim alma ve katletme", dinci-gerici AKP hükümeti döneminde de derinleştirilerek uygulanmaya devam etmektedir.

Bugüne dek sermaye devletinin zindanlarında bir çok katliam yaşandı. Namlunun sivri ucu her zaman siyasi tutsaklara yöneltildiyse de adli tutuklular da çoğu zaman katliamlardan paylarını aldılar. Faşist sermaye devleti sokağa hakim olmanın önemli ayaklarından birinin cezaevlerine hakim olmak olduğu bilinciyle hareket etti. Cezaevlerini hizaya getirilmesi gereken yerler olarak tanımladı.

12 Eylül karşı devriminden soma cezaevlerinde işkence ayyuka çıktı. Onlarca devrimci katledildi. Sermaye devleti '91 yılında çıkarttığı TMY ile hücre tipi saldırısını öne çıkarttı. Devrimci tutsakların direngen tutumu karşısında ötelenen hücre tipine geçiş dayatmasını, '95 Eylül'ündeki Buca ve '96 Ocak'ındaki Ümraniye katliamları izledi. '96 yılında yayınlanan 'Mayıs genelgesi' ile F tipleri yeniden gündeme alındıysa da, saldırı 12 devrimcinin şehit düştüğü Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu eylemleriyle püskürtüldü. '96 Eylül'ünde Diyarbakır zindanlarını kana bulayan sermaye devleti, '97 yılındaki "Ağustos genelgesi" ile F Tipi hapishanelerin yapımına başladı. 26 Eylül '99'da Ulucanlar zindanında 10 devrimciyi katlederek hücre saldırısının startını veren sermaye devleti, aynı zamanda 19 Aralıkta gerçekleştireceği vahşetin de provasını yaptı. F tipi tabutluklara girmeyi reddeden devrimci tutsakları ezmek ve emekçilere korku salmak için gerçekleştirilen vahşi operasyon zindanlara yönelik saldırıların en kanlı ayağını oluşturdu.

Sermaye düzeni var oldukça bu örneklerin çoğalacağı ise oldukça açık biçimde görülmektedir.

Katliamların hesabını sormak için mücadeleye!

Sermaye devleti teslim almaya ve katletmeye dayalı cezaevleri politikasının hesabını mutlaka vermelidir. Bu hesabı soracak biricik güç ise işçi ve emekçilerdir.

Tüm bu kirli operasyonlar ve katliamlar, baskı ve kölelik düzeninin çarklarını sorunsuzca döndürebilmek içindir. Sermaye devletinin hesaplarını boşa çıkarmak ve tüm katliamların hesabını sormak için devrimci smıf mücadelesinin yükseltilmesi tek seçenektir.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 22 Haziran 2012, Sayı 25)