VW, Audi, Mercedes, Ford, Opel, Bosch, ZF, Continental, ThyssenKrupp, DB, Siemens, BASF, Bayer…

Kapitalist tekellerin işçi sınıfına karşı “haçlı seferi”

Alman sermaye devletinin “göz bebeği” tekeller tarafından işçi sınıfına karşı çok kapsamlı bir saldırı ilan edilmiş bulunmaktadır. Bu senenin başından itibaren farklı sektörlerden birçok şirket “zarar ediyoruz” bahanesiyle iş yerlerinin kapatılacağı, on binlerce çalışanın işine son verileceği yönünde açıklamalar yaptı.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 10 Ekim 2024
  • 12:30

Alman sermaye devletinin “göz bebeği” tekeller tarafından işçi sınıfına karşı çok kapsamlı bir saldırı ilan edilmiş bulunmaktadır. Bu senenin başından itibaren farklı sektörlerden birçok şirket “zarar ediyoruz” bahanesiyle iş yerlerinin kapatılacağı, on binlerce çalışanın işine son verileceği yönünde açıklamalar yaptı. Bu saldırıda başı demir-çelik, otomobil, petrokimya ve ulaşım sektöründeki büyük tekeller çekiyor. İlk elden basına yansıyan verilere göre VW (30.000), Alman Demir Yolları DB (30.000), Thyssenkrupp (10.000 ile 13000 arasında), otomobil sektörüne parça üreten ZF (14.000), Continental (7.350), Bosch (7.000), kimya alanında Bayer (8.000), BASF (2600) işçi çıkartmaya ve bazı fabrikaları kapatmaya karar verdiklerini ilan ettiler. Bu sayılar buz dağının görünen kısmıdır sadece. Çünkü kaçınılmaz olarak, bu tekeller için üretim yapan binlerce irili ufaklı iş yeri de kapanacak. Bu ise on binleri kapsayacak bir başka işçi kıyımına yol açacaktır.

Alman istatistik dairesinin verilerine göre sadece 2023 yılında 26 bin küçük veya orta boy firma iflas etmiş, on binlerce işçi ve emekçi sokağa atılmıştır. İşçi ve emekçilere karşı başlatılan bu saldırı furyasının, Alman ekonomisinin ana gövdesini oluşturan ve ekonomideki daralmalara rağmen büyük kârlar elde eden temel sanayi dallarında olması dikkat çekicidir. Basın/yayın üzerinden yayılan ve tüm bu saldırıları meşrulaştırmaya çalışan yalana dayalı kirli propagandalara karşı, işçi sınıfına gerçekleri anlatmak mücadeleyi kazanmanın temel ayaklarından birisini oluşturmaktadır.

Bu kadar kapsamlı saldırıların esas hedefi, Koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşı ile daha da derinleşen, 2008’den beri devam eden ekonomik krizin faturasını çalışanlara ödettirmektir. İşçi sınıfının en örgütlü olduğu temel sanayi dallarına yönelik bu kapsamlı saldırıya sermaye devleti, düzen partileri ve sendika bürokrasisinin ortak hazırlandığı aşikardır.

Kapitalizm bir krizler sistemidir.

Kapitalist üretimin uluslararası karekteri ve eşitsiz gelişme yasasının bir sonucu olarak, herhangi bir coğrafyada gerçekleşen gelişmeler uluslararası bağlamından kopartılarak incelenemez. Bundan dolayı durmaksızın yinelenen krizlerin uluslararası gelişmelerle doğrudan bağları vardır. Zira kapitalist üretim ihtiyaca göre değil daha fazla kâr amacı üzerine kurulmuştur. Sadece bu olgu, bugün yaşanmakta olan aşırı üretim krizini açıklamaya yeter. Yıllardır çok uluslu kapitalist tekeller daha fazla kar elde etmek, daha çok pazara hükmetmek için çılgınca üretmektedirler.

1) Eşitsiz gelişim yasasının bir sonucu olarak son 35 yıla damgasını vuran ABD önderliğindeki batılı emperyalist blokun tek kutuplu egemenliği son bulmuştur. Çin’in durdurulamayan ekonomik, ticari, mali ve askeri büyümesi bugüne kadar var olan tek kutuplu düzeni altüst etmeye başlamıştır. Dünya genelindeki üretimin yüzde 17’sini gerçekleştiren Çin, Avrupa Birliği ülkelerinin tümünün yaptığı üretim seviyesine çok kısa bir süre içerinde ulaştı. Gelinen yerde Çin, dün emperyalist batı bloğunun cömertçe kendi aralarında paylaştığı pastadan büyük parçalar koparmakta ve daha büyük paylar istemektedir. Çin’in özellikle otomobil ve demir-çelik sanayisinde ulaştığı düzey, Alman ekonomisinin ağır toplarından olan bu iki sektörde baş gösteren krizlerin önemli etkenlerinden biridir. Bugün artık dünya pazarlarının yeniden paylaşılması uğruna emperyalist egemenler arasında amansız bir savaş vardır. Bu savaş son yıllarda Avrupa ve Alman ekonomilerinde başlayan resasyonun ana nedenlerinden birisidir.

2) Son elli yıldır neo-liberal ekonomi politikalarının bir sonucu olarak, servet sefalet kutuplaşması dünya çapında çığ gibi büyümektedir. İşçi ve emekçilerin ücretleri ve alım gücü sürekli düşmektedir. Alman İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, son dört yılda üretim giderlerinde çalışanların ücretlerinin oranı yüzde 19’lardan yüzde 15’lere gerilemiştir. Yine aynı kurumun istatistiklerine göre, “reel alım gücü kayıpları”, yüzde 10’nun üzerine çıkmıştır. Bu durum, gece gündüz bantlarda üretilerek piyasaya sürülen metaların alıcılarını azaltarak krizleri daha da derinleştirmektedir. Öyle ki, alım gücü hızla eriyen milyonlarca insan artık potansiyel pazar olma özelliklerini kaybetmekte, kapitalizmin yarattığı yoksulluğun tersten etkisi sistemi sarsmaktadır.

3) Dünyanın paylaşılması uğruna çıkartılan emperyalist savaşlar, kapitalist sistemin krizlerinin bir ürünü olarak yaşanırken, aynı zamanda krizleri daha da büyütmektedir. Çünkü savaşlara yatırılan milyarlar sadece silah tekellerini zengin ederken, toplumsal servet için bir artı-değer yaratmamaktadır. Ukrayna’da Şubat 2022’den beri devam eden emperyalist savaşın sonuçları, Avrupa ekonomilerindeki büyük çöküntü ve bunun bir ürünü olarak ortaya çıkan toplumsal sefaletin boyutları üzerinden görülebilir. Avrupalı kapitalist tekeller dün Rusya’dan temin ettikleri ucuz enerji ile çok daha ucuza üretim yaparak büyük kârlar elde ederken, bugün yüksek enerji fiyatlarının yarattığı sorunlarla uğraşıyorlar. Yanı sıra, emekçilerin alın terinden çalınan vergilerden on milyarlarca Euro bu kirli savaşın finansmanı için harcanmaktadır. Sosyal hizmetler ve refah için kullanılması gereken bu kaynaklar emperyalist savaşın devamı için heba edilerek toplumsal sefalet büyütülmektedir. 

Bu temel olgular ışığında, Almanya’daki kapitalist tekellerin işçi ve emekçilere yönelik olarak başlattıkları çok kapsamlı saldırılara göz atalım. Esas olarak dört temel sektör (Otomobil, demir-çelik, kimya ve ulaşım) üzerinden başlatılan bu saldırılar, kaçınılmaz olarak diğer sektörleri de kapsayarak genişleyecektir. Çünkü bunlar, Alman ekonomisinin temel direkleridir ve yan sanayileri ile birlikte milyonlarca insan bu sektörlerde çalışmaktadır.

Thyssenkrupp: Alman demir-çelik sanayisinin bir numarasıdır ve Almanya’da 27.000 çalışanı var. Hitler faşizmini işbaşına getiren, faşizmi ve II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı son ana kadar finanse eden tekellerin en önemlilerinden birisidir. Bugün sahip olduğu sermayeyi tarihin görmüş olduğu bu en barbar savaş üzerinden elde etmiştir. Thyssenkrupp, asıl olarak NRW’nin Duisburg Bochum, Gelsenkirchen, Dortmund, Hagen, Siegen ve Finnentrop şehirlerinde demir-çelik fabrikaları işletiyor. Tekelin yüzde 20’lik hissesi iki yıl önce Çek milyarder Daniel Kretinsky'nin EP Şirketler Grubu’na (EPCG) satıldı. Bu satışın ardından tekelin bünyesinde küçülme ve işten atmalar sürekli gündemde kaldı. Tekelin CEO'su Miguel López'in dayatmaları sonucunda iki ay önce yönetimden dört kişi istifa ettirildi. İşbaşına getirilen yeni yöneticilerle radikal saldırı programlarını uygulamaya koyan López, önümüzdeki yıldan itibaren demir-çelik üretimini 12,5 milyon tondan 9 milyon tona indirme kararı aldıklarını, bu kararla bazı fabrikaların kapatılacağını ve 10 ile 13 bin arasında çalışanın işine son verileceğini duyurdu. Tekel, enerji fiyatlarındaki aşırı artış, uluslararası rekabet ve ana müşterileri olan otomobil sektöründe yaşanan daralmayı saldırının gerekçeleri olarak gösterdi. İki hafta önce istifa ettirilen eski yönetimin ardından, denetim kurulu başkanı Sigmar Gabriel (SPD), yardımcısı, IG Metal sendikasının eski şefi Detlef Wetzel ile birlikte dört kişilik denetim kurulu da istifa ettirildi.

***

1988 yılında IG Metall sendikası tarafından imzalanan kötü şöhretli Frankfurt Deklarasyonu'nda 25.000 kişinin işten çıkarılması kabul edilmişti. O zamandan beri bir “gelecek konsepti” diğerini takip etti. Bunların her birinde IG Metal ve işçi temsilciliği, güya işyerlerini kurtarmak amacıyla ücret kesintileri ve işten çıkarmaları onayladı. Aradan geçen süre içerisinde Alman demir-çelik sanayisinde 90.000 kişilik istihdam alanı yok edildi. Bunun bir ödülü olarak, IG Metal sendikası yetkilileri sıklıkla şirketin yönetim kurullarına direktörler olarak getirildi ve milyonlar aldı. Şu anda kovulan Markus Grolms ve tüm grubun insan kaynakları başkanı Thyssenkrupp’un denizaltı üretimi yapan Marine Systems'in (TKMS) başkanı Oliver Burkhard bunlardan sadece ikisi. 

Yıllardır devam eden bu saldırıların bir sonucu olarak demir-çelik sanayisinde on binlerce iş yeri risk altında. Duisburg’dan gelen malzemenin daha ileri düzeyde işlendiği Bochum'daki sıcak şerit tesisi 2025 yılı sonunda, silisli çelik tesisi ise 2030 yılında kapanacak. Geçtiğimiz hafta Thyssenkrupp'un çelik ticareti yan kuruluşu Schulte'de yaklaşık 450 kişinin işini kaybedeceği açıklanmıştı; bu, şirketteki beş işten biri anlamına geliyor. Duisburg'un güneyindeki Krupp Mannesmann demir-çelik fabrikası (HKM) özellikle risk altında. Thyssenkrupp'un yaklaşık 3.000 çalışanı, iki yüksek fırını ve bir kok tesisini içeren bu işletmede yüzde 50 hissesi bulunuyor. Bir zamanlar 2.000 çalışanı olan Düsseldorf ve Mülheim/Ruhr'daki iki boru fabrikası (eski adıyla Mannesmann) geçen yıl kapatıldı.

Ukrayna savaşı, federal hükümetin milyarlarca dolarlık yardımına rağmen, doğalgaz ve elektrik fiyatlarında patlamaya neden oldu ve bu durum üretimde yoğun enerji kullanan demir-çelik dahil bütün sanayi dallarını vurdu. Çin 2023 yılında 1 milyar tonun üzerinde demir-çelikle dünya çeliğinin yüzde 54'ünü üretti. Çelik sektörünün ana müşterisi olan otomotiv sektöründen gelen talebin azalmasının bir sonucu olarak Almanya'nın çelik üretimi geçen yıl 32,8 milyon tona gerileyerek küresel mali ve ekonomik çöküşün ardından kriz yılı olan 2009'daki en düşük seviyesine geriledi.

VW (Volkswagen): VW, Avrupa'nın en büyük otomobil üreticisidir. 60.000 çalışanıyla Wolfsburg'daki işletmesi dünyanın en büyük otomobil fabrikasıdır. Tüm kıtalardaki 122 fabrikasında 670.000 işçi çalışıyor; bunların 120.000'i Almanya'da. Yan sanayide ise yüzbinlerce kişi daha istihdam ediliyor. VW’nin en büyük hissedarı olan Porsche/Piëch klanları bugün sahip oldukları zenginliği, Adolf Hitler'in gözdesi olarak Naziler için Volkswagen fabrikasını kuran Ferdinand Porsche ve damadı Anton Piëch'in torunları olmalarına borçlular. Porsche ve Piëch'lerin milyarlarca dolarlık servetlerinin kaynağı, ikinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında VW fabrikalarında faşist Alman orduları için silah üretiminden elde edilmiştir. Öyle ki o tarihlerde VW fabrikalarında on binlerce savaş esiri, insanlık dışı koşullar altında zorla çalıştırılmış ve binlercesi hayatını kaybetmiştir. Kısacası Alman sermaye devletinin gözdesi bu tekel faşizmin ürünü ve onun eseridir. Faşizmin öz evladı olan kapitalist VW tekeli şimdi işçi sınıfına karşı savaş açmış bulunmaktadır. Yıllardır ağır bedeller ödenerek kazanılmış olan işçilerin hakları dört madde üzerinden yok edilmek istenmektedir.

-1994 yılında imzalanan ve 2029 yılına kadar geçerli olan istihdamın sürdürülebilir şekilde güvenceye alınması sözleşmesi. Ayrıca, toplu sözleşmelerde ücret artışlarından feragat edilmesi, var olan ücretlerin düşürülmesi. 

-Meslek eğitim sözleşmesi. VW yönetimi bu anlaşmayı fesh ederek bundan sonra kaç meslek öğrencisi alacağına ve meslek eğitimi sonrası istihdam güvencesi sağlayacağına yalnız başına karar vermek istiyor. Yürürlükteki sözleşmeye göre bugüne kadar iş yeri temsilciliği ve genç çırak işçi temsilciliği (JAV) bu konuda söz sahibiydi.

-Taşeron işçilerin ücret ve çalışma koşullarına ilişkin yürürlükteki sözleşme de fesh ediliyor. Bu adımla taşeron işçiler büyük ücret kayıplarına uğrarken daha rahat işten atılmaları da sağlanacak.

-Uzmanlar ve yönetim fonksiyonuna sahip çalışanları kapsayan (Tarif-artı) özel anlaşmanın tümden kaldırılması.

Tekel yönetimi bir süre önce açıkladığı 10 Milyar Euro’luk tasarrufun yetmediğini, buna ek olarak 4 milyar daha tasarruf edilmesi gerektiğini iddia etti. Bunun için en az iki fabrikanın kapatılması ve 30.000 işçinin işine son verilmesi planlanıyor. Oysa VW tekeli, satışlarının düşmesine rağmen son dört yılda bütün giderler çıkarıldıktan sonra 87 milyarın üzerinde kâr elde etmiştir. Ama bu kadarı tekelin aç gözlü hissedarlarına yetmemektedir. VW'deki bütün bu saldırılar kârın daha da artırılması amacına hizmet ediyor. VW CEO’larından biri olan Thomas Schäfer'in ilk hedefi, şu anda yüzde 3'ün biraz altında olan kâr oranını en az yüzde 6,5'e çıkarmak. Schäfer bu hedefini "Kriz zamanlarında ve sürekli istikrarsızlaşan bir dünyada bile iyi getiriler yaratmalıyız" diye açıklıyor. 

VW’deki saldırıların ilk adımı başlangıçta Audi'de acımasız bir yeniden yapılanma ile başladı. Yıllık fabrika maliyetlerinin 2033 yılına kadar yarı yarıya azaltılmasına karar verildi. IG Metal ve Audi iş yeri temsilciliği 2025 yılına kadar 9.500 kişiyi işten çıkarma kararı aldı. Ardından 3 bin çalışanın işine son verilerek Brüksel’deki Audi fabrikası kapatıldı. VW’de örgütlü olan İG Metal sendikası bu saldırı karşısında tek bir söz söylemedi. Başka hiçbir Alman tekelinde yönetim ile sendika arasındaki işbirliği Volkswagen'deki kadar gelişmiş değildir. IG Metal ve iş yeri temsilciliği, tam zamanlı görevlilerden oluşan bir orduyla şirketin kararlarının sorunsuz bir şekilde uygulanması ve bunlara karşı herhangi bir direnişin olmaması için tam bir uyum içinde çalışıyor. VW’nin yalnızca Wolfsburg fabrikasında maaşı şirket tarafından ödenen ve işten muaf tutulmuş 75 sendikacı bulunuyor, bunların 66'sı IG Metal'den. Ayrıca bu bürokratlar "fabrika kasabasının her köşesinde gözleri ve kulakları olan" 2.500 işyeri temsilcisi tarafından destekleniyor.

Eğer işyeri temsilciliği ve IG Metal sendikası yetkilileri “bu saldırı planından haberimiz yok” diyorlarsa, bu koca bir yalandır. Çünkü VW tekelinde denetim kurulunun yarısı hisselerin yüzde 53'üne sahip olan Porsche ve Piëch oligarkları; kalan yarısı ise yüzde 17 hissesine sahip olan Katar Emirliği ve yüzde 20 hisseye sahip olan SPD tarafından yönetilen Aşağı Saksonya eyaleti başbakanından oluşmaktadır. Öyleki, IG Metal sendikasının eski şefi Jörg Hofmann, genel işyeri temsilciliği başkanı Daniela Cavallo ve Aşağı Saksonya Başbakanı Stephan Weil (SPD), tüm önemli kararların tartışıldığı denetim kurulunun sekiz üyeli yürütme komitesinde yer alıyor. IG Metal'in başkanı ise denetim kurulu başkan yardımcısıdır.

Volkswagen, 1980'lerden beri ana markası VW ile Çin'de pazar lideriydi. Ancak içten yanmalı motorlu araçların satışları artık büyük ölçüde düşüyor; bunun yerine elektrikli arabalara olan talep hızla artıyor. Pazarın yeniden düzenlenmesi söz konusu olduğunda VW şu anda çok geride. Halihazırda yalnızca elektrikli araç üreten Çinli BYD tekeli, bu yılın ilk çeyreğinde pazar payını yüzde 11'e çıkararak Volkswagen ve Toyota'nın önüne geçmeyi başardı. Ayrıca, satış rakamlarını bir önceki yıla göre yüzde 69 oranında artırdı. Elektrikli otomobiller için gerekli olan akü büyük miktarlarda lityum, nikel, kobalt ve grafitin yanı sıra bazı nadir kritik mineralleri gerektiriyor. Çin'in bu pazarı büyük ölçüde kontrol etmesi ve aynı zamanda bu hammaddeleri işlemesi, Batılı otomobil tekellerini ve hükümetlerini giderek Çin ile çatışmaya sürüklüyor.

Emperyalist savaşların, krizin ve tekeller arası rekabetin faturası işçi sınıfına kesiliyor

Alman sermaye devletinin gözbebeği olan demir-çelik ve otomobil tekellerinin saldırıları başlamışken, onlarca sektörde durum çok da farklı değil. Sermayenin sesi olan Handelsblatt gazetesi, ekonomi uzmanlarından alıntı yaparak, "Önümüzdeki haftalarda ve aylarda daha fazla şirketin işten çıkarmalar dahil olmak üzere yeni veya daha katı kemer sıkma programları duyurması muhtemel" öngörüsünde bulunuyor. Alman Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından yapılan bir ankete göre ise, 47 sektör birliğinden yalnızca beşi 2024 yılına kadar çalışan sayısında artış beklerken, ekonominin toptan ve perakende gibi istihdam yoğun sektörleri de dahil olmak üzere 23 sektörde azalma bekliyor.

VW ve Thyssenkrupp’un yanı sıra, Alman Demir Yolları da (DB) hatların bakımı ve iyileştirilmesi gerekçesiyle 30.000 çalışanın işine son vermek istiyor. ABD firması olan Stellantis'in patronu Carlos Tavares bir "kan banyosundan" ve "çalkantılı bir 2024 yılından" bahsediyor. Opel'in de aralarında bulunduğu grubun Almanya'daki fabrikaları geçen yıl sadece yüzde 60 kapasiteyle çalışıyordu. FAZ'ın yazdığı gibi, Stellantis'te "taş üstünde taş kalmadı". Opel'in Eisenach'taki fabrikası kapatılmakla yüz yüze. Rüsselsheim'daki ana fabrikasında bir zamanlar 15.000 kişi çalışıyordu, geriye yalnızca 8.300'ü kaldı. Almanya’nın en büyük yazılım şirketi olan SAP 10.000 kişiyi işten çıkarıyor. Ford, Saarlouis'teki fabrikasını kapattı ve şimdi Köln ve Valensiya'daki işçilere saldırıyor.

Yan sanayilerde ise gerçek bir işçi kıyımı yaşanıyor. Sektörün devleri olan Bosch, Continental ve Friedrichshafen (ZF) binlerce kişiyi işten çıkarıyor. Dünya çapında 165.000 kişiyi istihdam eden ZF, 2029 yılına kadar Almanya'daki iş gücünü 14.000 kişi azaltmak istiyor. Ancak tekelin planları hakkında bilgisi olan iş yeri temsilcisi Achim Dietrich'in Handelsblatt'a bildirdiğine göre, bu sayı 18.000 de olabilir. Eissmann Automotive ay başında iflas başvurusunda bulundu. Merkezi Stuttgart'ın güneyindeki Bad Urach'ta bulunan şirket, hemen hemen tüm otomobil markaları için parçalar üretiyor ve 1.000'i Almanya'da olmak üzere dünya çapında 17 lokasyonda 5.000 kişi çalıştırıyor.

Satışlarının yaklaşık yüzde 60'ını mobilite sektöründen elde eden Bosch, bu alanı tamamen dönüştürüyor. Yalnızca Almanya'da 134.000'e yakın kişiyi istihdam eden şirket, aylardır parça parça işten çıkarma duyurusu yapıyor. Şu anda toplamda 7.000 kişinin işten çıkarılacağı söyleniyor. Ancak Bosch, daha fazlasının olabileceği ihtimalini de göz ardı etmiyor. Continental, dünya çapında toplam işgücünün yüzde 3'ünden fazlasını oluşturan 7.350 kişiyi işten çıkarmak istiyor. Lastik üreticileri de peş peşe kapanıyor. Michelin Almanya'daki kamyon lastiği üretiminden çekiliyor ve 2025 yılı sonuna kadar Karlsruhe ve Trier'de 1.500'den fazla kişiyi işten çıkaracak. Goodyear, Fürstenwalde, Brandenburg'daki 700 kişinin çalıştığı fabrikayı kapatmak istiyor.

Kimya tekeli Bayer (dünya çapında 100.000 çalışanı var) kâr oranlarını arttırmak için 8.000 kişiyi işten çıkarmaya karar verdi. Dünya çapında 112.000 çalışanı olan BASF da geçen yıl bir tasarruf programı duyurdu. Köln ve Frankfurt-Höchst'teki iki tesisini kapatıyor. 2.600 kişinin işten çıkarılmasıyla (bunların üçte ikisi Almanya'da) yılda 1,1 milyar Euro tasarruf sağlamayı hedefliyor. Grubun CEO’su Martin Brudermüller, Ludwigshafen tesisinde milyarlarca Euro daha tasarruf etmek istiyor. Bunun için daha fazla kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Essen merkezli kimya şirketi Evonik önümüzdeki iki yıl içinde 1.500'ü Almanya'da olmak üzere 33.000 kişinin işine son vereceğini duyurdu. Şirket, işten atma saldırısını kârın düşmesiyle gerekçelendiriyor.

Ev aletleri üreticisi Miele, 2025 yılında dünya çapında 23.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor. Gütersloh'daki genel merkezdeki 700 kişinin çalıştığı çamaşır makinesi montaj kısmını maliyetin düşürülmesi amacıyla Polonya'ya taşıyacak. Şirket, gerekçe olarak 2022'deki satış rekorunun ardından siparişlerdeki düşüş ve artan maliyetleri gösteriyor. Ev aletlerinde Avrupa pazar lideri Bosch'un (BSH) ev aletleri bölümünde de binlerce kişinin işi risk altında. İşçi temsilciliği şu anda büyük çaplı işten çıkarmalara karşı pazarlık yapıyor. Bütün bu saldırılar buzdağının sadece görünen kısmıdır. Küresel otomotiv sanayisinde yüz binlerce işçinin istihdam alanı ortadan kaldırılacak. Alman otomotiv sanayisindeki 780.000, kimya sanayisindeki 480.000 ve demir-çelik sanayisinde çalışan on binlerce işçinin neredeyse hiçbirinin işi güvensi bulunmuyor.

İşçi sınıfı saldırılara karşı direniyor

Kapitalist tekellerin bu çok kapsamlı saldırıları, işçi sınıfı cephesinde büyük direnişleri seferber edecektir. Çünkü bu saldırılar esas olarak sanayi proletaryasını, yani işçi sınıfının en örgütlü en bilinçli kesimlerini hedef alıyor. Thyssenkrupp tekelinin başlattığı saldırılara karşı işçiler şimdiden yasadışı grevler de dahil olmak üzere on binlerin katıldığı eylemlerle protesto eylemleri yapıyor. Keza VW çalışanları “saldırılara geçit vermeyeceğiz, iş yerlerimizi ve işimizi koruyacağız” diyerek Almanya’daki bütün fabrikalarda kitlesel eylemler yapıyor. Bu işletmelerde IG Metal sendikası yüzde 92 oranında örgütlü. Aynı zamanda buralarda çalışan işçilerin tarihsel olarak güçlü mücadele deneyimleri var. Madalyonun diğer yüzünde ise, bu iş yerlerinde tekeller tarafından büyük paralar ödenerek satın alınmış sendika bürokratlarının ihanetleri var. Bu bürokratlar tekellerden aldıkları büyük paraların hakkını vermek için hummalı bir çaba sarf ediyor ve buna devam edecekler. Bu süreçte işçi sınıfına ihanetleri çok daha görünür hale gelecektir.

Saldırıların hedefindeki sanayi proletaryası, Almanya’daki işçi sınıfının ana gövdesini oluşturmakta, yoğun şekilde göçmen işçileri de bünyesinde barındırmaktadır. Bunlar, çalıştıkları işyerleri ve ücretleri üzerinden bakıldığında işçi sınıfının “imtiyazlı” kesimlerini oluşturuyor. Alman İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, ağır sanayi işçilerinin yüzde 52’si bankalara borçludur. İşlerini kaybetmeleri, bu zamana kadar sahip oldukları birçok şeyi yitirmeleri anlamına gelecektir. Bundan dolayı da kendilerine dayatılan bu yıkım saldırılarına karşı direneceklerdir.

Kapitalist tekellerin bu çok yönlü saldırıları metal toplu sözleşmeleri ile aynı zamana denk geliyor. TİS süreci ve saldırılara karşı mücadele dinamikleri birleşecek, işçi ve emekçiler daha fazla eylemli bir sürece girecekler. Böylesi dönemlerde işçi sınıfı politik propaganda ve ajitasyona çok daha duyarlı olur. Bu durum, sınıfla bağlar kurmamız açısında birçok olanak yaratacaktır. Bu gelişmeleri dikkate alarak süreci daha yakından ve ilgiyle takip etmeli, bulunduğumuz alanlarda sınıfa seslenmek, onun eylemlerinin bir parçası olmak için özel bir çaba sarf etmeliyiz.   

BİR-KAR İşçi Komisyonu