Türkiye, bir Kürt devletine ebelik mi yapıyor? - Ofra Bengio

  • Arşiv
  • |
  • İran
  • |
  • G. Kürdistan
  • |
  • 13 Haziran 2012
  • 14:36

Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına yardımcı olan bir ülke varsa o da Türkiye’dir. Ankara’nın Irak’taki muhtemel sonuca geleneksel muhalefetine ve kendi Kürt nüfusu üzerinde muhtemel yayılma etkisi yüzünden Irak Kürtlerine yardım etmemeleri için müttefiklerine uyguladığı malum baskılara bakınca bu iddia paradoksal görülebilir. Türkiye’nin yeni duruşu, bölgedeki ayaklanmalar ve bu ayaklanmaların hem kendi Kürt nüfusuna hem de Suriye’deki Kürtlere bulaşması karşısında daha bir paradoksal görünmektedir.

Bu paradoksları nasıl açıklamalıdır? Önce olay yerindeki gerçeklere bakalım. 1991 I.Körfez Savaşı’ndan ve 2003 II. Körfez Savaşı’ndan beri Türkiye, yanlış olduğunu bile bile, Bölgesel Kürt Yönetimince idare edilen (kurulmakta olan Kürt devleti için kullanılan örtmece bir tabirdir bu) Kuzey Irak’ın yavaşça ama emin bir şekilde cankurtaran halatı oldu.

Ankara’nın Bölgesel Kürt Yönetimine (BKY) yönelik politikasındaki yavaş değişim fedâkarca mülahazalardan değil de pragmatik, dünyevi mülahazalardan dolayı idi. Türkiye, 1991 I.Körfez Savaşı’nın hemen ardından, savaşla birlikte meydana gelen Kürt ayaklanmasının ezilmesiyle, sınırında milyonlarca Kürt mülteci sorunuyla karşı karşıya geldi. Daha milyonlarca mülteci akınıyla yük altına girmek istemeyen Türkiye, kaçan Kürtlerin evlerine geri dönebilmeleri için müttefikleriyle birlikte “Huzur Operasyonu” projesini başlattı.

Bu plan ve Irak ordusunun Kürtlere karşı harekete geçemediği uçuşa yasak bölge kararı ve de kopuk Ankara-Bağdat ilişkileri, Türkiye ve BKY arasında gelişecek olan şizofrenik ilişkileri harekete geçirdi.

Türkiye bir yandan BKY’nin muhtemel bulaşıcı etkileri konusunda aşırı derecede vesveseliydi ki Ankara, BKY’nin siyasi ve diplomatik kazanımlarını kösteklemeye teşebbüs ediyordu. Diğer yandan ise Ankara kurulmakta olan siyasi teşekkülle ilişkilerin (özellikle de ekonomik) meyvelerini toplamak için elinden gelenin en iyisini yaptı. Bu yaklaşım, BKY’ni Türk şirketleri için dev bir yatırım alanına çevirdi; buradaki Türk şirketlerinin sayısı 2012 yılına kadar 900’ü buldu; bu sayı, BKY’de faaliyette bulunan şirket sayısının yarısıdır.

Bu listeye, BKY’ni ilan edilmemiş bir Türk nüfuz alanına çeviren büyük işletmeleri, kültürel ve sosyal girişimleri de eklemelidir. Sonuç olarak da Türk ihracatının yüzde 7’si BKY’ne yapılmıştır.

Ankara’nın petrol ve doğalgaza duyduğu açlık ve İran’dan ithalat yapmaması için Türkiye’ye yapılan baskı, 2012 Mayısı’nda, Bağdat’taki merkezi hükümetin onayı olmaksızın, BKY ile yaptığı şaşırtıcı boru hattı anlaşmasına yardımcı olmuştur. BKY’den Türkiye’ye doğru iki petrol, bir doğalgaz boru hattı inşasını öngören bu anlaşma hayata geçmesi, Kürtlerin bağımsızlık emellerini daha da besleyecektir.

İlginçtir, Türkiye Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız bu anlaşma fırsatıyla şöyle söyledi: “Türkiye, BKY’nin Batıya açılan kapısı olarak da görülmelidir.”

Bu ilişkilerin gelişmesini sağlayan ikinci önemli amaç, BKY’nin Türkiye’nin sancılı Kürt sorununu (yani silahlı PKK’nın Türk devleti hedeflerine düzenlediği devam eden saldırıları) çözmeye yardım edeceği ümididir.

Ancak Ankara’nın BKY’nin (üsleri Kuzey Irak’ta bulunan) PKK’ya karşı savaşacağı yahut en azından PKK’yı kuşatacağı ümidi gerçekleşmedi. Üçüncü ve belki de en önemli mülahaza Ankara’nın, bölgenin değişen jeostratejik haritasına ayak uydurma ihtiyacıdır ki onu “düşmanımın düşmanı, dostumdur” düsturunca hareket etmeye de itmiştir.

Türkiye’nin muhitini ve dış politika konfigürasyonlarını olumsuz yönde etkileyen bir takım gelişmelerden dolayı jeostratejik mülahazalar son iki yıl içerisinde ivme kazanmıştır.

Bu değişimleri analiz etmeden önce AK Parti hükümetinin içerideki Kürt meselesine ve BKY’ne karşı duruşunun yavaşça dönüşümden geçtiğini, önceki Kemalist hükümetlerle arasında farklılık oluştuğunu vurgulamalıdır.

Türkiye-İran-Suriye ekseninin çöküşünü hızlandıran Arap Baharı dâhil, Jeostratejik değişimler son derece çarpıcıydı. Dahası, Suriye’deki devrim Ankara ve Şam’ı düşmana çevirmekle kalmayıp Suriyeli mülteci akını hayaletini de ortaya çıkardı. Daha kötüsü, pandoranın kutusunu (Suriyeli Kürtleri) açtı ve onların Türkiye’deki kardeşleriyle muhtemel işbirliği ihtimali belirdi; Şam’ın Ankara’ya karşı tekrar kullanmaya başladığı PKK kartından bahsetmeye bile gerek yok.

Amerikan askerlerinin 2011 Kasım’ında Irak’tan çekilmeleri ve geride bıraktığı boşluk, Türkiye için bir diğer üzüntü verici gelişmedir zira boşluğu doldurmak için İran ve Türkiye rekabetini kızıştırmıştır.

Son olarak not edilmesi gereken de Ankara ve Bağdat ilişkilerinin bölgede Sünni-Şii rekabeti ekseninde kötüleşmesi, Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin gitgide İran’a daha fazla meyletmesi ve Beşşar Esad’a destek vermesi; Erdoğan ve Maliki arasında artan antipatidir.

Tüm bunlar, Ankara’nın neredeyse kutsal olan Irak’ın birliği fikrine sıkı sıkıya bağlılığını zayıflattı ve Türkiye’yi BKY ile ikili ilişkilere teşvik etti ki Bağdat için en büyük meydan okuma, demin bahsettiğimiz petrol boru hattı anlaşmasıdır.

Türkiye’nin BKY’ne ve Barzani’ye karşı değişen politikası sembolik düzlemde de ifadesini bulmuştur.

Barzani’nin Nisan ayında Türkiye’ye yaptığı ziyaret, tipik bir örnektir. Ankara geçmişte Barzani’ye “bir aşiret lideri” olarak muamele ederken bu ziyarette onu bir devlet başkanına yaraşır şekilde ağırlayarak Barzani’yi bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri haline getirdi. Dahası, Barzani bu ziyarette Kürtlerin self-determinasyon hakkını yineledi fakat yeterince ilginçtir, Türk yetkililer ve medya bu beyanata duymazlıktan geldi.

Türkiye artık üç cephede de Kürt sorunuyla karşı karşıya ki bu, Türkiye’nin ikilemlerini artırmış ancak onu esnek ve alışılagelmedik politikalar benimsemeye de itmiştir: Türkiye’deki ve Suriye’deki Kürtleri kuşatmak amacıyla BKY’ni kucaklamak. Türkiye, Barzani’ye yeşil ışık yaktığı takdirde, Barzani ilave yol alıp bağımsızlık ilan etmekten çekinmeyecektir. Bir şey kesin: Türkiye ister istemez Kürt cininin şişeden çıkmasını sağladı; onu tekrar şişeye sokmak Ankara için çok güç olacaktır.

Kaynak: Jerusalem Post

Yazar hakkında: Moşe Dayan Merkezi Kürt Çalışmaları program başkanı.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı

Dünya Bülteni / 13.06.12