Pankart davası milli davamızdır – Sedat Ergin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 12 Haziran 2012
  • 04:48

HER dönemin, o zaman kesitindeki geçerli hukuk anlayışını anlatan, simgeleştiren örnek davaları vardır.

Herhalde gelecekte içinden geçtiğimiz dönemi simgeleştiren en önemli hukuk dosyalarından biri olarak Başbakan kürsüde konuşurken “parasız eğitim” pankartı açan 3 gence verilen hapis cezaları hatırlanacaktır.

İşin başlangıcı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mart 2010 tarihinde İstanbul’da düzenlenen Roman Kurultayı’nda konuşurken, salondaki üç gencin “Parasız eğitim istiyoruz alacağız, Gençlik Federasyonu” yazan bir pankart açmasına uzanıyor.

Balyoz davasına da bakan İstanbul’daki Özel Yetkili 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, iki yıla yakın süren yargılama sonunda geçen hafta pankartı açan üniversite öğrencilerinden Berna Yılmaz ile Ferhat Tüzer’e toplam 8 yıl 5 ay 20’şer gün hapis cezası verdi. Eylem sırasında orada bulunan ama pankartı tutmayan Utku Aykar ise 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası aldı.

DERNEK SERBEST FAALİYETİ YASADIŞI

Öncelikle altını çizmemiz gereken nokta, Yılmaz ile Tüzer’e silahlı örgüt üyeliği ve örgüt propagandası, Aykar’a ise yalnızca örgüt propagandası suçlarının atfedilmiş olmasıdır. Balyoz davasına da bakan mahkeme heyeti, üç gencin de üyesi olduğu Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun DHKP-C’nin uzantısı olduğu görüşünden hareketle bu cezaları vermiştir.

Karardaki garipliklerden biri bu noktada beliriyor. Bu federasyon, serbestçe faaliyet gösteren yasal bir dernektir; merkezi Okmeydanı’ndadır. Bu kararla, “dernek yasaldır ama faaliyetleri terör örgütü olarak değerlendirilebilir” gibi hukuk açısından çelişkili bir durum ortaya çıkıyor.

İkincisi, sanıkların geçmişte ABD, IMF ve Dünya Bankası aleyhtarı mitinglere katılmış olmalarının da aleyhlerinde bir delil olarak ileri sürülmüş olmasıdır.
Dosyadaki kritik bir delil, Pişmanlık Yasası’ndan yararlanan Anıl Osman Çelik adında 19 yaşındaki bir itirafçının polis ve savcılığa verdiği ve yaklaşık 200 kişinin adını örgüt üyesi olarak geçirdiği ifadedir.

Savunma, bu itirafçının mahkemeye çağrılmamış olmasını Ceza Muhakemesi Kanunu açısından önemli bir eksiklik olarak nitelendiriyor.

SAVCI BERAAT İSTEYİNCE...

Belki daha da çarpıcı olan gelişme, bu davanın savcısının başına gelenlerdir. Savcı Kasım İlimoğlu 24 Mayıs 2010 tarihinde verdiği esas hakkındaki mütalaada, “atılı suçların yasal dayanaklarının oluşmadığını” belirterek sanıkların beraatını istemiştir.
İlimoğlu, bu talebinden bir süre sonra HSYK tarafından yetkileri kaldırılarak Büyükçekmece Adliyesi’nde düz savcı olarak görevlendirilmiştir. Buna karşılık İlimoğlu’nun yerine gelen yeni Savcı Adem Özcan mütalaayı değiştirerek, “Bu sanıklar örgüt üyesidir” kanaatiyle haklarında 15 yıl hapis cezası istemiştir.
Burada önem taşıyan, Savcı İlimoğlu’nun beraat talebinin içeriğidir. Savcı, bakın neler demiş:

“Silahsız ve saldırısız toplantı ve yürüyüşler göre önceden izin almadan yapılabiliyor. Haklarında kapatılma ve yasaklanma kararı olmayan ve faaliyetlerine devam eden dernek, sivil toplum örgütlerinin eylemlerine katılan sanıklara sırf katılımları dolayısıyla ceza hukuku anlamında sorumluluk yüklenemeyeceği, bunun anayasal hakların etkin bir şekilde kullanılmasının önüne geçeceği...”

İlimoğlu, geçen hafta Radikal’den İsmail Saymaz’a yaptığı açıklamada, mütalaasının arkasında durduğunu söylemiştir.

AİHM IŞIĞINDA DURUM

Dün görüştüğüm sanıkların avukatı Taylan Tanay ise kararı temyiz edeceklerini, iç hukuk yollarının tüketilmesi halinde konuyu AİHM’ye götüreceklerini belirterek, beraat talep eden savcının değiştirilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesindeki “bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde” ve “hakkaniyete uygun yargılama” ilkelerinin ihlali olduğunu vurgulamıştır.

Tanay, ayrıca itirafçının çağrılmamasını da Sözleşme’nin “iddia tanıklarını sorguya çekmek hakkını” tanıyan 6’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasına ters düştüğünü vurguluyor.

Avukata göre, mahkûmiyet kararı ayrıca Sözleşme’nin 11’inci maddesinde güvence altına alınmış olan “toplantı yapma hakkı”nın da ihlalidir.
Tanay, “Başvurduğumuz takdirde AİHM’nin lehimizde karar vermesi muhtemeldir” diye konuşuyor.

Yargıtay mahkemenin verdiği cezaları onarsa, bu soruşturma nedeniyle 19 ay yattıktan sonra serbest bırakılan Yılmaz ile Tüzer, hesaplamalara göre 56 ay daha, bu davadan ilk kez hapse girecek olan Aykar ise 20 ay kadar hapis yatacaktır.

Hürriyet / 12.06.12