Mısır’da seçimler ve iktidar çatışmaları / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 23 Haziran 2012
  • 14:06

Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek’in halk isyanıyla devrilmesinin ardından egemen sınıflar arasında başlayan iktidar ve rant yarışı, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle üst boyuta taşındı. Çatışmanın bir tarafında rejim üzerindeki vesayetini sürdüren Yüksek Askeri Konsey (YAK), öbür tarafında ise dinci-gerici Müslüman Kardeşler var.

Amerikancılık ve neo liberal politikaların uygulanması konusunda aynı safta duran iki gerici güç odağı, isyana katılan milyonlarca işçi, emekçi ve gencin sorun ve taleplerini yok sayma/unutturma konusunda da hem fikirler. Emekçilere karşı aynı safta duran taraflar, iktidar ve ranttan daha büyük bir pay almak için çabalarken birbiriyle kıyasıya mücadele ediyor, bu çatışmada farklı araç ve argümanlar kullanıyor.

YAK, rejimin temel kurumları üzerindeki etkisini kullanırken, Müslüman Kardeşler ise kitle eylemlerine başvuruyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili yaşanan gelişmeler üzerine Tahrir Meydanı’na bir milyon kişiyi çağıran dinci hareket, bu girişimi ile YAK üzerinde basınç uygulamaya çalışıyor.

Söylem planında 25 Ocak'a sahip çıktığını iddia eden taraflar, pratik tutumlarıyla bu söylemin çok uzağında duruyorlar.

Devrik diktatörün suç ortağı olan YAK, 17 aydan beri devam eden fiili iktidar döneminde de, Tahrir Meydanı ve ülkenin diğer kentlerinde milyonların haykırdığı taleplere karşı olduğunu sayısız kez ispatlamıştır. Müslüman Kardeşler ise, rejimin baskısı altında iken bile işçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlükler uğruna yükselttikleri mücadelenin karşısında yer alıyordu. Mübarek’in devrilmesinden sonra ise, temel kaygılarının iktidar ve ranttan daha büyük pay almak, bunu yaparken de, emekçileri şeriatçı bir rejimle kontrol altında tutmak olduğunu defalarca gösterdiler.

YAK ile giriştikleri iktidar savaşında bir milyon kişiyi Tahrir Meydanı’na çağıran dinci-gericiler, Mübarek’in devrilmesinden sonra işçi ve emekçilerin aynı meydanda gerçekleştirdikleri birçok eyleme karşı çıkmışlardı. Yani bu akım, Mübarek’in devrilmesinin hemen ardından kitleleri evlerine kapatmak için epey çaba sarf etmişti. Bugünlerde Tahrir’de milyonluk eylem yapmaya hazırlanan Müslüman Kardeşler, bu eyleme, kitlelerin hareket halinde kalmasını istediklerinden değil, YAK tarafından atılan adımları dengeleyebilmek için başvurmak zorunda kaldı.

Zira YAK, yolsuzluk yapıldığı gerekçesiyle milletvekili seçimlerini iptal etmiş, parlamentoyu lağvetmiş ve geçici anayasa maddelerine dayanarak yürütmeyi fiilen ele geçirmiştir. Geçici kurucu meclis oluşturma yetkisini de saklı tutan YAK’ın karşı hamlesi, bazı çevreler tarafından “kısmi darbe” şeklinde yorumlanıyor.

Bu gelişmeler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunun hemen öncesine denk düştü. Seçim yarışının YAK adayı Ahmet Şefik ile dinci selefiler tarafından da desteklenen Müslüman Kardeşler adayı Muhammed Mursi arasında geçmesi, iktidar mücadelesini şiddetlendirdi. YAK’ın cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlandırması ve seçimlerin ardından her iki adayın da kazandığını ilan etmesi, çatışmanın şiddeti hakkında fikir veriyor.

Gelinen yerde YAK, rejim üzerindeki etkisini kullanarak, Müslüman Kardeşler ise kitle desteğine dayanarak, iktidar savaşında baskın olmaya çalışıyorlar. Gerici güçler arasında cereyan eden bu çatışmadan işçi ve emekçiler lehine bir sonucun çıkması mümkün değil. Dahası gericilikte birbiriyle yarışan güçlerin iktidar çatışması dikkatlerin farklı yönlere kaymasına yol açabilecek mahiyettedir. Zira taraflar, toplumun belli kesimlerini yedekleyebilmek için de taktik geliştiriyorlar. Buna hem meşruluk ihtiyacı hem politik açıdan ellerini güçlendirmek açısından gereksinim duyuyorlar.

İşçi sınıfının, emekçilerin ve sol/sosyalist güçlerin bu çatışmada şu veya bu gerici güç odağının yedeğine düşmemeleri kritik önem taşıyor. Zira böylesi bir yanılsama hem boş umutların yeşermesine yol açabilir hem dikkat dağınıklığı yaratır hem de gerici güçler adına enerji harcamak anlamına gelir. İdeolojik planda yaratacağı kafa karışıklığı da bunlara eklendiğinde, sol/sosyalist güçlerin, işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarını temel alan bağımsız bir duruş sergileyebilmelerinin önemi bir kat daha artıyor.

Ordunun küstahça hamlelerine karşı mücadele etmek gerektiği gibi, Müslüman Kardeşler’in iktidar ve ranttan daha büyük pay almaya odaklı gerici politikalarının da teşhir edilmesi gerekiyor. Emekçilerin şu veya bu gerici güç odağının peşine takılmalarını önlemek, öncelikle sol/sosyalist güçlerin görevidir.

Önceki seçimlere katılımın yüzde 50’lerde, son seçime ise yüzde 47’lerde kaldığı dikkate alındığında, 25 milyon Mısırlının seçimlerden pek bir beklentisinin olmadığını gösteriyor. Özellikle genç kuşakların katılımının sınırlı olması, iki gerici güç odağına karşı ciddi bir tepkinin olduğuna işaret ediyor. 

Mısır’daki seçimlerde belirgin bir ağırlık gösteremeseler de sol/sosyalist güçlerin, işçi sınıfı ve emekçilerle birlikte muazzam bir mücadele birikimi ve deneyimleri var. Diktatörü alaşağı eden halk isyanında büyük bir rol oynayan, bu süreçte önemli bir mücadele deneyimi ve birikimi kazanan işçilerin, emekçilerin, genç kuşakların ve sol/sosyalist güçlerin halen duruma göre yüz binleri seferber edebilmeleri, mücadele potansiyelinin gücü hakkında da bir fikir veriyor.

Bu aşamada önemli olan isyan ve sonrasındaki direnişlerde ulaşılan birikim ve deneyimlerin birleştirilmesi, sol/sosyalist güçlerle öncü işçi ve emekçilerin, bu birikime de yaslanarak ortak mücadele bayrağı altında birleşip kendi davaları uğruna mücadeleyi yükseltmeleridir. Seçim sonuçları önemli olsa da işçi ve emekçileri bağlamaz. Diktatörü alaşağı eden seçimler değil, emekçilerin meşru/militan, kitlesel direnişleri olmuştur. Emekçilerin bundan sonraki kazanımları da bu aynı mücadele hattının izlenmesiyle mümkün olacaktır.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 22 Haziran 2012, Sayı 25)