'Efendi’nin yalanlar ülkesi – İnci Hekimoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 13 Haziran 2012
  • 14:24

‘Efendi’ ve adamları adeta birer yalan profesörüydü. O efendinin ülkesinde, tebaanın bütün buyruklara koşulsuz inanacağı, inanmasalar da ellerindeki tüm propaganda araçlarıyla inandırılacakları, gene inanmazlarsa gereğinin yapılacağı bilinirdi. Efendi buyurur, insanlar ölürdü. Efendi buyurur muhalifler dalga dalga cezaevini boylardı. Efendi buyurur insar güler, efendi buyurur analar ağlardı.


Hepsini Allah için yapar, Allah da onu ödüllendirirdi. Şehrin varoşlarından çıkagelmiş Efendi, dünyalığına dünyalık kattıkça, gemileri bile küçümser, ‘gemicik’ derdi.

Çocuklarının hiçbiri kendi ülkesinin kaderiyle kaderini çakıştırmamış, askerliklerini de türban yasağını da Amerika semalarından okyanusa bırakıvermişlerdi.  

O Efendi, bir zamanlar halkın büyük kesiminin bel bağladığı ‘kurtarıcı’ydı. Ülkeyi zulümden, eşitsizlikten, askeri vesayetten kurtaracak, ileri demokrasi ve özgürlük getirecekti. İnandılar! Akıllı başlı kadınlar, erkekler, gençler bile inandı. İsmiyle müsemma “heybetli” Efendi, takiyeyi pek iyi becerdi. Dediğinin birini çok iyi yaptı. Bütün vesayet odaklarını kendi emrine bağladı. “Tak-Şak”çıları bile bezmeye başladığında, raconu kesiverdi. Artık ağzındaki baklaları bir bir dökmek için hiçbir engel kalmadığına inanıyordu. Önce toplum mühendisliğine soyundu, çocuklardan başladı. Aleyhinde yazabilecek herkesi sırasıyla cezalandırarak devam etti. Toplum mühendisliğinin en önemli parçası olan kadınlara sıra geldiğinde ağzına geleni söyledi. Ama kürtaj yasağında duvara tosladı. Toplumun büyük kesimi yasağa karşı çıkıyordu. Karşı çıkanların aralarında bu ahlaklı, imanlı Efendilerin yalnız kızları, siyaseten kollarına taktıkları eşleri yoktu muhtemelen. Özel sitelerde koruma altına alınmış, kapatmalarına da ihtiyaç vuku bulabilirdi. Kendi koyduğu yasaları çiğneyip, profesörleri ayağına getirten Efendi, bunu diğer hanımlara da yapabilecek güçteydi ama kullarından da itiraz gelmişti bu kez.

Gerçi o Efendi’ydi! Ona karşı çıkmak  da ne demekti?!  Biraz geri adım atar gibi yapar, yasaktan beterini torbayla meclis’ten geçiriverirdi. Meclis dediğin onun hükümdarlık alanından başka neydi ki?   

Efendi adeta bir ‘aç-kapa’ hükümeti gibiydi. Her açılım dediğinde halkın artık tüyleri ürperir olmuştu, çünkü her açılımın ardından kapanma ve kapatma gelirdi. Ne zaman reform dese yasaklar gelir, ne zaman demokrasi dese, darbeci uygulamalar gelir, ne zaman özgürlük dese tutukluluk gelirdi.

Çıkar halkın gözüne baka baka yalan söylerdi. Yetmez, başka ülkelerde de aynı yalanları yutturabileceğini düşünürdü. Başa gelirken ne dediyse tersini yaptığını unutturduğunu sanıyordu. Uzlaşma dedi çatışma yarattı, barış dedi savaş yaptı, grev hakkı dedi yasakladı, ifade özgürlüğü dedi yalnız kendi konuşsun istedi. Çeteleri temizleyeceğiz dedi, özel koruma verdi, faili meçhuller dedi, failleri gizledi.

Şimdi duyduk ki; yeni bir reformdan bahsediyor ki evlere şenlik!  “Tecavüzcü ve yağmacı”  dediği gazetecilerin hiçbirinin bu suçlamalarla ilgisi olmadığı bilinirken ve bizzat kendi bakanının ağzından tescillenirken yüzü kızarmayan Efendi,  özgürlüklere yönelik eleştirilere karşı yeni bir Yargı Paketi hazırlatmış. Osmanlı da oyun çok!

Reform diye sunulan düzenlemede, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin soruşturma ve davalar ile kesinleşmiş cezalar üç yıl süreyle ertelenecekmiş. Yani sıkıysa bir daha yap yasası.  Ayrıca yeni sınırlamalar ve tehditler de içerdiği gibi, yasanın bütün yasaklarını aynen koruyor. Bu haliyle çıkarsa, düşünce açıklama gafletinde bulunmaları nedeniyle gazeteci, aydın, sanatçılar  hakkında açılan soruşturma ve davalar erteleme kapsamı dışında kalacağından, aynen görülmeye devam edecekmiş.
 
Şimdilik ‘Efendi’nin hikayesi burada bitiyormuş gibi görünse de asıl finali 2014’de bekliyoruz inşallah. Olmazsa da, ne diyelim; halklar layık oldukları rejimlerle yönetilirler.

Yurt / 13.06.12