Ekonomik kriz derinleşiyor. Krizin yükü, işçi ve emekçilere yönelik yoğunlaşan saldırılarla ağırlaşıyor. Çalışma ve yaşam koşulları zaten çekilmez hale gelmiş durumda. İşsizlik, artan enflasyon, ağırlaşan çalışma koşulları, yoksulluk ve sefalet, bedava işçilik almış başını gidiyor. Şimdi bu, son süreçte birbiri ardına bağıtlanan Toplu İş Sözleşmeleri ile daha beter biçimde kabullendirilip, mühürlenmeye çalışılıyor.
Sermaye düzeni adına sermeyenin demir yumruğu olan tek adam rejimi, üzerine düşeni tüm arsızlığıyla hayata geçiriyor. Sermaye sınıfı da kriz koşullarını her bakımdan fırsata çeviriyor. İşçi ve emekçilere dönük ardı arkası kesilmeyen bu ekonomik ve sosyal saldırı dalgasında sermayenin en önemli dayanaklarından birini ise sendikal bürokrasi oluşturuyor.
Sendikal bürokrasinin sınıfın içinde, sınıfı sermaye adına kontrol etme konusunda oynadığı uğursuz rol, ekonomik krizin derinleştiği şu günlerde daha da görünür hale gelmiş bulunuyor. Dahası işçi ve emekçilerde giderek artan hoşnutsuzluğu ve tepkiyi frenleyen, olduğu kadarıyla mücadele potansiyelini kötürümleştiren sendikal bürokrasi her icraatında biraz daha teşhir oluyor. İşçi ve emekçilerin bilinç ve örgütlülüğünün zayıflığı, olduğu kadarıyla örgütlülüğünün sendikal zeminde bulunması, sendikal bürokrasinin gerici misyonunun daha ağır sonuçlar doğurmasına neden oluyor. Tüm bu gelişmeler, işçi ve emekçilerin azgın sömürü koşullarına karşı mücadelesinin güçlenmesinin sendikal bürokrasiyi aşma çabası ile birlikte olanaklı olabileceğini gösteriyor.
Sendikal bürokrasinin maskesi
Son dönemin bir dizi somut örneğinin yanı sıra, içinden geçtiğimiz TİS süreçleri ve ortaya saçılan gerçekler sömürüye karşı mücadele ile sendikal bürokrasiyi aşma çabasının sıkı sıkıya ilişkili olduğunu bir kez daha doğruluyor. Sermaye, AKP ve sendikal bürokrasi, ekonomik krizin tüm ağırlığıyla hissedildiği bugünlerde, TİS süreçlerinde sefaleti ve hak gasplarını tüm pervasızlıklarıyla hayata geçiriyorlar. Kamuoyu önünde, sendika ağalarının keskin mücadele açıklamalarıyla oynadıkları ortaoyununun perdeleri kısa sürede kapanıyor. Mızrak çuvala sığmıyor, danışıklı dövüş artık eskisi gibi göz boyayamıyor. Bir mutabakat halinde, birbiri ardına TİS süreçleri sefaletin dipsiz kuyusunu gösteren rakamlarla imzalanıyor.
Yakın dönemde işçilere kölece koşulların reva görüldüğü tekil birçok sözleşmenin yanı sıra, TÜPRAŞ işçisine de YHK darbesiyle, KOÇ’un teklifinin dahi altında bir zam ve 3 yıllık sözleşme dayatıldı. İşçilerin tepkisi sendikal bürokrasi eliyle, koltuk hesapları arasında sönümlendirildi. Son olarak Kamuda 200 bin işçiyi ilgilendiren TİS süreci, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın ikide bir yaptığı “mücadele” açıklamalarının ardından sefalet oranıyla sonuçlandı. Atalay, mikrofonun açık kaldığını fark etmeyerek, “Uzasa işi karıştıracaktık, en azından böyle kapattım” gibi rezil bir açıklama ile “dostlar alışverişte görsün” söylemlerinin boşluğunu bizzat kendisi ifşa etmiş oldu. Duruma tepki gösterenlere, ağababalarından öğrendiği “terör” demagojisi ile yanıt vermesi ise aciz durumunun üzerine tüy dikmekten başka bir şey değildi.
Bu arada milyonlarca memur ve memur emeklisini ilgilendiren TİS süreci gündemde. Masada güya emekçiler adına bulunan Memur-Sen’in kendi talep ettiği sözleşme taslağında dahi sefalet zammı istemesi, durumu trajikomik bir noktaya getirmiş bulunuyor. AKP’nin arka bahçesi olan bu sendika, yürüttüğü danışıklı pazarlıkta “3-5” seviyesinden dahi yukarı çıkmayarak, çıtayı efendilerinin emirlerine göre tutuyor. Tablo bu iken bir de üstüne “mücadele ediyoruz” görüntüsü yaratma çabaları, ancak absürt bir komedi olabilir. Metal TİS süreci yaklaşırken, “sermaye-AKP-sendikal bürokrasi” üçlü şer ittifakının belirlediği kıstaslar, muhtemeldir yine gündemde olacak.
Birleşik mücadele ihtiyacı
TİS süreçlerinde belirlenen kriterler, dayatılan sefalet koşulları yarın asgari ücretin belirlenmesinde de baz alınacak. Bir bütün olarak parça parça yaşanan süreçte ülkedeki tüm işçi ve emekçilere aynı koşullar dayatılacak. Bugünkü haliyle bile çekilemez duruma gelen yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaşacak.
Kıdem tazminatının gaspı kapıda. Yeni Ekonomi Programı vb. ile esnek ve kuralsız çalışma koşullarının ağırlaştırılması, yeni hak gaspları, artan vergiler, işsizlik belası, kısaca topyekûn yıkım saldırıları sırada bekliyor. Sendikal bürokrasi ise çeşitli renk ve tonuyla sermayenin koltuk değnekliğini layıkıyla yerine getirmeyi sürdürüyor.
Evet, “sermaye-AKP-sendikal bürokrasi” bir bütün olarak krizin faturasını işçi ve emekçilere çıkartırken, kölelik zincirlerini kalınlaştırmaya çalışıyor. Bu topyekûn saldırı, işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi ile yanıtlanabilir. Sermayeden haklarımızı koparıp almak, sefalet dayatmalarını parçalamak, saldırıları durdurmak ve sendikal bürokrasiyi yıkıp geçmek için işçi ve emekçilerin tabandan birliğini kurması yakıcı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.