TÜPRAŞ sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu darbesiyle bağıtlandı. Başlangıçta büyük sözlerle dile getirilen tepkinin yerini, sessizlikle normalleştirme/kanıksatma durumu aldı. Normalleştirme, TÜPRAŞ sermayesi tarafından değil, devlet eliyle değil, bizzat “YHK sözleşmesini tanımıyoruz!”, “TÜPRAŞ’ta artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” diyen ama buna uygun davranmayan sendikal anlayış tarafından gerçekleştiriliyor. Merkez yöneticilerinden şube yöneticilerine, rafineri temsilcilerinden iradesini birkaç yöneticiye bırakan işçilere herkes bu anlayışın parçası durumunda.
“Sendikal bürokrasi bir anlayışı temsil etmektedir. Bu anlayış tepeden tabana, kendi ihtiyacını karşılayacak bir işleyişi kurumsallaştırmaktadır. İşyeri temsilcilerinden bir dizi işçiye kadar yayılan bu anlayış ve işleyiş, tabanda iradesizlik, edilgenlik biçiminde kendini göstermekte, çarpık bir bilinç ve kimliksel tahribat yaratmaktadır. Sendikal bürokratik anlayış aşılmadan, işleyişle ilgili yapılacak her ‘ileri’ değişiklik kâğıt üzerinde kalmaya mahkumdur.”*
TÜPRAŞ, sadece çarpıcı bir son örnek. Resmin toplamına, son dönemdeki örgütlenme, direniş, toplu iş sözleşmesi süreçleri üzerinden Petrol-İş Sendikası’na bakmak gerekiyor: Flormar’a, Tüpraş’a, Kale Kayış’a, Gemlik Gübre’ye, Eaton’a, CT Otomotiv’e, Akkim’e, Polilüx’e...
Petrol-İş’teki sendikal bürokrasi, son dönemde benzer süreçlere imza atıyor. İşçiler, farklı nedenlerle sendikalaşma çabası başlatıyorlar veya zaten sendikalı işyerlerinin TİS dönemlerinde hareketlilik yaşanıyor. Ardından patron saldırısı geliyor ve çoğunda bir mücadele süreci başlıyor. Sendika yönetimi ise her seferinde kazanmaya veya sermayeyi canevinden vurmaya değil, “patronları ürkütmeyecek” bir çizgide yol yürünmesini sağlamaya çalışıyor. Tıkanan süreçlerin ardından da işçilerin mücadele kararlılığına veya en azından isteğine-eğilimine rağmen sendika yönetiminin kararı ile mücadele hüsranla noktalanıyor...
“Sınıfın örgütlülüğü, olduğu kadarıyla sendikal alandadır ve sendikalar bürokratların denetimindedir. Sendika bürokratları sendikaları işçi sınıfını denetim altında tutmanın aracı olarak kullanmaktadır. Sendikaların mevcut tablosu aşılmadan sınıf hareketinde güçlü çıkışların zorluğu ortadadır.”*
Önemle vurgulayalım ki bugünün sendikal anlayışı, mevcut bürokratlaşmış zihniyet sınıf mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biridir ve sendikaların hemen hemen hepsi bu durumdadır. Türk Metal’den Birleşik Metal-İş’e, Lastik-İş’ten TEKSİF’e, DİSK Tekstil’den Kristal-İş’e, Genel-İş’ten, Belediye-İş’e sendikaların ezici kısmı bu anlayışın hakimiyetindedir.
“Bir dizi sendika, sendikal hareketin yaşadığı tıkanıklığı ve baraj sorununu aşmak için çeşitli arayışlar içindedir. Temel perspektifleri üye sayılarını arttırmaktır. Yaşanan tıkanıklığa bir çözüm olarak, ‘diyalog ve iş barışı’nı esas alan uluslararası federasyonlar ile ilişkilerini de son yıllarda güçlendirmiş durumdalar.
(...)
Uzun bir dönemdir devletin ve sermayenin sendikal alana dönük saldırıları artmış, her renkten sendikalar bu saldırılara boyun eğme yolunu tutmuştur. Son yıllarda sendikal harekette eylemsel süreçler açısından ciddi bir durağanlık yaşanmaktadır.”*
Sınıf hareketinin bugünkü tablosu, işçilerin verili bilinci sendikal anlayışın geldiği durumun bir nedenidir elbette. Ama işçilerin mücadele bilinç ve düzeyinin, dolayısıyla sınıf hareketinin tablosunun değişmemesinin başlıca nedenlerinden biri de sendikal anlayıştır. Sendikal anlayışın tablosunun sadece sendikalı işçiyi, bir sektörde yaşanan süreçlerin sadece o sektörü etkilemediğini de ifade etmek gerekiyor.
“İşçi sınıfı halen sermaye, devlet, düzen siyaseti ve sendika bürokrasisinin çok yönlü ama birleşik kuşatması altındadır. Bu dörtlü güç odağının konumları ve rolleri farklı, fakat amaçları aynıdır: Kurulu düzen için tehlikeli olabilecek biricik toplumsal güç olarak işçi sınıfını sürekli biçimde denetim altında tutmak. Sendika bürokrasisi bu açıdan özellikle tehlikeli ve tahrip edicidir. Zira rolünü bizzat sınıf hareketi bünyesinde, onun adına hareket ediyormuş gibi görünerek, yani sinsi bir biçimde oynamaktadır.”**
Girişte de belirttiğimiz üzere icazetçi-bürokratik sendikal anlayış, kendi başına birkaç yöneticinin yarattığı bir sorun değil. Bu anlayış tepeden tabana kadar tüm sendikal yapıya sirayet etmiş bir durumda. Tam da bundan kaynaklı aşılamıyor. Yoksa sendikaların üzerine çöreklenmiş birkaç kişinin aşılması çok zor olmazdı.
Başta öncüler olmak üzere her bir işçinin en başta kendi bilicinde kökleşmiş bu anlayışı aşması, yanı başındaki sınıf kardeşiyle örgütlü hareket etmesi lazım. Sorunlarını tartışan, mücadele hattını belirleyen, inisiyatif alanlarını aktif işleten, taban örgütlülüğü ile söz-yetki-kararına sahip çıkan, fiili-meşru mücadele bilincini kuşanan işçilerin olduğu bir fabrikada, havzada, sendikada hangi bürokratlaşmış, ağalaşmış birkaç yöneticinin atı cirit atabilir ki?
*TKİP VI. Kongre Belgeleri... Sendikalar ve sendikal bürokrasi (www.tkip.org)
**TKİP VI. Kongresi: Sınıfa karşı sınıf! (www.tkip.org)