“Kapitalist-emperyalist dünya düzeni halen bütünsel bir kriz içindedir. Kriz çok boyutludur; toplumsal yaşamın ve uluslararası ilişkilerin tüm alanlarını kapsamaktadır. Kriz koşullarının da özel etkisiyle sisteme karakterini veren başlıca çelişmeler günden güne keskinleşmektedir.” (TKİP V. Kongresi, Aralık 2015, www.tkip.org)
Kapitalist-emperyalizmin çoklu krizlerinin derinleştiği, buna bağlı olarak sistemi karakterize eden çelişkilerin daha da belirginleştiği bir yılı geride bırakıyoruz. Ekonomik-mali krizin dolaysız olarak keskinleştirdiği emek-sermaye çelişkisi, hegemonya mücadelesi zemininde kızışan emperyalistler arası çelişki ve buna eşlik eden emperyalistler ile ezilen halklar arasındaki çelişkiler bütün bir yıla rengini veren olaylar dizininin arka planını oluşturdu.
Yoğunlaşan emek sömürüsü küresel ölçekte ciddi yıkımlar yaratırken, Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye’yi çevreleyen bölge emperyalistler arası hegemonya mücadelesinin ön cephesi olarak yıl boyunca önemli gelişmelere sahne oldu.
Ortadoğu
2023 yılının Ekim ayında siyonist işgale karşı gerçekleştirilen Aksa Tufanı çıkışı ve ardından İsrail’in startını verdiği soykırım saldırıları, Filistin sorununu bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine taşıdı. Batılı emperyalistlerin açık desteğini arkasına alan İsrail, Filistin halkına dönük saldırılarını 2024 yılı boyunca kapsamını genişleterek sürdürdü. Bu soykırım savaşı Lübnan’a taşınarak, başta İran olmak üzere Filistin davasına destek veren diğer ülkeler sistematik taciz ve saldırıların hedefi haline getirilerek, bölgesel savaş riskine kapılar sonuna kadar açıldı.
Tüm bu süreç boyunca ABD’nin başını çektiği emperyalist güçler, bir yandan İsrail savaş makinesini sahaya sürerek, öte yandan Türkiye gibi işbirlikçi devletleri kullanarak Ortadoğu’yu bir kez daha emperyalist savaş ve saldırganlığın ön cephesi haline getirdiler. Ortadoğu’yu kendi hesaplarına göre dizayn etmek için bölge ülkelerine kapsamlı müdahalelerde bulundular. Filistin’de işgal ve soykırım derinleştirildi. Lübnan Hizbullah’ına önemli darbeler indirildi. Sistematik olarak Suriye ve Yemen’de direniş odaklarını hedef alan hava saldırıları gerçekleştirildi. İran ile İsrail arasındaki gerilim karşılıklı çatışmalar üzerinden tırmandırıldı vb... Ortadoğu’yu ABD ve İsrail’in hedefleri üzerinden biçimlendirmeyi amaçlayan bu kapsamlı saldırı sürecinin son halkasını ise, Rusya ve İran’ın denklem dışı kalmasıyla birlikte Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi tamamladı. Özetle, batılı emperyalist koalisyon 2024 yılı boyunca bölgedeki ABD-İsrail karşıtı güçlere ve Filistin davasında kritik rol oynayan “direniş ekseni”ne etkili darbeler indirdi. Ortadoğu’daki dengeleri değiştirecek kapsamda bir dizi müdahalenin altına imza attı.
Bütün bu süreç boyunca AKP-MHP iktidarı, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki egemenliğini güçlendirmeyi hedefleyen, İsrail’in varlığını ve çıkarlarını ebediyen güvencelemeyi esas alan, başta Filistin olmak üzere bölgedeki direniş odaklarını ezmeyi amaçlayan bu kapsamlı ve çok yönlü saldırganlığın taşeronluğunu yaptı.
Suriye
Suriye’de Rusya ve İran’ın desteği ile ayakta kalmayı başarabilen Esad yönetiminin, bu güçlerin denklem dışı kalmasıyla birlikte günler içerisinde devrilmesi ülkede yeni ve belirsizliklerle örülü bir dönemin kapılarını araladı. Böylece 13 yıllık iç savaşın ardından İsrail ve Türk devleti şahsında ABD emperyalizminin “iki yakası” bir araya gelmiş oldu. Ancak düğme iliğe o kadar kolay geçecek mi henüz belli değil. Zira, Suriye’de çözülmeyi bekleyen bir dizi düğüm yerli yerinde duruyor ve bu düğümler üzerinden iki Amerikancı rejimin kendi politika ve çıkarlarını bağdaştırması belli zorluklar içeriyor.
Belli olan ise, Suriye’de uygulamaya sokulan projenin ABD-İsrail ikilisinin Ortadoğu politikası olduğudur. Erdoğan yönetimi başından beri bu projenin taşeronluğunu yapmaktadır. Şu anda ABD emperyalizmi adına Suriye’yi yönetmeye hazırlanan cihatçı çetelerin, iç savaşın başından beri eğitilip donatılmasından sahaya sürülmesine kadar uzanan hizmetler bütünüdür söz konusu olan. Bunun mükafatını bekleyen AKP-MHP iktidarının ajandasında, Kürt halkının kazanımlarının ortadan kaldırılması, yeni kurulacak yönetimde kendisine alan açılması, ülke ekonomisinin yağmasından pay verilmesi vb. yer alıyor. Özetle, Erdoğan yönetimi Suriye’nin yeniden inşası sürecinde siyasi ve iktisadi nüfuzunu güçlendirmeyi hesap ediyor. İktidar medyasından servis edilen haberler ve öne çıkarılan diplomatik girişimler (ekonomi, ulaştırma, altyapı, enerji vb. bakanlık bürokratlarının ziyaret hazırlıkları), Türkiye’deki sermaye gruplarının Suriye sınırında ellerini ovalayarak beklediğini gösteriyor. Filistin konusunda iktidarın iğrenç ikiyüzlü tutumunun kürsülüğünü yapan yandaş medya, Gazze’de devam eden soykırım konusunda ise sesini kısmış bulunuyor.
Gelinen aşamada Suriye ve Rojava kurtlar sofrasına dönüşmüş durumda. Başta İsrail, Türk sermaye devleti, SMO, HTŞ, IŞİD vb. her türden cihatçı çete olmak üzere irili ufaklı tüm kurtların tasmalarını ABD elinde tutuyor. Öte yandan, kurulacak yeni yönetimin şekillendirilmesinden ekonomik altyapının inşasına değin, ülkede söz sahibi olmak ve parsadan pay kapmak isteyen iki Amerikancı güç, Siyonistler ve Erdoğan yönetimi ise kurtlar sofrasının öne çıkan iki aktörü konumunda. Siyonist İsrail savaş makinesini sahaya sürerek kendisini dayatırken, Erdoğan yönetimi sahada tetikçilerini kullanarak, vitrinde ise diplomasi trafiği ile günün sonunda kurulacak masaya ağırlığını koymaya hazırlanıyor.
Bu bağlamda, Ortadoğu’daki sorunları ABD lehine çözmüş bir başkan olarak göreve başlamaya hazırlanan Donald Trump’ın, geçtiğimiz günlerde Erdoğan üzerinden yaptığı açıklamalar ilk etapta iktidar cephesinde sevinçle karşılandı. Suriye’de ABD ve İsrail’e sundukları hizmetlerin nihayet karşılığının alınacağı beklentisiyle, Trump’ın Erdoğan güzellemeleri “fetihçi” propaganda eşliğinde topluma servis edildi. Fakat bu durum giderek yerini temkinli “değerlendirmelere” bıraktı. Zira Trump’ın açıklamaları, iyi süslenmiş fakat içerisinde AKP-MHP iktidarının boğazına takılacak kılçıkların olduğu bir hediye paketini andırıyordu. Erdoğan’ın sırtını sıvazlayarak bir nebze rahatlatan Trump, öte yandan “dostane olmayan bir şekilde” Suriye’ye çökmesinin sonuçları olacağını da hatırlatıyordu. Günlerdir “fetih” destanları yazan iktidar medyasında yüzlerin tekrar düşmesi, bu mesajı aldıklarını gösteriyor. Trump’ın Suriye üzerinden Erdoğan’ın kucağına ne bırakacağı ise belirsizliğini koruyor.
Suriye’nin geleceği konusunda ortaya çıkan bu belirsizliklerle örülü tablo, Rojava’nın geleceği açısından da ciddi sorun ve sonuçlar yaratmış durumda. Zira, Suriye’de Kürt halkının elde ettiği bir dizi kazanım, aynı kurtlar sofrasının temel pazarlık konularından birisi. Ve masanın etrafında oturan emperyalistler ve bölgesel işbirlikçileri için Kürt halkının kazanımlarının pek bir anlam ifade etmeyeceği, esas olanın kendi hesap ve çıkarları olacağı açık. Dolayısıyla, bu güçlere dayanarak Kürt halkının Rojava’da elde ettiği kazanımların nihai olarak korunması mümkün değil. Zira, başta mazlum Kürt halkı olmak üzere ezilen ve sömürülen halkların ulusal ve demokratik haklarının inkar edilerek sistematik olarak saldırı altında tutulmasının arka planında bu aynı emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri yer alıyor.
Türkiye
İşçi sınıfı ve emekçiler 2024 yılını ağırlaşan sosyal ve iktisadi yıkım, artan baskı ve zorbalık koşullarında karşıladılar. Ekonomik-mali kriz hafiflemek bir yana, emekçilerin yaşamına yıl boyunca yeni faturalar üzerinden yansımaya devam etti.
Açlık sınırında ücretlerle yaşam savaşı veren emekçilerin alım gücü sonu gelmeyen zam furyasıyla daha da aşağı çekildi. Kapitalistlere bin bir yolla teşvikler sunan iktidar, artan vergi yükünü ise bir kez daha işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarına yükledi. IMF’siz IMF programı üzerinden sömürü katmerleştirildi, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları günbegün ağırlaştırıldı. Bu kapsamlı saldırılar yoksulluğun kitleselleşmesine, sosyal bunalımın toplumun geniş kesimlerini pençesine almasına yol açtı.
Ekonomik-mali krizin her geçen gün ağırlaşan faturası, cehennem koşullarında yaşam savaşı veren işçi sınıfı ve emekçiler arasında hoşnutsuzluğu büyütmeye devam etti. Bu olgunun önemli verilerinden birisi, 2024 Mart’ında gerçekleştirilen yerel seçimlerde AKP-MHP iktidar bloğunun yaşadığı hezimet oldu. Düzen muhalefetinin tüm basiretsizliğine rağmen bir dizi önemli belediyeyi alması ve AKP’nin ikinci parti konumuna düşmesiyle sonuçlanan yerel seçimler, kitlelerde biriken hoşnutsuzluğun boyutlarını ortaya koydu.
***
Yıl boyunca arkası kesilmeyen iktisadi-sosyal saldırılara gerici-faşist rejimin artan baskı ve zorbalığı eşlik etti. Toplumsal mücadele güçleri sistematik saldırıların hedefi oldu. İşçilerin grevleri yasaklandı, emekçilerin hak arama eylemleri polis-jandarma postallarıyla ezilmek istendi.
Yerel seçimlerde hezimete uğrayan Erdoğan yönetimi, siyaset arenasında ise ikili bir süreç işletti. Bir yandan düzen muhalefetini ve Kürt siyasi hareketini oyalamak, paralize etmek ve bu yolla zaman kazanmak için “yumuşama”, “normalleşme”, “yeni çözüm süreci” vb. safsataları gündeme getirdi. Öte yandan bu aynı güçleri hedef alan saldırıları devreye soktu. DEM Parti’li ve kimi CHP’li belediyelere kayyım atadı, belediye başkanlarını tutukladı. Kitlesel gözaltı ve tutuklama terörü sözde “yumuşama” döneminde adeta zirve yaptı.
İçeride ve dışarıda açmazları derinleşen Erdoğan yönetimi için, 2024 yılı sonunda Suriye’de yaşanan gelişmeler “Allah’ın yeni bir lütfu” oldu. Zira, çok yönlü kriz koşulları ve emekçilerin artan tepkisi rejimin toplumsal desteğinin erimesine yol açmıştı. Cihatçı çetelerden oluşan koalisyonun AKP-MHP iktidar bloğunun açık desteği ile Esad rejimini devirmesi ve fetihçi propaganda eşliğinde Erdoğan’ın “Suriye’nin yeni efendisi” ilan edilmesi ise gerici-faşist iktidara nefes alıp verebileceği yeni manevra alanları açtı. Suriye’den esen rüzgarla yelkenlerini dolduran iktidar, ilk elden siyasal İslamcı akımları ve temsil ettiği toplumsal kesimleri kendi etrafında mobilize etme işine girişti. Bu açıdan kısa vadede önemli sonuçlar elde edebilmesinin imkanları düne göre çok daha fazla artmış bulunuyor.
Tümüyle başka bir deneyim olsa da, Kürt halkının Güney Kürdistan ve Rojava’da elde ettiği kazanımların o dönem Kürt hareketi üzerinde yarattığı sonuçlara bakmak, bugün yaşananların siyasal gericiliğin denetimindeki toplumsal kesimler üzerinde yaratacağı etkileri anlamak ve AKP’nin bunun üzerinden yaptığı kirli-karanlık hesapları görebilmek açısından öğretici olacaktır. Kürt halkının önce Güney Kürdistan’da ardından Rojava’da elde ettiği kazanımlar Türkiye Kürdistan’ında ve bölgesel ölçekte Kürt ulusal mücadelesi üzerinde olumlu etkiler yaratmış, Kürt halkına ve hareketine büyük bir moral güç kazandırmıştı. Bugün Suriye’de AKP bağlantılı cihatçı çetelerin iktidar gücü haline gelmesinin Türkiye’de dinci gericiliğin ve ırkçı-şovenizmin etkisi altında bulunan azımsanamayacak bir toplumsal kesim üzerinde benzeri bir etki yaratacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. Erdoğan yönetimi bu etkiyi kullanarak iktidarını tahkim etmeye, toplumsal tabanını güçlendirmeye, bu yolla ömrünü uzatmaya odaklanmış bulunuyor.
Gerici-faşist rejim adına bu aynı sürecin diğer boyutunu ise, milliyetçi-şoven söylemler ve dinci gerici propagandalar eşliğinde emekçilerin önemli bir kesimini “fetih” arabasının arkasına takıp sersemleterek, geri kalanı üzerinde baskı ve zorbalığı tırmandırarak, sosyal yıkım programını “pürüzsüzce” hayata geçirmek oluşturuyor.
Özetle, Erdoğan yönetimi Suriye’de yaşanan gelişmeleri bir yandan zayıflayan toplumsal desteğini güçlendirmek, öte yandan sosyal-iktisadi saldırıları sorunsuzca hayata geçirmek için tepe tepe kullanıyor ve kullanmaya devam edecektir. Tıpkı Netanyahu’nun İsrail’de yaptığı gibi...
Zorlu bir mücadele yılına girerken…
Görüldüğü üzere, işçi sınıfı ve emekçiler zorlu bir mücadele yılına girmeye hazırlanıyorlar. Zira hem Türkiye’de hem de bölgesel ve küresel ölçekte çok yönlü krizlerin ve çelişkilerin üst üste bindiği bir dönemden geçiyoruz. Kriz koşullarının başta sömürü, baskı ve savaş olmak üzere, bir dizi toplumsal ve siyasal sorunu önümüzdeki yıl daha da katmerleştireceği ise açık.
Öte yandan, çoklu krizler ve keskinleşen çelişkiler dünyada ve Türkiye’de toplumların fay hatları üzerinde büyük enerjiler biriktiriyor. Yeni ve sarsıcı kırılmaların nesnel koşullarını olgunlaştırıyor, yeni dönem sınıf ve kitle hareketlerini alttan alta mayalıyor. Tam da bu noktada, devrimci ve ilerici güçler günün boğucu ve zorlu koşulları karşısında soluğunu tutarak önümüzdeki mücadele yılına/yıllarına bu bilimsel öngörü ve perspektifle hazırlanmalıdır. İşçi sınıfını ve emekçileri tarihsel gelişimin “beklenmedik sürprizlerine” hazırlamaya odaklanmalıdır.