2. Dünya savaşının son günlerinde, Berlin’e doğru ilerlemekte olan Kızıl Ordu Birlikleri, dünyanın o güne kadar üretilmiş “en büyük” tankı ile karşılaşır. Birkaç katlı bir bina yüksekliğindeki bu tank şaşırtıcı bir şekilde geri çekilen Nazi ordusu tarafından imha edilmemiştir.
Porsche’nin dizel motorları ile donatılmış, korkunç bir ateş gücüne sahip, o büyüklükteki bir tankın herkesi etkileyebileceğini düşünebilirsiniz. Ancak Sovyet mühendisleri yaptıkları kısa bir incelemenin ardından tankın “gereksiz” olduğuna karar verir.
En gözde Nazi mühendislerinin yıllar süren emeği ile üretilen, o günkü son teknoloji ile dökülen, kaynaklanan-montajlanan o muhteşem makine Sovyet mühendislerinin gözünde “gereksizdir”. Durup tekrar düşünmezler bile. T-34 tanklarına binip Berlin’e ilerlemeye devam ederler.
T-34’lerin üzerindeki kaynak cürufları temizlenmemiştir. Çünkü “gereksizdir”. Sovyet mühendisleri zekidir. T-34 tankları revize edilmiş traktör motorlarına sahiptir. Böylece savaş süresince traktör fabrikaları kolayca tank fabrikalarına dönüştürülebilir ve Kızıl Ordu askerlerinin büyük kısmı traktörlerin nasıl tamir edileceğini bilir.
Nazi mühendisleri de zekidir. T-34’lere göre birçok açıdan daha gelişmiş olan panzer ve tiger tankları için kullanma kılavuzu yazarlar. (Teyide muhtaç bir bilgi olarak bu bir makine için yazılmış ilk kullanma kılavuzu olabilir.) Askerlerin boş zamanında incelemeleri için sayfa kenarlarına kadın figürleri bile koyarlar. Zekidirler ama bu pek işe yaramaz. Porsche’nin karmaşık dizel motorlarını tamir etmek oldukça zordur. Kimi kaynaklar T-34’lerin vurduğundan daha fazla panzer tankının, bozulduğu ve tamir edilemediği için Nazi askerleri tarafından yakılarak imha edildiğini söyler. Biraz abartılmış olabilir ama çabuk tutuştukları bir gerçektir. Bu Sovyet mühendislerinin gözünden kaçmaz.
Bu ilerleyiş sırasında Kızıl Ordu zırhlı uçak gemileri ve füzeler ele geçirirler. Uçak gemisini kullanmak Kızıl Ordu için gereksizdir. Ancak batırmayı öğrenmenin gerekli olabileceğine karar verirler. Ve bu gemi oldukça iyi bir hedef tahtasıdır. Savaş uçakları tarafından bombardımana tutulan söz konusu geminin nasıl batırılacağı öğrenilmiş olur.
Füzeler “gereklidir”. Ancak bir yeri vurmak için değil, revize edilerek Yuri Gararin’i uzaya göndermek için kullanılır. O sıralarda İngilizler Volksvagen fabrikalarına çökmekle meşgullerdir.
Hitler Almanya’sına savaş öncesinde-sırasında Avrupa’dan, Amerika’dan akan kredilerin de etkisiyle Nazi mühendislerine devasa ödenekler verilir. Onlarda karşılığında oldukça gelişmiş savaş makinalarının üretimine katılırlar. Kendi dar uzmanlık alanlarında oldukça etkin olan bu mühendisler; demir-karbonun, carnot çevriminin, Reynolds sayısının dışına çıkınca parkta balonuyla yürüyen bir çocuktan farksızdırlar.
Kolayca dünyadaki tüm kötülüklerin kaynağının Yahudiler olduğuna, aryen ırkın kuracağı imparatorluğun tüm dünyayı kurtarabileceğine inanabilirler. Bunun daha güvenli ve kazançlı olduğunu düşünmüşlerdir belki. Direktiflerle çalışır, direktiflerle yaşarlar. Birbirinin aynı hayatlarını tatminin etmek kolaydır. “Gereksiz” diyemezler çünkü buna karar verecek onlar değildir. Bu yüzden “en büyük deyince” gözleri parlar ve belki çocuk gibi tekrar bile ederler “en büyük”.
Bugün yaşasalardı muhtemelen bu yoksulluğun içinde bizlere yol, gemi, SİHA falan överlerdi. Belki de işsizliğin mühendislerin kuracağı fabrikalarla çözüleceğini iddia ederlerdi. Her zaman güçlünün yanında durma huyları sebebiyle, bu seferde İsrail’i filan desteklerlerdi.
Sovyet mühendislerinin oldukça farklı olduğu söylenebilir. Sovyet mühendisleri insanlık tarihinin ve o tarihteki yerlerinin bilincindedirler. Dünyaları evleri ve atölyelerinden ibaret değildir. Her gün kendini yeniden üreten yaşamın nasıl var edildiğini bilirler. Yaşamın ve savaşın içindedirler. Bu bilinç onlara seçme, vazgeçme ve karar verme özgürlüğü getirir. Alplerden gelen soyluların değil, Volgalardan gelen çobanların safını tutarlar. Ancak bir avuç soylunun değil, tüm toplumun çıkarını gözeten özgür zihinler direktif almadan “gereksiz” diyebilirler.
Hatta içlerinden birisi dahil edildiği tank projesini uygun bulmaz. Prototipini geliştirir ve tren yolculuğunu reddederek tankıyla Moskova’ya girer. Testlerden geçerek seri üretime alınan bu tank, Sovyet ordusunun varı-yoğu T-34’tür. Bir süre koğuştaki arkadaşlarımla birlikte bu mühendisin adını hatırlamaya çalıştık. Sonrasında internetsizliğin ve 4 duvarın bize verdiği yetkiye dayanarak ona yeni bir isim koyduk. “Moskova’ya tankla giren mühendis”*.
İsimlerini hatırlamadık diye kırılacaklarını sanman. Porsche olmak için değil, tarihin tekerleğini ileri çevirmek için çalışmışlardı neticede. Üretimin içinde eğitim görmüşlerdi. Onlara formül ezberlemek değil, problem çözmek öğretilmişti. Bu sayede panzer tanklarının kolay alev aldığını fark eder etmez dönüp molotof hazırlamaya giriştiler. Neticede tüm Sovyet halkları gibi Bolşevik Parti çelikliğinde birleşerek Nazi savaş makinasını alt ettiler.
Evet, sonrasında Sovyetler de yıkıldı. Bunu günümüz dünyasında 2 milyar insanın temiz suya ve yeterli gıdaya ulaşamamasından da anlıyoruz. Peki bugünkü yaşamı, bu mühendislik yaklaşımlarından hangisi ile ele alacağız? Toplumun tümü gibi mühendisleri de saran işsizliğe, yoksulluğa ne diyeceğiz? Dışarıda ağaçlar kesilir, evler yıkılır, madenler çökerken ne yapacağız? Mühendisler işçileşerek, tarihin en ileri sınıfının saflarına katılırken patronların mı, sınıfımızın mı yanında yer alacağız? Toplumun mu, bir avuç azınlığın mı çıkarlarını savunacağız? Sözün hala bir hükmü olduğunu varsayarak ben kendi payıma cevabımı vereyim.
“Sovyetler, Sovyetler ufukta…”
(Yazıda “Moskova’ya tankla giren” olarak adlandırılan mühendis Mikhail Koshkin’dir.)
Rohat Aliş Ayas
Söke T Tipi Kapalı Cezaevi A-2 koşuğu
Söke/Aydın