Suriye’nin bir İsrail F16 savaş uçağını düşürmesinin ardından bölgede gerilimi tırmandıran gelişmeler hızlandı. Bu arada ABD ile İsrail daha saldırgan söylem ve icraatlara yöneldi. İsrail hem Gazze’yi bombalıyor hem Suriye hava sahasını ihlal etme girişimlerini sürdürüyorken, Rakka’da bulunan işgalci ABD askerleri de Suriye ordusuna destek veren güçlere saldırdı. İşgal hareketini sürdüren Türk devleti ise Efrîn’i kuşatmaktan söz etmeye başladı. Bu gelişmeler yaşanırken PYD ile anlaşan Beşar Esad yönetimine bağlı ağır silahlarla donanmış güçler Efrîn’e giriş yaparak AKP iktidarının açmazını daha da derinleştirdi.
Sahada çatışmalar devam ederken, diplomatik alanda gerilimi tırmandıran çıkışlarda da bir artış var. En sert tehditlerin Tel Aviv’le Ankara’dan yükselmesi dikkat çekiyor. Bu iki işgalci gücün etrafa tehditler savurması bir özgüvenin yansımasından çok, işgalci heveslerin yarattığı açmazlarının derinleşmesinden kaynaklanıyor. Elbette her iki rejim de işgalci/yayılmacı emellerini sürdürüyor. Bununla birlikte her ikisi de Suriye savaşında hezimete uğrayan tarafta yer alıyor. Tetikçileri kullanarak hedeflerine ulaşamayan işgalci güçler, kendileri savaşın içine girmek zorunda kaldılar. Hal böyleyken ve yayılmacılığın onlara kazanım sağlayacağına dair veri bulunmazken her ikisi için de bataklığa saplanma riski günden güne artıyor.
***
Rojava konusunda Washington’daki efendileriyle gerilim yaşayan AKP iktidarı Suriye konusunda tutum değiştirmiş gibi görünse de yayılmacı emellerinde bir değişiklik söz konusu değil. Zira burjuvaziyi temsil eden iktidarların yayılmacılığı kişilerin eğiliminden çok, kapitalizmin yapısal ilişkilerinden kaynaklanıyor. Egemen olduğu ülkede emekçileri sömürmekle yetinmek istemeyen burjuvazi, diğer ülkeleri işgal ederek yağma düzenini sınır ötesine taşımak ister. Türk sermaye devletinin yapmaya çalıştığı da özünde bundan ibarettir.
Bu arada bilindiği üzere cihatçı teröre destek veren İsrail Filistin, Lübnan, Suriye eksenli direniş hareketlerinin tasfiye edilmesine umut bağlamıştı. Oysa sonuç tersi oldu. Siyonist işgale karşı direniş güçlenirken, İsrail ordusunun istediği yeri istediği zaman bombalayabildiği dönem de kapandı. Açmazı derinleşen siyonist rejim, İran üzerinden geliştirdiği tehdidin dozunu arttırarak batılı emperyalistlerin desteğini almaya çalışıyor. Bu çağrılara ABD dışında itibar eden olmadığı gibi, Trump yönetiminin İsrail için savaşa girmeye hazır olduğunu gösteren somut bir veri de görünmüyor.
İçeride yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanmış olan Netanyahu hükümetinin -tıpkı AKP gibi- ırkçılığı/şovenizmi körüklemesi tesadüf değil. Bu politika içeride işe yarasa bile, siyonist rejimin açmazlarını ortadan kaldıracak herhangi bir gelişmenin belirtisi görünmüyor. ABD ile Körfez şeyhlerinin desteğiyle savaş başlatma macerasına girişmesi ise İsrail için bir intihar eylemine dönüşebilir. Kuşkusuz ki olası bir savaşın tüm bölgeyi kapsaması, hatta bir dünya savaşına dönüşmesi de ihtimal dahilindedir. Bundan dolayı İsrail saldırganlığı ABD ile Körfez şeyhleri dışında destekçi bulamıyor. “Direniş ekseni”nin güçlenmesini engelleme gücünden yoksun olan siyonist rejim saldırganlık ve savaş kışkırtıcılığını sürdürecektir.
***
Öte yandan Rakka’da Suriye güçlerine saldıran ABD, Fırat’ın doğusunu işgal altında tutma hesapları yapıyor. Ancak buna muvaffak olup olmayacağı belli değil. Ortadoğu’da güç kaybetmesine rağmen halen bölge halkları için en büyük tehdidi oluşturan ABD emperyalizmi, Suriye’ye karşı savaşın bitmesini engellemek için elinden geleni yapıyor. Rojava’ya binlerce asker konuşlandırsa da bu bölgenin geleceği halen farklı olasılıklara açıktır.
Savaş bütçesinden Rojava’ya 550 milyon dolar ayırması, ABD’nin bu bölgeye verdiği öneme işaret ediyor. Türkiye gibi işbirlikçi bir devleti Rojava için rahatsız eden ABD, belli ki Fırat’ın doğusunu işgal altında tutmaya çok önem veriyor. Bu bölgenin zengin enerji kaynaklarını ele geçirmenin yanı sıra, Suriye ile Irak arasına bir kama sokma hedefine ulaşabilmek için de Rojava’yı işgal altında tutması gerekiyor. Amerikan işgaline karşı direnişten söz edilmeye başlandığı bir dönemde, hedefine ulaşsa da ABD’nin bu işgali uzun süreli kılması olası görünmüyor.
Bu bağlamda ABD’nin Kürt hareketiyle ilişkilerinin seyri de önemli bir faktördür. Efrîn’de ABD tarafından yüzüstü bırakılan PYD’nin Rusya-Suriye eksenine yakınlaşması, Rojava’daki süreci de etkilemeye aday görünüyor. ABD’nin belli bir süre için Ankara’daki işbirlikçilerini teskin etmesinin Kürt hareketinin dikkatinden kaçması mümkün değil. Halihazırda ABD’nin Rojava’daki varlığı PYD’ye dayansa da bu bölgede koşulların değişmeyeceğinin bir garantisi yok. Bu da ABD işgalinin kalıcılaşmasını zorlaştıran etkenlerden biridir.
Rusya ile doğrudan bir savaşa girme kararı almadığı sürece ABD’nin Suriye topraklarında uzun süre kalmasının koşulları bulunmuyor. Buna rağmen Suriye’ye karşı savaşın bitmesini engelleyen ABD, Rojava’yı da bir çatışma ortamına sürükleyebilir.
***
Bölgesel çıkarları gereği Suriye’ye karşı savaşın bitirilmesi için çaba harcayan Rusya, tarafları uyararak çatışmaları derinleştirmekten kaçınmaya çağırıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ABD’yi Suriye’de ateşle oynamama konusunda uyarması, gerilimin artmakta olduğuna işaret ediyor. Kürt hareketini de ABD’nin provokatif saldırılarına alet olmaması için uyaran Lavrov, Türkiye’ye ise, Suriye yönetimiyle diyaloga geçme çağrısı yaptı.
Bütün taraflarla ilişki kuran Rusya’nın pragmatist politikasının Suriye’de kayda değer başarılar sağladığı görülüyor. Elbette henüz yolun sonuna gelinmiş değil. Yani çatışmaların farklı bir boyuta sıçrama riski ortadan kalkmış bulunmuyor.
***
Suriye’ye destek veren İran’ın hem İsrail saldırganlığına hem Efrîn işgal girişimine karşı net bir tutum sergilediği görülüyor. Türk ordusunun Suriye topraklarından çekilmesi yönünde çağrıda bulunan İran, İsrail’i de sert ifadelerle uyarıyor. İran’ın Kürt hareketleriyle kurduğu ilişkiler, AKP iktidarının “Kürt karşıtı cephe” oluşturma heveslerini kursağında bırakıyor.
Görünen o ki hem Güney Kürdistan’da hem Rojava’da Kürtlerle ilişki kuran İran, Kürt hareketleriyle çatışmaktan çok belli çıkarlar etrafında uzlaşmaya çalışıyor. Bu politika hem Türkiye’yi hem İsrail’i rahatsız ediyor. Zira AKP iktidarı işbirlikçisi olmayan Kürt hareketlerine azgınca saldırırken, İsrail de Kürt hareketini kendi gerici çıkarları için kullanmaya çalışıyor. İran’ın politikası ise her iki devletin işini zorlaştırıyor.
***
Halen farklı cephelerde savaşan Esad yönetimi ile destekçileri, Suriye topraklarını cihatçı teröristlerden ve işgalcilerden kurtarmaya kararlı olduklarını ilan ediyorlar. Suriye topraklarını işgalden kurtarma söylemi, işgalci konumda olan ABD ile Türkiye’yi hedef alıyor. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el Mikdad’ın, hava sahalarını ihlal eden İsrail, ABD, Türkiye uçaklarının hedef alınacağını ilan etmesi, Esad yönetiminin bu üç devlet tarafından yapılacak olası saldırılara karşılık verebileceği mesajını veriyor. İsrail F16’sının düşürülmesi, mesajın temelden yoksun olmadığına işaret ediyor.
***
Görüldüğü üzere tablo hem karmaşık hem farklı olasılıklara açıktır. Suriye başta olmak üzere bölge halklarının faturasını ödediği bu vahim tablo kapitalist emperyalist sistemin ürünüdür. Kriz ve hegemonya çatışmaları üreten bu sistem halklara savaş, yıkım ve ölümden başka bir şey sunmuyor. Kapitalizm var olduğu sürece bu felaketlerin bitmesi de olası değil. Bundan dolayı bölgede işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların her tür işgale karşı çıkmaktan, kapitalizme, emperyalizme ve gericiliğe karşı birleşik direnişi yükseltmekten başka bir seçeneği bulunmuyor.