Suriye’de denklem değişirken…

Ortadoğu halkları emperyalistlerin kıskacında

Ortadoğu halkları kaderlerini emperyalistlerin eline terk etmemelidirler. Tersine, kendilerine yıllardır büyük acılar yaşatan, ülkeleri yakıp yıkarak kaosa sürükleyen, etnik ve mezhepsel çatışmaları kaşıyarak savaşlar tertipleyen, toplamında dünyayı yeni küresel savaşların eşiğine getiren emperyalist haydutlara karşı devrimci direnişi ve mücadeleyi büyütmelidirler. Bunun dışındaki her arayış, kapitalist-emperyalist dünyanın çıkmaz sokaklarında yeni yıkım ve acılarla baş başa kalmakla sonuçlanacaktır. Suriye örneğinde olduğu gibi…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 09 Aralık 2024
  • 07:28

Suriye’de, iç savaş sürecinde oluşan eğreti dengeleri sarsan gelişmeler yaşanıyor. ABD emperyalizmi ve Siyonist İsrail eliyle bir süredir tırmandırılan çatışma ve savaşlar Filistin’de, Lübnan’da ve Suriye’de yıkıcı sonuçlar yaratırken, bütünüyle Ortadoğu halklarını etkileyecek gelişmelerin de önü sonuna kadar açılmış bulunuyor.

Suriye’de denklemler değişirken…

Suriye’deki geçici statükoları günler içerisinde altüst eden olaylar dizisi bu gerçeğin son örneği oldu. 2011 yılında bizzat emperyalistler eliyle zemini hazırlanan, Siyonist İsrail ve Türk sermaye devleti gibi işbirlikçi güçler tarafından sürekli körüklenen iç savaş, Suriye’yi cehennem koşullarının içerisine sürüklemişti. Rusya’nın kendi çıkarları üzerinden denkleme dahil olması ve İran’ın doğrudan bir taraf olarak iç savaşta konumlanması ülkeyi emperyalist hegemonya mücadelesinin arenasına çevirmişti.

2011 yılında, ABD merkezli batılı emperyalist güçlerin Suriye’ye musallat ettiği, eğitip donatarak savaş alanına sürdüğü IŞİD ve türevi cihatçı çeteler ülkedeki bir dizi bölgeyi hızla kontrolü altına almıştı. Esad yönetiminin daha o tarihte belirgin bir zayıflık içerisinde olduğu görülmüş, iç savaş boyunca Rusya ve İran desteği ile ayakta kalmayı başarmıştı. Aynı destek, başta Halep olmak üzere bir dizi önemli kent ve bölgenin tekrardan Esad yönetiminin eline geçmesinin de temel belirleyeni olmuştu.

Öte yandan, Suriye iç savaşında Kürt halkı PYD-YPG önderliğinde önemli bir inisiyatif göstermiş, ABD’nin de desteği ile Rojava’daki cihatçı çeteleri temizlemeyi başarmıştı. İlerleyen dönemde SDG çatısı altında birleşen güçler fiilen Rojava Özerk Yönetimi’ni ilan etmişti.

2010’lu yılların sonlarına gelindiğinde güneyde Rusya-İran destekli Esad yönetiminin, Rojava’da ise ABD destekli Kürt hareketinin egemen olduğu bir Suriye tablosu ortaya çıkmıştı. Bu tabloyu, 2016 sonrasında ülkedeki cihatçı çetelerin sürüldüğü İdlib ve Türk sermaye devletinin Kuzey Suriye’de doğrudan işgalci olarak yerleştiği bölgeler tamamlıyordu. İç savaş, fiilen üçe bölünmüş bir Suriye gerçeği doğurmuştu. O dönem kurulan bu denklemin her an sarsılmasına ve alt üst olmasına yol açacak potansiyeller ise yerli yerinde duruyordu. Zira, emperyalist güçlerin ülkedeki varlığı, çözüme kavuşmamış karmaşık sorunlar yumağı ve rejimin belirgin zafiyeti Suriye’yi her türden müdahaleye açık bir hale getirmişti. Tüm bunlar Suriye’yi yeni kaoslara sürüklenmeye açık bir pozisyonda tutuyordu. Son on gün içerisinde yaşananlar bu olgunun pratikte doğrulanması oldu.

Suriye’de yaşananlar ve bölge halklarına bıraktığı dersler

Emperyalistler, halkların ya da o an için arkasında durdukları güçlerin çıkarlarını değil son tahlilde kendi hesaplarını esas alırlar. Hangi çıkar ve politikalara, arka planda ne türden hesaplara konu olduğu belirsizliğini korusa da, son olaylar bağlamında Rusya’nın Suriye’deki tutumuyla yeniden doğrulanan bir kuraldır bu. Cihatçı çeteler gün gün Esad rejiminin üzerine yürürken, Ukrayna üzerinden uzun süreli yıpratma savaşına çekilmiş Rusya’nın olayları izleyen bir konuma geçmesi bunun güncel bir örneğidir. Dolayısıyla, ayakta kalmayı Rus emperyalizminin ve İran’ın desteği ile başarabilen Esad yönetiminin günler içerisinde çökmesi şaşırtıcı olmamıştır. Öyle ya, günümüz dünyasında emperyalistlerin ipiyle kuyuya inenlerin oradan çıkmasının hiçbir garantisi bulunmuyor.

Bu deneyim, emperyalist savaş ve saldırganlığın tüm yıkımını ve acısını yaşayan bölge halklarına önemli mesajlar veriyor. Emperyalist savaş ve saldırganlık karşısında net bir tutum alamayan, kendi iç dinamikleri üzerinden emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele geliştiremeyen; tersine umudunu ya kendi gerici rejimlerine ya da şu veya bu emperyalist gücün varlığına bağlayan halklar döne döne benzer yıkımları yaşamaktan kurtulamayacaktır. 

Halihazırda Esad rejiminin yıkılmasıyla Rusya ve İran en temel dayanaklarını yitirmiş bulunuyorlar. ABD’nin başını çektiği batılı emperyalist kamp düne göre daha güçlü bir pozisyonda Suriye’dedir ve bugün sahada sergilenen, emperyalist/Siyonist projenin kendisidir. Dolayısıyla, buradan başta Kürtler ve Araplar olmak üzere, Suriye’de bulunan halklar payına özgürlük ve kalıcı barışın çıkması mümkün değildir. Tersine ülkeyi sonu gelmez etnik ve mezhepsel çatışmaların ve kaosun içerisine sürükleyecek yeni bir dönemin kapıları aralanmış bulunuyor. Arka planda Amerikancı Türk sermaye devletinin ve soykırımcı Siyonistlerin ellerini ovuşturması, ortaya çıkan yeni tablo üzerinden Suriye’ye yeni ve kapsamlı müdahalelere hazırlanmaları bunu gösteriyor. HTŞ gibi ilkel cihatçı gruplara yol vermeleri ve ülke halklarının başına daha güçlü bir şekilde musallat etmeleri bu kirli ve kanlı hesapların yeni bir evresini oluşturuyor.

Ortadoğu halkları emperyalizmin kıskacında!

Önümüzdeki dönemde ABD emperyalizminin, işbirlikçi Türk sermaye devletinin ve Siyonistlerin Suriye’deki mazlum halklara yeni bir düzeyde kölelik dayatacağı açık. Amaçları ise ülkede tam bir hakimiyet kurmak, batılı emperyalistlere ve Siyonistlere karşı halihazırda ön planda olan direnç odaklarını bölgesel düzeyde ezmek, kendi hegemonyalarını Ortadoğu ölçeğinde pekiştirmektir. Bu yolla Filistin davasını kalıcı bir şekilde bertaraf etmeyi, “direniş ekseninin” belini kırmayı, Lübnan’ı da içerisine alacak şekilde Akdeniz’de İsrail’den  Türkiye’ye uzanan hat üzerinde “Batı ekseni” oluşturmayı ve en nihayetinde İran’ı daha ileriden kuşatmayı hesaplıyorlar.

Bir kez daha görülmüştür ki, emperyalistler “özgürlüğün”, “demokrasinin” ve “barışın” değil kendi egemenliklerinin peşindedir. Bunun için yapamayacakları çılgınlık, uygulamayacakları kirli ve kanlı politika yoktur. Suriye’nin bugün düşürüldüğü durum bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu aynı gerçeklik emperyalistlerin girdiği Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da ve daha birçok ülkede halkları derin acılara sürüklemiştir. Emperyalistlerin müdahale ettiği bu ülkeler derin bir kaos ve belirsizlik içerisindedir.

Dolayısıyla, Ortadoğu halkları kaderlerini emperyalistlerin eline terk etmemelidirler. Tersine, kendilerine yıllardır büyük acılar yaşatan, ülkeleri yakıp yıkarak kaosa sürükleyen, etnik ve mezhepsel çatışmaları kaşıyarak savaşlar tertipleyen, toplamında dünyayı yeni küresel savaşların eşiğine getiren emperyalist haydutlara karşı devrimci direnişi ve mücadeleyi büyütmelidirler. Bunun dışındaki her arayış, kapitalist-emperyalist dünyanın çıkmaz sokaklarında yeni yıkım ve acılarla baş başa kalmakla sonuçlanacaktır. Suriye örneğinde olduğu gibi…