Dinci-faşist rejimin ülkede yarattığı tahribatın belirgin olduğu alanlardan biri sağlık hizmetidir. Neoliberal politikaları önceki hükümetlerden çok daha pervasızca uygulayan AKP, sağlık hizmetlerini adeta çökertmiş, hekimler dahil sağlık emekçilerini ağır bir çalışma yükünün altına itmiştir. Son 20 yılda özel hastaneler alabildiğine yayıldı, dört yandaş şirkete inşa ettirilen ‘şehir hastaneleri’ ise bütçeden sağlık alanına ayrılan kaynakların yarısından fazlasını yutmaya başladı. Öyle ki, saray rejimiyle içli-dışlı olan dört şirkete ait olan 13 şehir hastanesi için harcanan para, Sağlık Bakanlığı bütçesini aşmıştır. Özel hastanelere verilen teşvikler de AKP-MHP rejiminin ‘sağlık politikası’nın kimler hizmet ettiğini gösteriyor.
Sorun sağlık alanının vahşi kapitalist piyasa açılmasından ibaret değil. Dinci-ırkçı koalisyonun hekimlerin meslek örgütü TTB’yi (Türk Tabipleri Birliği) ele geçirme planları hezimete uğratılınca, rejimin tepesindeki Erdoğan’dan besleme ‘gazeteci’ güruhuna, meczup imamlardan sarayın bakanlarına, AKP şeflerinden trollere, faşist partinin reisinden sokaktaki fanatik saray dalkavuklarına kadar yayılan ilkel bir ‘hekim nefreti’ oluşturuldu.
Perinçekçi dalkavukların desteklediği AKP-MHP koalisyonu ‘biat etmeyeni ezme’ politikası izleyerek, dinci-faşist zihniyetini topluma dayatmaya çalışıyor. TTB, bu zihniyete karşı direnme cesareti gösteren kurumlardan biri oldu. Bu ise, saray rejimi ile aparatlarının histerik bir şekilde hekimlere saldırması, diğer bir ifadeyle sağlık emekçilerine karşı şiddet ve nefret suçlarını pervasızca işlemesi boyutuna ulaştırıldı.
Sağlık sistemini çökertip alanı özel hastanelere/özel işletmelere açan, bir hastane patronunu ‘Sağlık Bakanı’ olarak atayan rejim, milyonların doğru-dürüst sağlık hizmeti alma hakkını gasp etmiştir. Hem rejimin yaydığı nefret/şiddet zehrinden içen hem beklediği gibi sağlık hizmeti alamayan bazı ‘vatandaşlar’ hekimlere saldırmayı marifet haline getirdiler. Sorunu yaratan saray rejimine bir şey demeyen bu güruhlar, son olarak Konya’da görüldüğü gibi sorunu hekimleri katletme noktasına vardırdılar. Hekimlere kin kusan, sağlık emekçilerine saldıranları ‘cezadan muaf’ sayan bir rejimin işbaşında olması sorunu ayrıca derinleştirdi, hekimleri hedef alan vahşi saldırıları ‘sıradan vaka’ haline getirdi.
* * *
Konya Şehir Hastanesi'nde Kardiyoloji Uzmanı Hekim Ekrem Karakaya'nın hastane içinde katledilmesi bile saray rejiminin ağa babalarının kılını kıpırdatmalarına yetmedi. Hekimin cenazesinde yuhalanan sarayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, içi boş söylevlerden başka bir şey yapmadı. ‘Bardağı taşıran son damla’ olan cinayete tepki gösteren hekimler ve diğer sağlık emekçilerinin greve gitmesi ise hem saray rejimini hem aparatlarını çileden çıkardı. Emekçilerin hak arama mücadelesini yükseltmeleri, hele fiili grev hakkını kullanarak taleplerini dile getirmeleri, saraya egemen olan dinci-faşist zihniyetin histerisini daha da şiddetlendirmiş görünüyor.
Saraydan beslenen ‘gazeteci kılıklı’ tetikçiler hekimlerin üzerine salındı, ‘imam kılıklı’ meczuba minberde hutbe okutarak, hekimlere saldırması için cemaati kışkırttılar. Bazı AKP şefleri ise ‘halkın sağlık sorunlarını önemsiyor’ görüntüsü veren bir sahtekarlıkla hem greve hem greve katılan hekimlere saldırdılar. Kendilerine yakışan iğrenç bir üslupla manşetler atan saray beslemesi medya ve orada köşe başlarını tutan tetikçilerin histerisi, MHP’nin başındaki Bahçeli’nin faşist zihniyetini ortaya koyan tehditler savurması vb. Tüm bunlar mafyatik rejimin insana, insan sağlığına, insan sağlığını korumaya çalışan hekimlere iflah olmaz bir düşmanlık beslediğini gözler önüne serdi.
* * *
Hekim Ekrem Karakaya'nın hastanede vahşice katledilmesi biriken öfkenin patlamasına neden oldu. Hekimler cinayeti ve şiddeti kışkırtan rejimi protesto etmek için grev yaptı, sokaklara çıktı. Hekimlerle diğer sağlık emekçilerinin onurlu bir duruş sergilemeleri hem grev hem protesto haklarını kullanmaları gözü dönmüş polis şiddetiyle engellenmek istendi. Kolluk kuvvetlerinin kudurgan saldırganlığı, sağlık emekçilerine geri adım attıramadı. Tersine dinci-faşist rejime karşı öfke daha da derinleşti, bir yönüyle politikleşti, eylemlerde hastane patronu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın istifası talep edildi.
Covid-19 pandemisi sürecinde rejim tarafından acımasızca hırpalanan sağlık emekçileri uzun süreden beri tepkilerini grev veya gösterilerle dile getiriyordu. Bu defa greve ve sokak eylemlerine katılım hem daha kitlesel hem daha kararlı oldu. Rejim ve aparatları tarafından hedef gösterilen, sık sık AKP şefinin hücumlarına uğrayan, iki de bir faşist partinin reisi tarafından tehdit edilen, saray beslemelerinin linç kampanyalarıyla karşı karşıya kalan hekimlerin/sağlık emekçilerinin tüm bunlara rağmen kararlı bir duruş sergilemeleri dikkate değerdir.
Bu gelişmelerin hemen ardından Kurban Bayramı’nın başlaması, şimdilik ortalığın durulmasına neden oldu. Ancak tüm sorunlar yerli yerinde duruyor. Hatta saray rejimi ile medya başta olmak üzere kullandığı aparatların cinayet sonrasında sergiledikleri iğrenç tutumlar, sorunların daha derinleşeceğine işaret ediyor. Nitekim sağlık emekçilerini hedef alan saldırılar devam ediyor. Dinci-faşist zihniyetin değişmesi zaten mümkün değil. Neoliberal politikalarla çökertilen sağlık sistemini düzeltmek diye bir dert de yok rejimin gündeminde. Bu ise mücadele dinamiklerinin de güçleneceği anlamına geliyor. Zaten rejimi sağlık alanında belli önlemler almaya zorlamanın tek yolu grev ve mücadelenin devam etmesidir.
Sağlık alanında yaşanan sorunlar sadece hekimleri ve alanda çalışan diğer emekçileri değil, Türkiye’nin tüm işçi ve emekçilerini ilgilendiriyor. Dolayısıyla sağlık emekçilerini hırpalayan, geniş emekçi yığınların sağlık hizmeti alma hakkını gasp eden bu kokuşmuş sistemde köklü çözüm mümkün olmasa da rejimin bazı önlemler almasını sağlamak için birleşik mücadele şarttır.
Özelde hekimlerin genelde sağlık emekçilerinin mücadelesi büyük bir önem taşıdığı gibi tüm emekçiler için çok değerlidir. Dolayısıyla sağlık emekçilerine insanca çalışma hakkının tanınmasını, geniş emekçi kitlelerin ise insana yaraşır bir sağlık hizmeti alabilmelerini sağlamak için birleşik mücadele şarttır. İşçi sınıfı için insanca çalışma ve yaşam koşullarını kazanma mücadelesi ne kadar önemliyse, sağlık emekçileriyle dayanışma içinde olmak ve bu alandaki sorunların çözümü için yükseltilen mücadeleye katılmak da o kadar önemlidir.