Pınar Gültekin'in katiline düzen yargısının “haksız tahrik indirimi” ile yatarı 14,5 yıl olan ve üstelik bir bölümü açık cezaevinde infaz edilecek olan 'ödül' gibi ceza verdiği günlerde, toplumsal yaşamın nasıl bir koyu bir karanlığa gömülmek istendiğini gösteren pek çok olay yaşandı. Pınar Gültekin'in vahşice katledilmesine yardım eden katilin yakınlarının ellerini kollarını sallaya sallaya hiçbir ceza almadan mahkeme salonundan çıktığı günlerde 'İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye'nin çıkışının 1. yılı geride kalmıştı.
Gerici tarikatlar tarafından yönetilen mafyalaşmış sermaye iktidarının işçi sınıfının ve kadınların kağıt üzerinde kalan ve uygulanmayan ekonomik-sosyal-demokratik kazanımlarına dahi tahammülü yok. Bu nedenle kadını ikinci cins ve erkeğin kölesi olarak görerek yok sayan politikaları hayata geçirmek için sistematik olarak saldırıyor. Kapitalist düzen tüm dünyada binlerce yıllık erkek egemenliğini derinleştirerek kadınların mücadeleyle elde ettiği hakları yok etmek için kadınların bedenleri ve yaşamları hakkında söz sahibi olmalarına engel olacak hak gasplarını arttırmaktadır. En son Amerika'da kürtaj hakkının anayasal bir hak olmaktan çıkarılması buna yeni bir örnektir.
21 yıl aşkındır toplumsal yaşamı emperyalizm ve onun işbirlikçisi tekelci sermaye sınıfından aldığı icazetle yöneten AKP iktidarı, orta çağ kalıntısı zihniyeti tüm toplumsal yaşamda hakim kılmak için gece-gündüz çalıştı. Kitleleri gerici-faşist zihniyetle esir alarak kötürümleştirmek, daha çok kâr için ucuz çalışma rejimini inşa etmek ve sermaye düzenin çarklarının kusursuzca döndürmek için her şey yaptı. Sonuç olarak işçi sınıfına, kadınlara ve ezilen halklara düşmanlıkta sınır tanımayan AKP-MHP iktidarı ülkeyi yasaklar ve zorbalıklarla örülmüş büyük bir hapishaneye çevirdi. Faşist-gerici iktidar kendi gibi düşünmeyen herkese savaş açtı ve hızla ötekileştirdi. Toplumsal muhalefetin teslim almak için başta sendikalaşma hakkı olmak üzere demokratik hak ve özgürlüklerin en ufak bir kırıntısına dahi tahammül etmedi.
AKP iktidarı için kadın düşmanlığı hayalini kurduğu toplum tezahürünün bir sembolü olarak kritik bir yer tutmaktadır. Kadın düşmanı politikalar AKP döneminde daha da derinleşti, düzen yargısı mağdur olsa bile her koşulda kadını 'suçlu' gören kararlarıyla cezasızlık arttı, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri kitleselleşti, kadının toplumsal yaşamdaki konumu geriledi.
İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece kararnamesi ile çıkarken, AKP-MHP iktidarının telkin aldığı İsmailağa cemaatinin şefi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenaze töreni dinci-gericiliğin son yıllardaki gövde gösterilerinden birine dönüştürüldü. Geçtiğimiz yıl Ayasofya Cami’nin açılışında olduğu gibi başlarındaki sarıklar ve cüppelerle özlemini duydukları şeriat düzeninin sembolleriyle kuşanmış gerici güruhun en önünde yine sermaye devletinin resmi temsilcileri saf tuttu.
Bu zihniyet artık tüm toplumu dinci-gerici bir kalıbın içene sokmaya çalışarak yaşam tarzına müdahale eden ve tüm toplumsal yaşam üzerinde sallanan bir sopaya dönüştürdü. Onur yürüyüşlerine yönelik polis saldırısı, sanatçılara yönelik dini referanslarla sürdürülen linç kampanyaları dinsel gericiliği kitlelere dayatmanın birer bahanesi haline geldi.
Gerici-faşist saray rejimi toplumun her kesimini ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda bir çöküşe sürüklerken demokratik hak ve özgürlükler adına ne varsa yok ederek, tarikatlara verdiği sözleri yerine getirmeyi ayakta kalmanın bir yolu olarak görüyor. Sarayın emri ile tıp fakültesi öğrencilerinin mezuniyet törenindeki Hipokrat yeminin değiştirilmesi de bu politikanın bir sonucudur. Hipokrat yemininde yer alan “etnik köken, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımı yapmayacağım” sözlerinin çıkarılması üzerine Konya Selçuk Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nden öğrenciler, bilim ve insanlık dışı bu gerici tutuma karşı seslerini yükselterek protesto etti.
AKP iktidar dümenine ilk oturduğunda “ileri demokrasi”, “askeri vesayeti kaldırmak” ve “refah” vb. vaatlere dayalı demagojik söylemleri bol bol kullandı. Kamu kaynaklarına çökmek ve ülkeyi emperyalist tekeller için ucuz bir iş gücü cennetine çevirmek amacıyla var olan tüm ilerici değer ve normları saldırarak tüm topluma gerici-faşist ideolojiyle kumaşı dokunmuş deli gömleği biçti. Amaç sınıf ve kitle hareketini teslim alarak boğmaktı.
Haziran Direnişi, Metal Fırtınası ve yükselen kadın hareketi, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesi gibi örnekler bu deli gömleğinin kabul edilmediğinin göstergesidir. Deli gömleğini yırtıp atmanın tek yolu mücadele etmek ve direnmektir. Bugün çöküşü hızlandıkça ekonomik-sosyal yıkımı derinleştiren, kadın düşmanlığını ve şovenizmi tırmandıran, toplumsal yaşamın tüm alanlarına gericiliği dayatarak soluksuz bırakan bu düzen, ancak birleşik devrimci bir sınıf hareketi yaratılarak aşılabilir.
M. Devrim