Pandemide eğitim ve TÜSİAD’ın “değerlendirmesi”

Uzaktan eğitim sürecinde, öğrencilerin ve öğretmenlerin uzaktan eğitime ulaşabilmeleri için gerekli teknik ekipmanları dahi sağlamayan iktidar, bu “değerlendirmeyi” yapanların temsil edildiği iktidardır. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin bu denli derinleşmesinin sorumluları da aynı sermayedarlardır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 16 Eylül 2021
  • 17:59

Covid-19 vakalarının dünya genelinde yeniden yükselişe geçtiği bir süreçte, Türkiye’de lise ve öncesi okullar yüz yüze eğitime başladı. Okullarda salgın konusunda alınacak önlemlere dair son ana kadar açıklama yapmayan MEB, okulların açıldığı günlerde, vaka görülmesi durumunda izlenecek yolları içeren biçimsel bir rehber hazırlamakla yetindi. 

Okullarda yüz yüze eğitime geçilmesinin ardından sınıflarda vaka görülmeye başlandı, birçok sınıf karantinaya alındı. Geçtiğimiz günlerde TRT Haber canlı yayınına katılarak açıklamalarda bulunan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 850 bin sınıfın “sadece” 198’inde vakalar nedeniyle yüz yüze eğitime ara verildiğini söyledi. Eğitim-Sen, TTB gibi ilerici kurumlar salgın dönemi boyunca ve gelinen yerde yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte, iktidarın eğitim alanında acil alması gereken önlemlere dair sürekli açıklamalar yapıyorlar. Okullarda gerekli hijyenin sağlanması, sınıfların mevcudiyetinin azaltılması, toplum sağlığı açısından yetişkinlerin aşılanması için daha fazla bilinçlendirme çalışmasının yapılması, 12 yaş üstü herkesin aşı olması gerektiği vb. gibi birçok uyarıda bulunuyorlar. 

Bilindiği üzere, AKP-MHP iktidarı salgın dönemi boyunca toplumun sağlığını hiçe sayan adımlar attı, gerekli hiçbir önlemi almadı ve gelinen yerde Türkiye’de salgının felakete dönmesine neden oldu. Salgın döneminde eğitim alanında yaşanan sorunların ciddiyeti öyle bir boyuta ulaştı ki, gelinen yerde sermayedarların belli bir kesimi dahi duruma dair “değerlendirmelerde” bulunmak zorunda kaldı. Salgının eğitim üzerindeki etkilerine yönelik “durum tespiti yapmak” amacıyla, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Eğitim Çalışma Grubu faaliyetleri kapsamında, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ile birlikte “Covid-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim” raporu hazırlandı. Raporun tanıtıldığı toplantıda, eğitime dair yapılan değerlendirmede öne çıkan tespitler şöyle sıralanıyor:

  • “Covid-19’la beraber tüm dünyada eğitim hayatı büyük bir değişim içerisinden geçiyor. Nitekim UNICEF salgının eğitim üzerindeki etkilerini azaltmak için hükümetlere, eğitimdeki dijital uçurumların kapatılması, beslenme ve sağlığa erişimin garanti altına alınması, aşıların düşük maliyetli hale getirilmesi, çocukların ruh sağlığının desteklenmesi ve cinsiyete yönelik şiddete son verilmesine ilişkin çağrıda bulunuyor. Dünya Ekonomik Forumu da Kovid-19’un bir sağlık krizi olmaktan çıkıp, orta ve uzun vadede ekonomik kırılganlıklara, toplumsal dengesizlikleri körükleyebileceği uyarısını yapıyor.”
  • “Kovid-19 döneminde kimi ülkeler yüz yüze eğitime devam etti kimi ülkeler tamamen dijital dönüşümü kullandı. Bazı ülkeler ise hibrit bir yöntemi tercih etti. Teknolojik imkanlar ancak tüm çocuk ve gençler için fırsat eşitliğinin olduğu bir ortamda arzu edilen verimi sağlayabilir. Aksi durumda sosyoekonomik açıdan mevcut eşitsizliklerin derinleşmesi ve uçurumların artması ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Salgında her çocuk ve gencin uzaktan eğitime erişebilmesi ve içeriklerden en verimli şekilde yararlanabilmesi önemli bir zorluk alanı olarak ortaya çıktı. Ailelerin imkanları da bu durumu etkiledi. Bu süreçte öğretmen ve velilerin fedakar çabalarını da gözlemledik.”
  • “Salgın döneminde ‘önce sağlık’ denilerek, öngörülenden daha uzun süre yüz yüze eğitime ara verildi. TEDMEM raporu, yüz yüze eğitime uzunca bir süre ara verilmesinin okul terki ve öğrenme kayıplarında artışa neden olduğunu, Türkiye’de temel ve orta öğretimin toplamında yaklaşık 160 bin öğrencinin okulu terk etme riskinin olduğunu gösteriyor. Dünya Bankası’na göre, Kovid-19 salgınında okulların kapanmasının öğrencilerin gelecekteki gelirlerinde, düşük gelirli ülkelerde 2 bin 833 dolar, orta gelirli ülkelerde 6 bin 777 dolar, yüksek gelirli ülkelerde ise 21 bin 158 dolar azalmaya neden olabilecek.”
  • “Kovid-19 süreciyle küresel ölçekte 1.5 milyar öğrencinin eğitim hayatı sekteye uğradı. 22 milyon okul öncesi, 105 milyon ilkokul, 53 milyon ortaokul ve 34 milyon lise öğrencisinin yüz yüze eğitimin sürecinin neredeyse yüzde 75’i gerçekleşemedi. 100 milyonu aşkın öğretmen ve okul personeli de salgın sürecinden etkilendi. UNESCO’nun verilerine göre, Türkiye’de okullar 130 gün kapalıydı. Bu durum Türkiye’yi OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra en çok okulların kapalı olduğu 2. ülke konumuna getirdi. Bunun ekonomiden sağlığa her alanda etkilerini bekliyoruz.” 
  • “Kovid-19 her alanı etkiledi ama bu alanlar eşit dağılmadı. Kırılganlığı yüksek birey ve gruplar için Kovid-19’un etkileri çok daha şiddetli oldu. Salgın döneminde kadınlara yüklenen bakım emeği ve ev içi sorumluluklar arttı ve bu kadınların işten ayrılmalarına neden oldu. Neticede çift kazançlı aile yapısı bozuldu, hane içi gelir azaldı. Bu durumdan öğrenciler de doğrudan etkilendi. Annelerin istihdamı ile çocukların durumu ilişkili olduğu için kadınların işe dönememelerinin uzun dönemli olumsuz etkisi beklenebilir. Kovid-19’un 140 milyon çocuğu daha yoksulluğa itmesi ve tüm dünyada bu sayının 725 milyona çıkması bekleniyor. Dünya Bankası’na göre, 20 yıl sonra işgücünün yaklaşık yüzde 46’sını Kovid-19 salgınında öğrenci ya da bu dönemde 5 yaşın altında olan kişiler oluşturacak.”
  • “Erken çocukluk eğitimi dünya genelinde okuldan ayrılmanın en çok olacağı kademe olarak öne çıkıyor. Bu kapsamda 5 milyon çocuk okuldan ayrılma riskiyle karşı karşıya. UNICEF’in araştırmasına göre, Türkiye’nin de içinde bulunduğu üst-orta gelir grubundaki ülkelerde okul öncesi eğitime yapılan 1 dolarlık yatırım, ülkeye 10.86 dolar olarak geri dönüyor. Yine dünya genelinde 6.5 milyon ilkokul ve 4.5 milyon ortaokul öğrencisi okuldan ayrılma riski altında.”
  • “Türkiye’de 16 Mart 2020-2 Mart 2021 tarihlerin arasında ortaöğretimde 12. sınıflar okula 10 gün, 9. sınıflar ise 4 gün gitti. 10 ve 11. sınıflar hiç gitmedi.”
  • “Suriyeli öğrenciler, salgın döneminde ekonomik zorluklarla ve eğitime erişimde önemli sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Okul çağındaki her 100 sığınmacı çocuktan 48’inin eğitimi bırakmak zorunda olduğu belirtildi. Türkiye’de internet erişimi okul çağındaki çocukların bulunduğu yoksul ailelerde yüzde 39 oranında. Derin Yoksulluk Ağı’nın yaptığı araştırmada görüştüğü, salgın öncesinde okula giden çocukların yüzde 11.3’ünün yeni dönemde okula gitmeyeceği ortaya konuluyor. Eğitimi bırakmak zorunda kalan, çalıştırılan çocukların sayısında önemli bir artış bekleniyor.”

Türkiye işçi ve emekçilerine kapitalizmin sömürü çarklarında açlığı ve yoksulluğu reva gören, eğitimin dinci-gerici bir içeriğe kavuşturulması başta olmak üzere her kaleminin paralı hale getirilmesinde büyük payı olan sermaye sınıfının bir kesiminin dahi eğitimde yaşanan sorunlara çubuk bükmesi, eğitimde gelinen durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Elbette sermayedarların derdi, eğitimi “eşit, parasız, bilimsel ve ulaşılabilir” bir hale dönüştürmek veya salgın döneminde daha da derinleşen fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılması değildir. İktidarı ele alan her sınıf gibi onlar da geleceklerini genç kuşaklarda görmekte, bundan dolayı da eğitimin içeriğini kendi ideolojileri çerçevesinde şekillendirerek, toplumu istedikleri “nitelikte” yetiştirme hedefiyle hareket etmektedirler. Eğitimde yaşanan dönüşüm, toplumun büyük bir kesiminin 1,5 senelik süre boyunca eğitime uzak kalması vb. sorunlar, gelecekte ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu sorunları kendi cephelerinden değerlendirme ihtiyacı duyan sermayedarlar ise, oluşan bu tablonun baş sorumlularıdır. 

Uzaktan eğitim sürecinde, öğrencilerin ve öğretmenlerin uzaktan eğitime ulaşabilmeleri için gerekli teknik ekipmanları dahi sağlamayan iktidar, yukarıdaki “değerlendirmeyi” yapanların temsil edildiği iktidardır. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin bu denli derinleşmesinin sorumluları da aynı sermayedarlardır. Sorunun kaynağı olanlardan, sorunun çözümü beklenemez elbette. Eşit, parasız, bilimsel ve ulaşılabilir bir eğitim, sermayedarlara ve onların düzenine karşı mücadele ederek sağlanabilir. Pandemi bir kez daha bu gerçekliğe ışık tutmuştur. Pandemi koşulları ise toplumun büyük bir kesiminin birleşik ve örgütlü bir mücadeleyi büyütmesini yakıcı bir ihtiyaç haline getirmiş ve bunun olanaklarını her zamankinden daha çoğaltmıştır.