Pandemi tehlikesi sürerken, yaklaşık 1,5 yılın ardından milyonlarca öğrenci için yüz yüze eğitim başladı. Pandemiyi akıl ve bilimsel yöntemlerin dışında yönetmeye çalışan AKP-MHP iktidarı okulları da pek çok belirsizliğin içinde açtı.
Eğitim hakkı gasp edildi
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Birleşmiş Milletler Dünya Çocuk Fonu (UNICEF), Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) aylardır okulların kapalı kalmasının salgının yönetiminde belirleyici bir rolü olmadığını açıkladı. Bilimsel araştırmacılar ve eğitimciler gerekli önlemlerin alınarak okulların açık tutulması için mücadelesini sürdürdü, sürdürüyor. Önlem almak yerine kolay yol olarak okulları kapatmayı seçen gerici-faşist iktidar, milyonlarca öğrencinin eğitim hakkını alenen gasp etti. Derinleşen eşitsizlik önce işçi ve emekçilerin çocuklarını etkiledi. Çocukların fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimleri sekteye uğradı. MEB’in verilerine göre 2 ile 6 milyon arasında çocuk maddi ve teknik olanaksızlar nedeniyle uzaktan eğitime devam edemedi. EBA’ya erişim kaosa dönerken, çocuk işçilik ve çocuk evliliğin de önü açıldı. Gerici vakıflara devasa bütçeler ayrılırken ne uzaktan eğitim döneminde ne de yüz yüze eğitim döneminde işçi ve emekçilerin çocukları için bütçe ayrılmadı.
Yeterince hazırlık yapılmadı
Aradan geçen 1,5 yılın ardından okullar ailelerin ve öğrencilerin kaygılarının gölgesinde açıldı. Bu süreçte eğitimcilerin, öğrencilerin ve ailelerin çağrısına rağmen okullardaki fiziki altyapı sorunları çözülmedi. Pandemiden önce açıkladığı raporlarda öğretmen açığı bulunduğunu itiraf eden MEB, bu koşullara rağmen yeterli öğretmen ataması yapmadı. Yanı sıra, seyreltilmiş sınıf uygulamasına ilişkin nasıl bir hazırlık içinde olunduğunu, kaç yeni derslik yapıldığını da açıklamadı. Sermayenin çıkarları için işçiler nasıl salgında savunmasız bırakılmışsa, işçi ve emekçilerin çocukları da okullarda hiçbir önlem alınmadan salgınla yüz yüze getirilmiş durumda.
Milli Eğitim Bakanlığı ve AKP-MHP iktidarının açıklamalarının şeffaf olmamasının yanı sıra, alınan önlemlerin yetersizliği okulun ilk günü gün yüzüne çıktı. Öğrenci ve öğretmenler okullarda kalıcı, kadrolu temizlik personeli sağlanmadığı, temizlik materyallerinin masrafının velilerin ve öğretmenlerin sırtına yüklendiği, dersliklerde havalandırma olmaması, kalabalık sınıflar vb. sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Açılma öncesi hiçbir hazırlık yapmayan MEB, okulların açılmasına yalnızca saatler kala göstermelik genelgeler yayınladı. Yayınlanan “Covid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi”ne göre okulda pozitif vaka çıktığında yapılması gereken algoritma açıklandı. Genelgede yer alan okul genelinde virüs görülse de sınıflarda birkaç kişide belirti oluşana kadar derslerin devam edeceği, aşısızlardan haftada iki kez PCR testi isteneceği vb. göstermelik uygulamalarla adeta yasak savılmaya çalışıldığı görüldü. Sınıflar hala 40-50-60 kişilikken, havalandırma sistemi yokken, yeterli temizlik personeli ve temizlik maddeleri yokken en basit “maske-mesafe-hijyen” kuralını uygulamak bile neredeyse imkansızdır.
Tedbirsizlik yalnızca bunlarla sınırlı değil. Aşılamada yaşanan aksaklığın yüz yüze eğitimin başlaması ile yaratacağı sonuçlar şimdiden görülebiliyor. Türkiye'de 1,2 milyon öğretmenden 300 bininin aşısı olmadığı açıklandı. Bu durumda her 10 öğretmenden 3’ü aşısız. Aşısızlara önerilen PCR testinin salgını önleyici etkisi olmadığı ise hekimlerce belirtiliyor.
Tek seçenek mücadele
Vaka ve ölüm sayılarında yaşanan artış, aşılamadaki yavaşlık, önlemlerdeki gevşemeler gösteriyor ki pandemi tehlikesi hala devam ediyor. Okulların salgının yeni merkezleri olmaması ve gerçek önlemlerin alınması için mücadeleyi sürdürmek önemli bir yerde duruyor. Çocukların ve gençlerin parasız, bilimsel, ulaşılabilir, nitelikli, laik ve anadilde eğitim hakkı için mücadele etmekten başka bir seçenek kalmıyor.
K. Düşgör