Geçtiğimiz hafta, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, her sene verilen Vehbi Koç Ödülü’nün bu seneki töreninde yaptığı konuşmada, pandemi döneminde eğitimde artan fırsat eşitsizliği üzerinde durdu. Timsah gözyaşları dökerek şunları ifade etti: “Millî Eğitim Bakanlığımızın web sitesinde yayımladığı ‘Sayılarla Uzaktan Eğitim’ istatistiklerine baktığımızda, yaklaşık 2,5 milyon öğrencinin Eğitim Bilişim Ağı’na erişemediğini görüyoruz. Devletimizin sahadaki durumu yakından izliyor olması, eminim alınan önlemlere de ışık tutuyordur. Her hâlükârda öğrencilerimizin yüzde 15, yüzde 16’sının sistemin dışında kalması vahim bir tabloya işaret ediyor. Korkarım, bu durum bilhassa sosyoekonomik bakımdan geri kalmış yörelerimizdeki evlatlarımızı daha da olumsuz etkiliyor. Özetle, salgınla birlikte süregelen sorun daha da büyümüş, eğitimde fırsat eşitsizliği daha da derinleşmiş görünüyor. Bizim en büyük sorumluluğumuz çocuklarımızı hızla değişen dünyaya, bugünden çok farklı bir geleceğe hazırlamaktır.”
Eğitimde yaşanan ve pandemiyle birlikte daha da artan sorunlar, gelinen yerde büyük bir kaosa dönüştü. Öyle ki, her geçen gün sosyal medyada eğitimde yaşanan sorunlara dair bir hashtag eylemi yapılıyor. MEB’in açıkladığı 2,5 milyon ama gerçekte 10 milyona yakın öğrenci, teknik ekipman eksikliğinden dolayı uzaktan eğitime erişemiyor. Toplumda biriken öfke, gelinen yerde sermayedarları da rahatsız etmeye başladı. Kapitalistler, sorunun kaynağı kendi düzenleri değilmiş gibi, bir de yaptıkları açıklamalarda fırsat eşitsizliğinin geldiği noktayı timsah gözyaşları eşliğinde ifade edebiliyorlar!
Türkiye’nin bir avuç zengin asalağından biri olan Ömer M. Koç da yaptığı konuşmayla, eğitimde yaşanan kaosun sorumlularından biri değilmiş gibi davranıyor. Oysa bugün sağlık alanında yaşanan sorunların, eğitimde yaşanan sorunların, işsizliğin, açlığın bu kadar artmasının gerisinde sermaye düzeni yer alıyor. Kurulu düzen ise Ömer M. Koç ve mensubu olduğu sınıfın çıkarları doğrultusunda işliyor.
Nitekim bu düzende, pandeminin başından bu yana salgına karşı gerekli hiçbir önlem alınmadı. Uzaktan verilmeye başlanan eğitime, teknik ekipman eksikliği nedeniyle milyonlarca öğrenci erişemezken, sermaye devleti bu ihtiyaçları hala da karşılamadı. Sermayedarların kârları pandemiden dolayı azalmasın diye, devlet tarafından teşvik üzerine teşvik paketleri açıklanırken, işçi ve emekçiler işyerlerinde, fabrikalarda ölümle burun buruna çalıştırıldılar. Daha uzun saatler çalıştırılan emekçilerin maaşlarında herhangi bir artış yapılmazken, hayat pahalılığı ve zamlar gün geçtikçe arttı.
Geçim sorunuyla boğuşan milyonlarca işçi ve emekçi için eğitim sorunu da böylelikle ikinci planda kaldı. Bu vahim tablonun bir numaralı sorumluları hala da “Bizim en büyük sorumluluğumuz çocuklarımızı hızla değişen dünyaya, bugünden çok farklı bir geleceğe hazırlamaktır” gibi ikiyüzlüce ifadeler kullanabiliyorlar. Fakat sorunun kaynağı olanlar, çözümün bir parçası olamazlar. Çünkü kurdukları düzen, yapısı gereği döne döne sorunlar üretmektedir.
Bugün milyonlarca işçinin, emekçinin ve çocuklarının sağlık ve eğitim hakkı, sermayedarların kârları uğruna gasp ediliyor. Birbiriyle taban tabana zıt çıkarları olan iki sınıfın bulunduğu düzende, birinin kazancı, diğerinin kaybetmesiyle gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla Ömer M. Koç’un yaptığı konuşmanın hiçbir samimi yanı yoktur.
Diğer yandan söz konusu konuşma, somut olguları dile getirmesi itibariyle gelinen yerde sermayedarların hoşnutsuzluğunu gözler önüne seriyor. Çünkü toplumda oluşabilecek herhangi bir hareketliliğin, onların düzenini tehdit etmesinden korkuyorlar. Her eylemi Haziran Direnişi ile karşılaştırmaları da bu korkularındandır. Toplumda her geçen gün artarak biriken öfke, elbet bir gün onların korkularını gerçeğe dönüştürecektir.