Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Kurulu 19 Ekim’de toplandı. TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin mesajlarında Erdoğan ve çürümüş rejimine yönelik eleştiriler ve “laiklik” vurgusu öne çıktı.
Bu yılın başından beri rahatsızlıklarını dile getiren TÜSİAD şeflerinden Tuncay Özilhan, “sert” eleştirilerde bulundu. “Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici ve denetleyici kuruluşların bağımsızlığı tartışma dışı olmalıdır” diyen Özilhan, demokrasi ve laikliğin önemine özel vurgu yaptı. Anayasa’da yazılı olan “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” ilkesinin uygulanması gerektiğine değinen Özilhan, “100 yıl önce Atatürk ve arkadaşlarının modern dünyanın üyesi olmak adına attıkları adımda en önemli adım laikliktir...” ifadeleriyle “Laiklikten vazgeçilemeyeceği” noktasına işaret etti. Özilhan, konuşmasında şu 3 başlığın uygulanmasını özel önemde gördüğünü dile getirdi:
“1) Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının…etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması.”
“2) Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi, tüm vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi. Siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleriyle mücadele edilmesi.
“3) Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi...”
Toplantıda konuşan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski ise daha önce karşı çıktıkları İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını yeniden gündeme getirerek “Kabul edilebilir değil” diye konuştu. Devamında Özilhan gibi Kaslowski de “laiklik” vurgusu yaparak “Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan, bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik idi.” dedi.
“Gençlerimiz ülkeyi terk ediyor” diye konuşmasını sürdüren Kaslowski, “En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor.” dedi. “İnsani gelişmişliğin en önemli göstergesi kadınların toplumdaki konumudur.” vurgusuyla kadın hakları savunucusu kesildi. TÜSİAD kodamanı işsizlik ve çevre sorunu gibi sorunlara da değinmeyi ihmal etmedi.
TÜSİAD ülkedeki her türlü çürümenin sorumlusudur
TÜSİAD sermayedarları gerek AKP öncesinde gerekse AKP döneminde Türkiye’yi sömürü cennetine çevirdiler. ‘60’lı ve ‘70’li yıllarda yükselen işçi sınıfı hareketini ve devrimci hareketi dizginlemek adına dinsel gericiliğin topluma nüfuz etmesinin önünü açan büyük burjuvazi, 12 Eylül 1980 askeri-faşist darbesiyle birlikte önündeki engelleri de ezdikten sonra adım adım topluma her türlü gericiliği dayattı.
Çeşitli cemaat ve tarikatların da içerisinde yer aldığı AKP dinci-gerici koalisyonunun 2002’de başa gelmesinin ardından da TÜSİAD sermayedarları semirmeye devam etti. İşçi-emekçiler “ekonomik büyüme”, “işsizlik düştü” palavralarıyla, din istismarıyla, milliyetçi şovenizm zehriyle kör edilirken, sınıflar arasındaki sosyal eşitsizlikler devasa boyutlara çıktı. İşsizliği, yokluğu ve yoksunluğu derinleştirdiler. Hak ve özgürlükleri birlikte kuşa çevirdiler. Şiddet ve devlet terörünün dozunu çıkarları gereği birlikte tırmandırdılar. Ülkeyi dinci karanlığa birlikte gömdüler. Aynı zamanda patronların çıkarları gereği ülkeyi büyük bir çevre felaketi ile karşı karşıya getirdiler. Emeğin ve doğanın sonsuzca yağmalanması için her türlü özgürlük patronlara sağlandığı için HES’ler yoluyla daha büyük çevre felaketinin zemini hazırlandı. Özelleştirmeler yoluyla devlete ait en büyük işletmeler patronlara peşkeş çekildi. Ülkenin tüm kaynakları sömürücüler takımının hizmetine sunuldu. Patronlar daha fazla sömürsün diye Erdoğan ve AKP’si grevleri yasakladı; işçi ve emekçileri “karın tokluğuna”, en ağır ve güvencesiz koşullar altında çalışmaya mahkum etti. Bugün de AKP-MHP dinci-faşist koalisyonuyla işçi-emekçiler hem baskı ve zorbalıkla, hem yalan ve manipülasyonla ağır sömürü ve sefalet koşullarına sürüklenmiş bulunuyor.
Şimdi bütün bunların yarattığı yıkıcı sonuçlar nedeniyle emekçilerin harekete geçebileceklerinden korkuluyor. Bunun önünü alabilmek için “yeni programlar” hazırlayan TÜSİAD, geminin batmakta olduğunu görmenin rahatlığıyla konuşuyor, ülkeyi AKP sonrası döneme hazırlamak için ağırlık koymak istiyor görünüyor.