Krizin yıkıcı etkileri derinleşiyor… Faturayı kapitalistler ve sarayda sefahat sürenler ödesin!

İşçi sınıfının ve emekçilerin tarihsel rollerini oynayabilmeleri için öncelikle haklarını, özgürlüklerini ve onurlarını koruyabilmeleri, bunun için “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla mücadeleye atılmaları gerekiyor. Krizlerin faturasını kapitalistlere ve saraylarda sefahat sürenlere ödetmenin başka bir yolu da yok zaten. Bu mücadele, güncel öneminin yanı sıra sınıfsız-sömürüsüz bir dünya kurma özlemini gerçekleştirme yürüyüşünün de bir merhalesi olacak.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 20 Eylül 2019
  • 08:11

Sermaye iktidarının borazanı saray beslemesi-yandaş medyaya bakılırsa, Türkiye güllük-gülistanlık bir ülke. Öyle ki bölgede lider, dünyada önde gelen bir güç ve parlak başarılarıyla “düşman çatlatıyor”. Saray beselemesi kalemşor takımı bu safsataya inanıyor mu, bilemeyiz ama işçi sınıfı ve emekçilerin bu zırvalara itibar ettiği dönemin geride kaldığı kesin. 

AKP-saray rejiminin “yağma-rant-adam kayırma” düzeninden beslenenler için durum farklı olabilir. Ancak son yayınlanan TÜİK rakamları bile ülkede vaziyetin parlak olmadığını gözler önüne seriyor. Gerçeği iktidarın istediği gibi eğip-bükmekle maruf bu kurumun yayınladığı veriler, krizin yıkıcı etkilerinin şiddetlendiğini artık gizleyemiyor. Bir yanda çığ gibi büyüyen işsizlik ve artan bütçe açıkları, öte yanda kapitalistlere peşkeş çekilen servetlerle saray rejiminin aparatı kurumlara harcanan milyarlar… Bu musibetlere yayılmacı-saldırgan dış politikanın yarattığı/yaratacağı sorunlar eklenince, gidişatın vahameti daha da belirginleşiyor.

***

İktidar koltuğuna yapışarak ülkeyi krizler bataklığına saplayan T. Erdoğan’la müritleri, bekaları için hiçbir pervasızlıktan çekinmiyorlar. Ne yağmadan ne israftan geri duruyorlar. Ne içeride kapitalist sınıflara hizmet etmekten ne emperyalistlere yaranmaktan ne de Suriye’de cihatçı çeteleri korumaktan vazgeçiyorlar. Kayyum saldırısına devam ettikleri gibi, zorbalığın kamçısını da elden bırakmıyorlar.

Yozlaşma-çürüme çukurunun dibine yuvarlanan AKP-saray rejiminin bu uğursuz politikaları değiştirmesi beklenmiyor. Zira zorbalık dışında kullanabileceği etkili bir aracı kalmamıştır. Sarayın borazanı olma dışında bir özelliği olmayan besleme medya ordusunun etkisi de dibe vurmuş görünüyor. “Çarpıtma-yalan-safsata-demagoji” bulamacından ibaret bir yayın çizgisi izleyen bu medya ordusunun itibarı artık tümden yerlerde sürünüyor.

***

Bu gidişatın değişeceğine dair ufukta bir işaret görünmüyor. Buna karşın hem kapitalizmin yapısal sorunlarından hem AKP-saray rejiminin yönetme anlayışından kaynaklanan ekonomik-sosyal-siyasal krizlerin derinleşme ihtimali yüksektir. Bu ise, işçi sınıfı ile emekçilere şimdikinden de ağır faturaların dayatılacağının işaretlerini veriyor. Zira ırkçı-dinci saray rejimi “teşvik” adı altında sermayedarlara servet transfer etmeye devam ederken, hiçbir kapitalist elini taşın altına koymayacaktır. Bu durumda sendika ağalarının da desteğini alan saray rejimi-sömürücü kapitalistler ittifakı, tüm yükü emekçilerin sırtına yıkabilmek için elinden geleni ardına koymuyor, koymayacaktır.

Saray rejimi-kapitalistler-sendika ağaları şer üçlüsünün pervasızlığı, halen onlara hadlerini bildirecek güçlü bir sınıf hareketinin olmamasından kaynaklanıyor. Verili koşullar devam ettiği sürece, yani işçi sınıfı ile emekçiler bu gidişata dur demedikleri sürece, egemenler bildikleri yoldan gidecek, ücretli kölelik temeline dayalı kokuşmuş düzenlerini korumaya çalışacaklardır.

***

Şüphesiz, kapitalistler-saray rejimi-sendika ağaları cephesi sınıfsal-siyasal rolünü oynuyor. Bu üçlü şer ekseninin başka türlü hareket etmesi beklenemez. Farklı davranmaları eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Onlar her koşulda kokuşmuş kapitalist düzenlerinin bekası için işçi sınıfı ve emekçilere yüklenecekler. Elbette emekçiler buna izin verdikleri sürece…

Kapitalizm ekonomik krizi, kokuşmuş saray rejimi siyasi krizi yaratıyor. Birbirini tamamlayan bu krizlerin ürünü olan sayısız sorun ise işçi sınıfı ile emekçilerin üstüne yıkılıyor. Emekçiler kendilerini sömüren, ezen, köleleştiren, karanlık bir gelecekten başka bir şey vaat etmeyen düzeni kurtarmak için bedel ödemeye zorlanıyorlar. Oysa işçi sınıfı ile emekçilerin insanca çalışabilme-insanca yaşayabilme özlemlerinin gerçekleşebilmesi için bile bu düzenin yıkılması şart.

Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçi kitleler fedakarlık bir yana, bu düzen için kıllarını bile oynatmamalıdırlar. Tam tersine, her tür sömürünün, yoksulluğun, zorbalığın, sefaletin, ayrımcılığın kaynağı olan bu düzenden kurtulmak için mücadele etmelidirler. Sadece ekonomik-sosyal-demokratik hakları kazanmak için değil, aynı zamanda şoven-dinci iç politikaya da saldırgan-yayılmacı dış politikaya da karşı çıkmalıdırlar. 

İşçi sınıfının ve emekçilerin tarihsel rollerini oynayabilmeleri için öncelikle haklarını, özgürlüklerini ve onurlarını koruyabilmeleri, bunun için “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla mücadeleye atılmaları gerekiyor. Krizlerin faturasını kapitalistlere ve saraylarda sefahat sürenlere ödetmenin başka bir yolu da yok zaten. Bu mücadele, güncel öneminin yanı sıra sınıfsız-sömürüsüz bir dünya kurma özlemini gerçekleştirme yürüyüşünün de bir merhalesi olacak. O halde imkanlar, araçlar, güçler, yetenekler bu uğurda seferber edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, güncel planda misyonunu hakkıyla yerine getiremeyen bir sınıfın tarihsel rolünü oynayıp kölelik zincirlerini kırması da zor olacaktır.