AKP’nin kriz erteleme hesapları

AKP’nin hesabının çarşıya uyup uymayacağı ve bu şekilde bir kriz yönetiminin sermayenin gemisini yürütmeye yetip yetmeyeceği belirsizdir. Uluslararası sermayenin gelişine bağımlı ekonomisiyle Türkiye’de ekonomik kriz bir dönem ertelense bile, kriz gerçeğiyle bir bumerang misali tekrar karşılaşılacaktır. Çünkü kriz kapitalizmde yapısal bir sorundur ve döne döne yaşanmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Eylül 2019
  • 20:28

AKP iktidarının ekonomik krizle ilgili tutarsız söylemleri biliniyor. Başından beri işçi ve emekçileri oyalamak için, aynı yetkili ağızlardan “Kriz miriz yok”, “Krizi fırsata çevirmemiz gerek”, “Kriz geride kaldı, ekonomi toparlanıyor” gibi yalanlar savruldu. Şimdi yine “Kriz geçti” demagojisi yapılıyor. Buna dayanak olarak da TÜİK tarafından açıklanan ağustos ayı verilerinde yıllık enflasyonun “düşük” çıkması gösteriliyor. Aynı vurgulara dayanarak Merkez Bankası da politika faizinde bir kez daha indirime gitti ve oranı krizden önceki seviyenin de altına çekti.

AKP kafası ve dolayısıyla Merkez Bankası tabloyu şöyle görmektedir: Ağustos ayında tüketici enflasyonunun düşüş sergilemiş olmasından, iç talep gelişmeleri ve parasal sıkılık düzeyinden hareketle ekonominin “ılımlı toparlanma eğiliminde” olduğu ve önümüzdeki dönemde “net ihracatın büyümeye katkısını sürdüreceği, enflasyondaki düşüş eğilimi ve finansal koşullardaki iyileşmeyle birlikte ekonomideki kademeli toparlanmanın devam edeceği” düşünülmektedir.

Bu erken hesabın diğer yüzünde ise “küresel iktisadi faaliyetin zayıflamasından” medet umulmaktadır. “Gelişmiş ülke merkez bankaları para politikalarının genişleyici yönde şekillenmeye başladığı” ileri sürülerek, bu durumun, “gelişmekte olan ülke finansal varlıklarına yönelik talebi ve risk iştahını desteklediğini” düşünmekteler. Hesap, küresel krizin etkilerinden hareketle merkez ülkelerdeki kriz eğilimi arttıkça Türkiye’ye doğru sermaye akımlarında bir canlanma olacağıdır. Faizleri düşürerek Türkiye’yi çekici hale getirmeyi umuyorlar, 2013’te olduğu gibi. Böylelikle Türkiye’ye yeniden bol sermaye girişi ile kredi muslukları açılacak, borç yükü için daha fazla borçlanılarak kriz ötelenmeye çalışılacaktır.

Mevcut tabloda kriz geçti diye “müjde” veren AKP’nin aksine ekonomik krizi en derin şekilde yaşayanların gündemi ise bambaşkadır. Bu gündemde bir yılda işsiz sayısının yaklaşık bir milyon kişi artarak 4 milyon 253 bine yükselmesi vardır. Bu rakama “İş olsa hemen çalışırım” diyen 2 milyon 310 bin kişi eklenmemiştir. Genç işsiz sayısı ise artışta zirve yaparak yüzde 24,8’e ulaşmış durumdadır.

Bunun izahı ekonominin giderek daraldığıdır. Ülke ekonomisi 2019’un ilk çeyreğinde yüzde 2,4, ikinci çeyreğinde yüzde 1,5 küçülmüştür. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ağustos ayına ilişkin bütçe verilerine göre yılın 8 ayında toplam bütçe açığı 68,1 milyar TL olmuştur. Bunun dışında kamu ve özel dış borçlarındaki artış, döviz kurlarındaki istikrarsızlık devam etmektedir. Kişi başına düşen milli gelir birkaç yıl içinde 12 bin dolardan 8 bin dolara gerilemiştir. Ekonomik kriz ile beraber iş konumlarını ve çalışma koşullarını koruyabilen işçi ve emekçiler ise artan enflasyon ve vergiler nedeniyle yoksullukla boğuşmaktadırlar.

Sonuçta AKP’nin hesabının çarşıya uyup uymayacağı ve bu şekilde bir kriz yönetiminin sermayenin gemisini yürütmeye yetip yetmeyeceği belirsizdir. Uluslararası sermayenin gelişine bağımlı ekonomisiyle Türkiye’de ekonomik kriz bir dönem ertelense bile, kriz gerçeğiyle bir bumerang misali tekrar karşılaşılacaktır. Çünkü kriz kapitalizmde yapısal bir sorundur ve döne döne yaşanmaktadır. Türkiye, emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası olduğu için küresel krizinin her hareketinden etkilenmeye mahkûmdur. Krizin faturası işçi ve emekçilere yıkılabildiği oranda gün kurtarılabilir, ancak krizin daha yıkıcı etkilerle geri dönmesi koşuluyla…