İstanbul Sözleşmesi tartışmaları ve “mayınlı arazi”de yürümek...

Çok yönlü kriz içerisinde debelenen AKP iktidarı, temel dayanağı olan geniş seçmen desteğinin gün geçtikçe erimesinin telaşıyla, baskı ve terörü artırarak ve gerici manevralarla ayakta kalmaya çalışıyor. Tüm bunların bir parçası olarak “mayınlı alan” olan kültürel kriz ise, AKP’nin ayağına dolanmaya devam ediyor. Bu atmosferde, AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi konusunda nasıl hareket edeceğini şu an için kestirmek olanaklı değil. Ancak dinci-gerici iktidarın, kadınları hedefleyen politikalarının hız kesmeden süreceği aşikar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Ağustos 2020
  • 18:22

AKP iktidarının, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti engellemeyi içeren İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek yönündeki eğilimi üzerinden tartışma ve tepkiler devam ediyor. Tüm yurtta kadın örgütleri ve ilerici-devrimci güçlerin katılımı ile eylemler gerçekleşirken, kimi sendikalara üye işçiler de fabrikalarda eylemler düzenlediler.

Sözleşmeyi yeniden gündeme getiren ve çekilmesi gerektiğini Tayyip Erdoğan’a sunan Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın da içinde olduğu Türkiye Düşünce Platformu, “mayınlı alana girdiklerini fark ettiklerini” ifade ederek, önerilerini geri çektiler. Türk sermayesinin belkemiğini oluşturan grupların, burjuva muhalefetin, hatta AKP’ye bağlı KADEM’in de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye itiraz ettiği atmosferde başka çareleri de yoktu doğrusu. AKP MYK’nın sözleşmeden geri çekilmeyi değerlendireceği 5 Ağustos toplantısı ise ertelendi. İktidar sözcülerinden konuya dair açıklama yapılmazken, AKP iktidarının yandaşları gelişen tepkileri de gözeterek açıklamalar yapmayı sürdürüyorlar. Halen sözleşmeden geri çekilmesini savunanlar, kadına yönelik şiddete karşı “yerli ve milli” projelerini öne sürmeye devam ediyorlar.

***

İstanbul Sözleşmesi tartışmasının geçtiği bu süreçte, sermayenin vurucu gücü olan AKP iktidarı ekonomik, sosyal ve kültürel olarak çok yönlü kriz içinde debeleniyor. Pandemi süreciyle beraber ekonomik kriz daha da ağırlaşmış durumda. İç ve dış borç ödemelerinde yaşanan kaynak sıkıntısı, üretimin gün geçtikçe daralması, son günlerde doların rekorlar kırarak yükselmesi ve TL’nin gün geçtikçe değer kaybetmesi, bu krizin en belirgin göstergeleri olarak yaşanıyor. 

AKP şahsında birleşmiş gerici koalisyonun kendi iç çatışmaları ve çelişkileri yaşanan siyasal krizin bir başka yönü olarak kendini gösteriyor. Geçmiş dönemde yaşananlarla aynı boyutta olmasa bile, son olarak İstanbul Sözleşmesi tartışmaları da AKP içinde bir başka gerilim alanı olarak yansımış durumda. Kimi burjuva yazarlara göre, yakın zamanda AKP içinde en gerilimli ve tartışmalı başlığı İstanbul Sözleşmesi oluşturuyor. Geçmişten beri AKP’nin has adamlarından biri olan Abdurrahman Dilipak ile AKP’nin yörüngesindeki KADEM üyeleri arasında geçen tartışmalar ve beraberinde AKP kadın kollarının da tartışmanın bir tarafı olması, bu iç gerilimin kamuoyuna yansıyan boyutunu oluşturuyor. 

Kuşkusuz ki, bu tabloyu tamamlayan en temel öğe rejim krizinin varlığını sürdürüyor olmasıdır. TKİP 6. Kongre Bildirgesi’nde vurgulandığı gibi, “… elinde tuttuğu muazzam güce ve hala da sahip olduğu önemli kitle desteğine rağmen, bu güçler koalisyonu ve onun kurmaya çalıştığı yeni rejim, henüz oturmuşluktan ve dolayısıyla istikrardan yoksundur. Hassas ve kırılgan dengelere dayalıdır. Aradan geçen yıllara rağmen hala da esneme yeteneği gösterememesi bunun bir göstergesidir.”

Gerici güçler toplumun geniş kesimlerini tek adam rejimine ve yaratmak istedikleri dinci-gerici düzene razı ettiremedikleri koşullarda, AKP iktidarı gün geçtikçe geriye doğru yol alıyor. Temel dayanağı olan geniş seçmen desteğinin gün geçtikçe erimesinin telaşıyla, baskı ve terörü artırarak ve gerici manevralarla ayakta kalmaya çalışıyor. 

Tüm bunların bir parçası olarak “mayınlı alan” olan kültürel kriz ise, AKP’nin ayağına dolanmaya devam ediyor.

Bu atmosferde, AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi konusunda nasıl hareket edeceğini şu an için kestirmek olanaklı değil. Ancak dinci-gerici iktidarın, kadınları hedefleyen politikalarının hız kesmeden süreceği aşikar. Baskı ve sömürü düzenine boyun eğen bir toplum yaratma hedefinin bir parçası olarak kadınların her bir yolla baskı altına alınması, sindirilmesi ve biat ettirilmesi önem taşıyor. Ondandır ki izlenen politikalarla şiddet ve cinayetlere adeta davetiye çıkartılıyor. Kadınları kısmen de olsa koruyan yasalar yok sayılıyor, üzerine çokça tartışmaya konu olan İstanbul Sözleşmesi yıllardır uygulanmıyor. “Aileyi koruma” hedefiyle boşanma kanunu, nafaka yasası gündemden düşmüyor. Çocuk istismarını yasalaştırmak için fırsat kollanıyor. Devletin tüm kurumları kadınları aşağılayan ifadeleri sürdürüyor vs…

İstanbul Sözleşmesi konusunda AKP’ye geri adım attırabilmek kuşkusuz ki önem taşıyor. Ancak diğer toplumsal sorunlar için geçerli olduğu gibi, kadınlara dönük kapsamlı saldırıların da kadın-erkek emekçilerin fiili meşru mücadelesi ile büyütülerek püskürtülmesi önem taşıyor.