Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle çok yönlü mücadele amacıyla hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, 2019 yılında 34 ülkede farklı zamanlarda onaylanıp yürürlüğe girdi. Türkiye ise AB ile ilişkilerini geliştirmek adına 46 imzacısı bulunan sözleşmeyi 2011’de ilk imzalayıp onaylayan ülkelerden biri oldu. Gerici tabanını tutuma kaygısına düşen AKP-MHP iktidarı, “aileyi yıktığı ve eşcinselliği teşvik ettiği” gerekçesinin arkasına sığınarak İstanbul Sözleşmesi’ne attığı imzayı geri çekmek istiyor. Gelen tepkiler üzerine dinci-faşist rejimin içerisinden farklı kesimler İstanbul Sözleşmesi'ni savunan açıklamalar yaptı.
Kadın örgütlerinin öncülüğünde başlatılan “İstanbul Sözleşmesi"ne yönelen saldırıya karşı pek çok kentte kitlesel eylemler gerçekleştirildi. Bu eylemler, binlerce kadın ve erkeği sözleşmeyi savunma eylemlerinde birleştirdi. Oluşan tepki sosyal medyada, kent meydanlarında, fabrikalarda kendini gösterdi. AKP-MHP gericiliğinin azgın kadın düşmanı politikalarına karşı tepkiler devam ediyor. Felaket boyutuna varan kadın cinayetlerine karşı ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için başlayan bir eylem süreci var. Petrol-iş, Genel-iş, Birleşik Metal İş'in örgütlü olduğu yerlerde anlamlı tepkiler verildi.
***
AKP MYK'sının 5 Ağustos'ta sözleşmeden çekilme gündemiyle toplanacağı açıklandığında pek çok kentte kadınlar meydanlara çıkarak taleplerini haykırdı. Kitlesel eylemlerden biri İstanbul Kadıköy’de gerçekleşti. Dinci-faşist rejime tepkili olan örgütlü/örgütsüz yüzlerce kadın eyleme katıldı.
Eylemde yapılan basın açıklamasından sonra kürsü katılımcılara açıldı. Birçok kadın yaşadığı şiddeti, baskıyı, İstanbul Sözleşmesi’ni neden savunduğunu anlattı. Kadına yönelen şiddete ve AKP iktidarına karşı tepkiler dile getirildi. Kürsüde eksik kalan hemen hemen hiç kimsenin değinmediği bir konu vardı: Kadın işçilerin yaşadığı baskı, şiddet, mobbingdi. Eylemlere kadın işçilerin sesini taşımak, kadına yönelik şiddetin temelinde olan sınıfsal arka planı anlatmak, İstanbul Sözleşmesi’nin tek başına kadınları yaşatmaya yetmeyeceğini söylemek temelde biz devrimci kadınların sorumluluğudur. Çünkü AKP-MHP rejimine ve kadına yönelik şiddete karşı eylemleri örgütleyenler, öfkenin sokaklara taşması için çaba sarf eden kadın örgütleri, yapıları gereği bunu yapamazlar.
Koç Grubu, Sabancı Vakfı, Eczacıbaşı Topluluğu, Boyner Grubu, Penti, Koton, Zorlu Grubu, TÜSİAD gibi bazı kapitalistler de “İstanbul Sözleşmesi’nden tarafız” diye açıklama yaptılar. İşyerlerinde mobbingin ve tacizin uygulanmasını bir sömürü biçimi olarak kullanan bu burjuvaların sözleşmeye sahip çıkıyor görünmeleri sahtekarlıktan başka bir şey değil. Hal böyleyken kesinlikle onlarla aynı tarafta olamayız. Sözleşme uygulansa da aynı tarafa düşemeyiz. Böylesi bir duruş, biz kadınları yaşatamaz.
Kadına yönelik şiddete 'hassasiyet' gösteren bu kurumlarda yaşananlara biraz daha yakından bakalım.
Yazaki'de kadın işçileri taciz eden formeni koruyan Yazaki yönetiminin, tacize karşı duran işçisini işten atmasından tanıyoruz bu kapitalistlerin şiddete karşı duruşlarını.
Kastaş'ta üretimin taciz ve mobbing temelinde yürütüldüğünü biliyoruz. Kastaş patronu utanmadan sözleşmeye sahip çıktığını açıklıyor.
Koç Holding’e bağlı fabrikalarında kadın işçilerin çalışma koşullarından tanıyoruz. Koç Grubu’na bağlı Ford Otosan fabrikasında kadın işçilerin yasalarda kreş haklarının olmasına rağmen kreş olmadığı için çocuklarını ailelere ya da komşulara bıraktığı için zorlandıklarını biliyoruz. Adet döneminde kadın işçilerin revire gidişlerini engellemek için kırk takla atıyorlar. Hızla yürüyen banttan ayrılamadığı için kadın işçilerin tuvalete bile gitmeden çalışmak zorunda bırakıldıklarını biliyoruz.
Koç Grubu’na bağlı bir başka firma olan Arçelik'te çalışan kadınlar da koşullarının tamamen eşitsizlik üzerine kurulduğunu ifade ediyor. Tacize uğradığını söyleyen kadınların mobbinge, yalnızlaştırmaya ve dedikoduya maruz kaldıklarını bizzat çalışanların aktarımından biliyoruz. Arçelik’te düşük ücretlere, performans dayatmasına ve ağır çalışma koşullarına yine en çok kadın işçiler maruz bırakılıyor.
Eşitsizliğin ve şiddetin kökleri özel mülkiyetin ortaya çıktığı döneme kadar uzanıyor. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ücretli emek sömürüsüne dayalı kapitalist düzende İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması biz kadınları yaşatacak mı?
Biz kadınları yaşatacak olan kağıda dökülmüş sözleşmeler değil belki ama onu nasıl kazandığımızdır. Alanlarda, fabrikalarda örgütlü duruşumuzdur. Elbette kadınlar lehine maddeler içeren sözleşmeleri savunmak için mücadele etmek gerekiyor. Bununla birlikte sadece sözleşme ya da yasaların cinayetleri önlemeye de şiddeti azaltmaya da yetmediğini biliyoruz. Şiddeti sınırlayabilecek tek dayanağımız örgütlü, eylemli mücadeleyi büyütebilmektir. Şiddetten ve cinsiyet ayrımcılığından kurtulmak için ise kapitalizmi yıkmak gerekiyor.
İstanbul’dan bir sınıf devrimcisi