Kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin engellenmesi hususlarını içeren, Türkiye’nin de imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin iptali yeniden AKP iktidarının gündeminde. Gerici odaklar günlerdir Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunuyorlar. Yasanın aileyi yıktığını, eşcinselliği teşvik ettiğini iddia ediyorlar. AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş tabanın bu yönlü isteğinden söz ederken, Tayyip Erdoğan da “halkımız isterse” sözleşmeden çıkılabileceğini ifade etti. İsmailağa Cemaati de “tabanın sesi” olarak sözleşmenin iptal edilmesi yönünde telkinlerde bulundu. 5 Ağustos’ta gerçekleşecek AKP MYK toplantısında bu yönlü karar alınması bekleniyor.
***
Kadın örgütleri ve ilerici güçler İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmek istenmesine yönelik tepkilerini ortaya koymayı sürdürüyorlar. Farklı saiklerle de olsa, TÜSİAD gibi sermaye kurumlarının yanı sıra AKP bünyesinde de sözleşmeden çekilmeye dair itirazlar dile getiriliyor.
Tartışma ve itirazların yoğunlaştığı İstanbul Sözleşmesi neyi içeriyor?
İstanbul Sözleşmesi AKP iktidarı tarafından 2011 yılında imzalandı. 13 devletin imzalamasının ardından 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girdi.
Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu söyleyen, ayrımcılığı kabul edilemez bulan sözleşme, kadınların şiddete karşı korunması amacıyla kamuya/devlete özel yükümlülükler yüklüyor.
Devletin sorumlulukları kapsamında, kadına yönelik şiddete karşı kriz merkezlerinin kurulması ve buralarda gerekli uzmanların bulundurulması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca şiddete karşı etkin bir kovuşturma yürütülüp cezaların etkin bir şekilde uygulanması, şiddete uğruyanları destekleyen mekanizmalar üretilmesini içeriyor.
İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası, yürütülen tartışmalara rağmen, aslında uygulanmıyor. Nitekim, şiddete uğrayan Nahide Opuz isimli kadının açtığı dava sonucu, devletin gerekli sorumlulukları almamasından dolayı, Türk devleti AİHM’de mahkum edildi.
Gerekleri yerine getirilmediği halde, 6284 sayısı yasa ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi tartışmaları bir süredir sürekli gündeme taşınıyor. Avrupa Birliği hevesleriyle bu sözleşmeye imza atan AKP iktidarı, gelinen yerde türlü gerekçelerle sözleşmeden çekilmenin hesaplarını yapıyor. Sözleşmenin “aileyi parçaladığı” iddia ediliyor. Boşanma ve nafaka tartışmalarında sıklıkla kullanılan bu argüman, sözleşme için de kullanılıyor. Oysa sözleşmenin içeriğinde bu hususlar yeralmıyor.
Bu argüman tutmayınca, sözleşmenin 4/3. Maddesine sarıldılar. 4. Maddede yeralan “Taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.” ifadesinin eşcinselliği teşvik ettiği iddia ediliyor.
Dayanaksız iddialarla yürütülen bu tartışmaların gerisinde dinci-gerici AKP iktidarının kadın düşmanı politikaları duruyor. İsmailağa Cemaati’nin yaptığı açıklama, sözleşmenin iptali konusundaki asıl niyeti çok iyi özetliyor. Cemaat, “kadına yaratılış amacının aksine misyonlar yüklediği” gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’ne itiraz ediyor. İslami referanslara dayalı toplum modelinde, kadınların her türlü baskı ve şiddete boyun eğmesi, itiraz etmemesi gerekiyor.
Aynı zamanda tüm cephelerde büyük bir sıkışma yaşayan ve kitle desteğini giderek kaybeden AKP gericiliği, Ayasofya gündeminde olduğu gibi, gerici tabanını tutmaya çalışıyor. Nafaka, çocuk istismarı yasası, kadına yönelik şiddete karşı önlemler vb. konularda tabanın geri eğilimlerine yaslanarak iktidarını korumaya çalışıyor.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa aslında fiilen uygulanmıyor. Ayrıca, farklı uluslararası sözleşmelerle bağlantısı olsa da, İstanbul Sözleşmesi’nin bağlayıcılığı da yok. Buna rağmen gerici iktidar uluslararası planda verilen mücadelelerin ürünü olan sözleşme ve yasaları yük sayıyor, kağıt üzerindeki varlığından bile rahatsız oluyor.
Dinci-gerici iktidarın toplumu baskı altına alma, ezme ve sindirmeye dönük saldırılarının bir parçası olarak gündeme getirdiği İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.