Kadın cinayetlerine karşı eylemli mücadeleyi büyütelim

Özellikle de fabrikalarda ve havzalarda, kadın sorunu ve kadına yönelik şiddeti anti-kapitalist bir bakışla mücadele konusu olarak ele almak, işçi sınıfının bilincini geliştirmek açısından önem taşımaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 03 Ağustos 2020
  • 08:00

Muğla’da Pınar Gültekin’in vahşi bir şekilde katledilmesinin ardından kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı büyük bir tepki gelişti. İktidar sözcüleri ve sermaye gruplarının döktükleri timsah gözyaşlarını saymazsak, kadın örgütleri, dernekler ve işçiler başta olmak üzere çok sayıda insan bu katliama eylemlerle yanıt verdiler.

Pınar Gültekin’in vahşi bir şekilde katledilmiş olması, bu tepkiyi tetiklemekle birlikte, bu eylemlerin asıl olarak uzun dönemdir sistematik bir şekilde gerçekleşen kadın cinayetlerine dönük öfkenin birikimi olduğunu görmek gerekiyor. AKP iktidarının kadınları hedef alan gerici uygulamalarına karşı gelişen tepkiler, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine karşı ortaya çıkan duyarlılıkla birleşti. Bu nedenle eylemler, Pınar Gültekin’in katledilmesinin yanı sıra kadına yönelik şiddete ve böylesi katliamlara zemin hazırlayan AKP’nin izlediği politikalara yöneldi.

Pek çok kentte baskı ve teröre rağmen kitlesel bir şekilde gerçekleşen Kadın Platformu eylemleri ve özellikle Petrol İş, Genel İş ve Birleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerlerinde katliamı lanetleyen ve aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını isteyen eylemler, oldukça anlamlı bir yerde duruyor.

İstanbul Sözleşmesi’ne neden karşılar?

Siyasal bir kriz içinde olan kapitalist sistem baskı ve sömürü politikalarını her geçen gün artırırken, ikincil cins olarak görülen kadınlar da bunun sonuçlarını ağır bir şekilde yaşıyor. Dünya çapında gerici iktidarlar, tepki ve basınçların sonucu olarak imzalamak zorunda kaldıkları, kadınlar için şiddete karşı kısmi koruma sağlayan İstanbul Sözleşmesi’ni bugüne kadar uygulamadıkları gibi, bu sözleşmeden çekilme hazırlığı içine giriyorlar. Polonya’dan sonra Türkiye’de de çekilme tartışmaları sürüyor. Gerekçeler ise birbiriyle aynı. Polonya’daki Katolik Adalet ve Hukuk Partisi, "ideolojik unsurlar içerdiğini" ve  "okullarda çocuklara toplumsal cinsiyetin öğretilmesini zorunlu kıldığı" için sözleşmeden çekilme kararı aldığını ilan etti. Türkiye’de ise dinci gerici AKP iktidarı, yasanın aileyi yıktığı ve eşcinselliği teşvik ettiği gerekçesiyle çekilmekten bahsediyor. Özetle, burjuva gerici iktidarlar, kadın düşmanlığında, cinsiyet eşitsizliğinde ortaklaşıyorlar.

Aynı zamanda büyük bir sıkışma yaşayan AKP iktidarı, kendi gerici tabanını elinde tutmak amacıyla da kadına ve çocuklara dönük istismarı içeren yasaları hayata geçirme çabasını sürdürüyor.

Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye omuz verelim!

Kadın sorunu toplumsal bir sorundur ve kadınlara yönelik baskı ve eşitsizlik sömürü düzeni kapitalizmden beslenir. Kadına dönük şiddetin ortadan kalkması için, onu doğuran maddi-toplumsal koşulların, özel mülkiyet düzeninin ortadan kalması gerekir. Mücadelelerin ürünü olarak kazanılmış haklar ve bunların kâğıda dökülmüş hali olan yasalar, bu baskıyı ve eşitsizliği ortadan kaldırmaya yetmez. Kadınların haklarını ve korunmasını içeren başka yasalar gibi, İstanbul Sözleşmesi ve onun yasal dayanağı 6284 sayılı yasa, eşitsizliğe dayalı düzen hüküm sürdüğü sürece, kadınlara kalıcı olarak eşitlik ve özgürlük sağlayamaz ve şiddeti esaslı olarak ortadan kaldıramaz. Bu gerçeklik, mücadelenin ürünü olarak kazanılmış olan hakların ve bunların yansıması olan yasaların önemini ise ortadan kaldırmaz. Tam tersine, sermaye düzeni ve onun günümüzdeki vurucu gücü olan AKP iktidarının bunları gasp etmeye dönük her hamlesine karşı mücadeleyi gerekli ve zorunlu kılar.

Zira İstanbul Sözleşmesi, yaşadığımız düzende kadınların cinsiyet eşitliğini talep etmekle birlikte, kadınlara dönük şiddet ve aile içi şiddet konusunda devletin yükümlülüklerini tanımlayan bir içeriğe sahip… Her ne kadar sözleşme ve buna dayalı olarak yürürlüklükte olan 6284 sayılı yasa, uygulanmıyor olsa bile…

Bugün kadına yönelik şiddete ve İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine karşı, kadın örgütlerinin çağrıları ile gerçekleşen eylemler sınırları olmasına rağmen, ilerici bir nitelik taşımaktadır ve çok yönlü olarak desteklemeyi ve güç vermeyi gerektirmektedir.

Kadın Platformları’nın çağrısıyla, Pınar Gültekin cinayetinin ardından İstanbul Sözleşmesi gündemiyle bağlantılı olarak bir dizi eylem gerçekleşmiş, forumlar düzenlenmiştir. Ayrıca, Kadın Platformları’nın AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’ni gündeme alacağı ve 5 Ağustos’ta gerçekleşecek olan MYK toplantısına eş zamanlı olarak bir dizi kentte eylem çağrıları bulunmaktadır. Bu eylemlere sınıfsal bir duruşla katılmak, destek vermek, AKP’nin izlediği kadın düşmanı politikalara karşı mücadeleyi güçlendirmek açısından önem taşımaktadır.

Eylemleri güçlendirme boyutunun yanı sıra ve onunla bağlantılı olan bir diğer temel nokta ise, toplumun geniş kesimlerinde, özellikle sınıf kitlelerinde oluşan tepkiyi açığa çıkarmak, bu tepkiyi örgütlemek gerekmektedir. Özellikle de fabrikalarda ve havzalarda, kadın sorunu ve kadına yönelik şiddeti anti-kapitalist bir bakışla mücadele konusu olarak ele almak, işçi sınıfının bilincini geliştirmek açısından önem taşımaktadır.

Sendikal örgütlülüğe sahip olan sınırlı sayıdaki fabrikada kadın işçilerin, işyerinin dar iktisadi sorunlarının dışına çıkarak toplumsal bir sorun konusunda gerçekleştirdiği eylemler ve bunun yansımaları da olumlu bir örnek olarak fikir vermektedir.