İşgal harekatı devam ediyor...

Sonucu, halkların anti-emperyalist mücadelesi ve direnişi belirleyecek!

Gerici-faşist Erdoğan yönetiminin işgal saldırısı başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin maskesini şimdiden düşürmüş, halklar karşısındaki ikiyüzlü tutumlarını bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Bununla birlikte yıkıcı emperyalist savaş ve işgal harekatı başta Kürt halkı olmak üzere Suriye halklarına tarifsiz acılar yaşatmaya devam ediyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Ekim 2019
  • 19:02

Erdoğan yönetiminin ABD ve Rusya’dan aldığı icazetle başlattığı işgal harekatı 1 haftasını geride bıraktı. Yoğun bir savaş diplomasisinin ardından başlayan harekatın hedefinde ise doğrudan Kürt halkının elde ettiği kazanımlar yer alıyor.

AKP iktidarının elinde tuttuğu savaş makinesi Rojava’nın üzerine hoyratça saldırırken, emperyalist güçlerle olan savaş diplomasi de aralıksız devam ediyor. Bir dizi telefon görüşmesinin yanı sıra, son olarak Mike Pence, Mike Pompeo ve ekibinden oluşan Trump’un savaş kabinesi Türkiye’ye geldi. Gündemlerinde ise, Suriye halklarının başına yeni belalar açacak savaş politikalarının olduğu açık.

ABD ve Batılı emperyalistler Kürt halkının akan her damla kanından sorumludur

İşgal harekatı karşısında gün aşırı göstermelik açıklamalar yapan ABD ve Batılı güçler, işgal konusunda Erdoğan yönetimine yeşil ışık yakarak, Suriye halkları karşısında gerçek konumlarını bir kez daha gözler önüne sermiş oldular. Hiç de şaşırtıcı olmayan bu ikiyüzlü tutumlarının gerisinde ise kirli emperyal planlarının olduğu açık. Zira, emperyalistler halkların özgürlüğü ve geleceğini değil her koşulda kendi egemenliklerini esas alırlar.

“Tüm ikiyüzlü açıklamalara rağmen saldırı savaşının önünün ABD emperyalizminin onayıyla açıldığı gözler önündedir. Bu onayı sağlayan kirli pazarlıkların kapsamını henüz bilmiyoruz. Fakat bundan bağımsız olarak, yıllardır bölgede ve özel olarak da Suriye’de, Türk burjuva gericiliği ile Kürt hareketini kendi ekseninde uzlaştırmaya yönelik bir politika izleyen ABD emperyalizminin, bunda başarısız kaldığı her durumda Türk burjuva gericiliğini tercih edeceğini bilmek herhangi bir güçlük taşımıyordu.” (Suriye’den ve Rojava’dan kirli ellerinizi çekin! - TKİP)

Dün, Suriye’de Amerikancı bir rejim kurma hedefiyle cihatçı çeteleri destekleyen, eğiten, donatan ve Suriye halklarının üzerine salan ABD emperyalizmi, bu politikanın çökmesi ile birlikte yüzünü Kürt hareketlerine dönmüş, en azından Suriye’nin bir bölümünü bu ilişkileniş üzerinden elinde tutmayı hesaplamıştı. Bu yönelim ABD emperyalizmi adına Kürt halkının tarihsel çıkarlarını savunmayı değil, tersine bölgenin temel dinamiklerinden olan Kürt hareketi üzerinden Suriye’ye kalıcı olarak yerleşmeyi esas alıyordu. Türk sermaye devleti ile yaşadığı krizin temelinde de bu kirli politik hesaplar yatıyordu. ABD emperyalizminin Kürt hareketi ile gerici Erdoğan yönetimini bu politika ekseninde birleştirme fantezisi sonuç vermediği yerde ise, NATO ortağı sermaye devletinin işgal harekatına yeşil ışık yaktı.

Süreç belirsizliğini korusa da ABD emperyalizmi bir kez daha kirli savaşın dili ile Suriye politikasına yön vermeyi esas alıyor. Görüldüğü kadarıyla işgal harekatının çatışan her iki tarafı da yıpratacağını var sayıyor ve bir noktadan sonra kendi bölge politikalarını daha güçlü bir şekilde taraflara dayatmaya hazırlanıyor. Bunu Trump’ın tutarsız ama emperyalistlere has pişkinlikle yaptığı açıklamalardan okuyabiliyoruz:

“Ya oraya asker göndereceğiz ve askeri olarak kazanacağız, ya Türkiye’yi finansal olarak ve yaptırımlarla sert bir şekilde vuracağız, ya da Türkiye ve Kürtler arasında bir anlaşma için arabuluculuk yapacağız!”

Özetle, ABD emperyalizmi işgal harekatı ile gerek Erdoğan yönetimini gerekse Kürt hareketini açmaza alarak masaya oturtmanın hesabını yapıyor.

Rus emperyalizmi egemenlik alanını genişletme peşinde

Türk sermaye devletinin işgal harekatına yeşil ışık yakan bir diğer emperyalist güç ise Rusya oldu. 2015 yılından beri sahada etkin bir şekilde yer alan Rus emperyalizmi, o tarihten beri temel bir aktör olarak, dengeleri doğrudan belirleyen bir inisiyatif alanı yaratabildi kendisine.

Bu konumunu, siyasi ve askeri gücünün yanı sıra, bir yandan İran, Suriye, Lübnan vb. bölge ülkeleri ile kurduğu çok yönlü ilişkileri, öte yandan NATO içerisindeki çelişkileri (Türkiye-ABD örneğinde olduğu gibi) sistemli bir şekilde kullanarak elde edebildi. Buna, Suriye savaşının bir evresinde Kürt hareketinin ABD ile kurduğu “çelişkili birlikteliği” de eklemek gerekiyor. Zira Rusya, ABD’nin bölgede kendisine önemli bir dayanak olarak gördüğü Kürt hareketinin açmazlarını da daha en başından beri kendisi için bir olanak olarak gördü/görüyor. Gelinen yerde ABD, Türk sermaye devleti ve Kürt hareketinin ilişkilenişi üzerinden bir kez daha açığa çıkan ve işgal harekatının arka planını oluşturan kriz dinamiğini kendi lehine bir avantaja çevirmek için kolları sıvamış bulunuyor. Şu günlerde Menbic’de yaşanan gelişmeler bunun en çarpıcı ve güncel örneği oldu. Zira, ABD’nin askerlerini Menbic’den çekmesi ve Türk sermaye devletinin hoyratça Kürt halkının üzerine gelmesiyle birlikte Suriye rejim ordusu ve Rus askeri polisi Menbic’in kontrolünü ele geçirebildi.

Özetle, bugün Rusya’nın Rojava’nın işgaline verdiği sessiz desteğin gerisinde kendi egemenlik alanlarını genişletme, Kürt halkının kazanımlarını ise en geri noktaya çekme hesaplar yatıyor.

Halkların anti-emperyalist mücadelesi ve direnişi sonucu belirleyecek!

Gerici-faşist Erdoğan yönetiminin işgal saldırısı başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin maskesini şimdiden düşürmüş, halklar karşısındaki ikiyüzlü tutumlarını bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Bununla birlikte yıkıcı emperyalist savaş ve işgal harekatı başta Kürt halkı olmak üzere Suriye halklarına tarifsiz acılar yaşatmaya devam ediyor.

Bu bağlamda, henüz gelişmelerin hangi yönde şekilleneceği, emperyalist merkezlerde yapılan kirli hesapların tutup tutmayacağı belli değil. Tarihsel ve güncel planda belli olan şudur ki, sonucu başta Kürt halkı olmak üzere, mazlum bölge halklarının anti-emperyalist mücadelesi ve direnişi belirleyecektir. Bu süreçte Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler ise ezilen halkların yanında yer almalı, emperyalist-kapitalist haydutların karşısında mücadeleyi büyütme sorumluluğu ile hareket etmeli, günün çağrısına kulak vermelidir:

“TKİP, Türkiye işçi sınıfını ve emekçilerini, Türk burjuva devletinin kardeş Kürt halkına, Ortadoğu’nun tıpkı Filistin halkı gibi mazlum bu kadim halkına karşı yürütülen haksız, gerici ve kirli imha savaşına karşı durmaya çağırmaktadır. Türk sermaye devletinin bu savaşta elde edeceği her sözde ‘ulusal’ başarı, işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki sınıfsal köleliğin perçinlenmesi anlamına gelecektir. Çıkış ve kurtuluş, ezilen ve sömürülen emekçiler ile ulusal kölelik koşulları altındaki mazlum halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birleşik devrimci mücadelesinden geçmektedir. Türkiye’de olduğu kadar tüm Ortadoğu’da da!” (agy.)