Suriye toprakları üzerine yürütülen pazarlıkların ve zirvelerin ardı arkası kesilmiyor. Bir ülkenin ve halkların kaderi üzerine yapılan pazarlıklar, pazarlıkların nesnesi olanların gıyabında hayasızca yürütülüyor. Suriye’yi ve Suriye üzerinden Ortadoğu’yu paylaşmak için yürütülen kirli pazarlıklarda Kürt halkının ulusal hak mücadelesi masaya meze olarak konuluyor.
Bölgedeki savaş ve yıkımların kaynağı ve sebebi olan emperyalist akbabalar ve bölgenin gerici devletleri arsızlıkta da sınır tanımıyorlar. Rakipler birbirlerini yeterince barışçı olmamakla suçlasalar da hep bir ağızdan ve koro halinde, kirli pazarlıklarının hedefinin bölgeye istikrar, sükunet ve barış getirmek olduğunu tekrarlıyorlar. Sahtekarlar sürüsüne inanacak olursak, bölge durduk yere ve hiçbir neden yokken aniden kendiliğinden veya kimsenin bilmediği gizli bir güç tarafından topyekûn olarak savaşın girdabına girmiş. Emperyalist akbabalar da bu duruma seyirci kalamadıkları için zirvelerle, pazarlıklarla bölgeyi savaş çemberinden kurtarmak gibi yüce ve insani bir görev üstlenmişler! Ne kadar da dramatik ve göz yaşartıcı bir tablo!
Oysa olaylar ve gelişmeler herkesin gözü önünde cereyan etti. ABD’nin BOP projesi, Rusya’nın ayakları altındaki toprağın erozyonunu hızlandırarak, Ortadoğu’daki etki alanın sınırlanmasına yol açtı. Bölgeyi yeniden dizayn etmek için ABD’nin başlattığı savaş politikaları kısa sürede bölgeyi ateş çemberine aldı. Afganistan’dan Libya’ya, Irak’tan Suriye, Pakistan ve Yemen’e uzanan geniş bir coğrafya yıkıma uğratıldı. Nedir ki gerici bir temelde ve emperyalist amaçlar için tasfiye edilen devletlerin yerine, dışardan ABD eliyle dayatılan devletler bölge halkları ve yerel güçler tarafından kanıksanmadı. ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etme politikaları kendi elinde patladı. Yarattığı bataklık ayaklarında prangaya dönüştü.
Öte yandan, burjuva devrimlerin konusu olan, ancak bu devrimler yaşanmadığı için bölgede köklü bir tasfiyeye uğramayan feodal sistemden artakalarak biriken ulusal, mezhepsel, dinsel vb. gibi toplumsal sorunlar, yaşanan otorite boşluğunda kendisini hızla dışa vurdu. Bölge halklarının, bastırılarak yok sayılan ancak uygun koşullar oluşunca kendisini dışa vuran temel sorunları, bölgeyi işgal eden ABD öncülüğündeki NATO güçleri tarafından ya hızla bastırıldı veya hedefi karatılarak ulusal ve dinsel boğazlaşmanın malzemesi yapıldılar.
IŞİD denilen canavar, bu ortamda NATO güçlerinin kanatları ve koruması altında ete kemiğe büründürüldü. Bölge gençliğinin ve halklarının emperyalist işgal ve yağmalamaya karşı olan kin ve nefreti IŞİD eliyle gerici politikaların aletine dönüştürüldü. Orta çağ ideolojisine dayanan dinsel gericiliğin tetikçiler sürüsü barbarlık ve vahşette sınır tanımayarak, emperyalist efendilerini geride bıraktı. Bölge halklarının ve gençliğinin nefretinin hedefi olan ABD emperyalizmi ise IŞİD çetelerinin vahşet ve barbarlığını bölgeye yeniden yerleşmenin manivelası yaptı.
***
Bölgenin en eski halklarından biri olan Kürt halkının özgürlük davasını güden, ancak ulusal sorununu çözemeyen Kürt ulusal hareketi, Suriye’de de ortaya çıkan otorite boşluğunu ulusal haklarını elde etmenin olanağına çevirmek için harekete geçti. IŞİD çetelerini Kürt halkının üzerine salan ABD ve bölgenin Türk devleti gibi sömürgeci güçleri ise yol ve yöntemlerle Kürt ulusal hareketini teslim almak veya kendilerine mahkum etmek için harekete geçtiler.
Eski etki alanı olan Suriye’ye giriş yapan Rus emperyalizmi, Türk sömürgeci devletinin Kürt korkusunu, sömürgeci devlete karşı bir kabus gibi kullanıp, ABD ile Erdoğan rejimi arasına girerek, AKP-Erdoğan iktidarını kendi politikalarına yaklaştırdı. Gerici statükonun savunucusu olarak ortaya çıkan Rusya, bunda hayli mesafe de aldı. Zira Şam’da namaz kılmak için Esad rejimine cepheden tavır alarak Türk egemen sınıfları için yeni topraklar vadeden Erdoğan’ın çizdiği tozpembe hayaller dünyası gerçekliğe çarparak tuz buz olunca, Kürt korkusuyla yatıp kalkan sömürgeci devlet, olanı kurtarma telaşına düştü.
ABD’nin hesaba katmadığı bir gelişme olarak Rusya’nın Suriye’de etkin bir güç olarak öne çıkması işleri iyice karmaşıklaştırdı. Suriye’de Kürt hareketi üzerinden alan tutan ABD emperyalizminin politikaları kadim uşaklarıyla çatışmaya dönüştü. İki ipte oynayarak iktidarını sağlamlaştıramaya çalışan Erdoğan, Türk egemen sınıfının Kürt korkusunu yedekleyip Kürt kanıyla sarayının harcını sağlamlaştırmak için işgal savaşını başlattı. Ne var ki emperyalist politikalara özenmek ve yayılmak istemek başka şey, bunu hayata geçirmek ve kalıcı hale getirmek ise çok daha başka bir şeydir. Bunu yapamazsanız, Şam’da namaz kılma hayallerinden mazlum Kürt halkının ulusal haklarının ezilmesine kilitlenir, bunun da pazarlık masalarında büyük emperyalist devletler tarafından sunulmasını bir başarı olarak kutsayacak kadar düşkünleşirsiniz.
Bu arada iktidarda kalma aşkıyla yanıp tutuşan Erdoğan ve avenesinin sarayının bekası için başlattığı savaş, kendi deyimleriyle dünyayı kendilerine karşı birleştirdi. Daha şimdiden savaş suçlarıyla yargılanma gibi en ağır ithamların hedefi oldular.
***
Başta Alman emperyalizmi olmak üzere, Erdoğan’ın mülteci akınıyla tehdit ettiği AB’nin emperyalist devletleri de bölgeye yerleşmenin hesaplarını daha yüksek sele yapmaya başladılar.
Suriye’deki durumun Almanya ve Avrupa’nın güvenlik çıkarlarını doğrudan ilgilendirdiğini söyleyen Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Almanya ve Avrupa’nın şu ana kadar yaşananlara “seyirci kaldığını” ve daha aktif bir rol oynamaları gerektiğini, bu çerçevede “NATO içerisinde Almanya kaynaklı bir Avrupa atılımının mantıklı” olacağını söyledi.
Kramp-Karrenbauer’ın Suriye’nin kuzeyi için yaptığı “uluslararası güvenli bölge” önerisine destek veren Başbakan Merkel, öneriyi “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile gerçekleştireceği bir görüşmede” ele alacağını da belirtti. Dörtlü buluşmanın temel ortaklarından biri olan Macron da emperyalist bir küstahlıkla, “Ortadoğu’da otonom bir askeri kapasite oluşturmalıyız. Avrupa, Ortadoğu’da ‘küçük hissedar’ olmaya devam edemez.” diyerek, Ortadoğu’daki “paylarını” isteyeceklerinin altını çiziyor.
Suriye üzerinden yapılan pazarlıkların tek bir amacı vardır: Macron’un deyimiyle‚ Ortadoğu’da “küçük hissedar” olmamak. Her bir emperyalist güç “büyük hissedar” olmak isteyince de emperyalist çatışmalar ve savaşlar kaçınılmaz olacaktır.
Boş hayal yayıcıları ne derlerse desinler bu pazarlıklardan bölgeye, başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına, özel olarak da Suriye topraklarına barış çıkmaz…