Derinleşen kriz ve gerici manevralar

Tam bir “gericilik gösterisi” olarak organize edilen Ayasofya’nın açılışı, beklenen heyecan dalgasını yaratamadı. Emekçilerin bu kirli oyunlara alet olmamaları elbette önemlidir ancak yeterli değildir. Derinleşen krizlerin ağırlaşan faturasını ödememek için işçi sınıfı ve emekçilerin hem kapitalist sömürüye hem AKP-MHP rejiminin dayattığı köleliğe karşı direnmeleri şarttır. Burjuvazinin partilerinden medet ummamak, kendi gücüne güvenmek, örgütlü-birleşik-meşru mücadeleyi geliştirmek, emekçilerin önündeki biricik çıkış yoludur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Ağustos 2020
  • 19:36

Kapitalistlere hizmette sınır tanımayan AKP-MHP rejimi, ülkeyi çok yönlü krizler bataklığına sürüklemiş durumda. Ekonomik kriz ağırlaşıyor, döviz hızla yükseliyor, işsizlik tırmanıyor, sefalet yaygınlaşıyor, Covid-19’a yakalanan insan sayısında büyük bir artış yaşanıyor...

Dinci-faşist iktidar, içeride durum bu denli vahimken, dışarıda birkaç cephede savaş maceralarına atılmaktan geri durmuyor. Libya, Suriye, Irak yetmedi, Azerbaycan’da yaşanan çatışmaya da dahil oldular. Yunanistan’a karşı “kabadayılık” taslayarak Ege’de gerilimi tırmandırdılar ancak batılı emperyalistlerin desteğini alamayınca kuyruklarını kısmak zorunda kaldılar. 

***

Ekonomisi çöküşün eşiğine gelen sermaye devletinin yayılmacılık politikasına saplanması, zaten sınırlı olan kaynakların militarist alanda harcanması anlamına geliyor. Bu politika ekonomik krizi daha da derinleştiriyor. Rejimin efendileri saraylarında sefahat sürerken, işçi sınıfı ve emekçiler her gün kabaran faturayı ödemeye mecbur bırakılıyor.

Bu vahim tabloyu pandeminin yol açtığı sorunlar tamamlıyor. Önlem almak bir yana, “yeni normalleşme” adı altında salgının yayılmasına yolaçan dinci-faşist iktidar, yaşanan çok yönlü sorunların büyüttüğü öfke ve tepki karşısında ise kaba zorbalığa sarılıyor. İşkenceyi “olağan” sorgulama yöntemi haline getiriyor. Demokratik haklar uğruna yapılan eylemlere kolluk kuvvetlerini azgınca saldırtıyor. Aykırı sesleri zindanlara kapatarak boğmak istiyor. Tüm bu icraatlar, gözü dönmüş bu rejimin kendi bekası için halka karşı her suçu işleyebileceğini gösteriyor.

*** 

Her cephede derinleşen kriz AKP-MHP iktidarına verilen desteği eritirken, dinci-ırkçı cephede çatlaklar oluşuyor. Saraya “bekçi köpekliği”nde birbiriyle yarışanların sık sık kavgaya tutuştukları gözleniyor. Bu çatışmaları dindirmek için üstten yapılan müdahalelerin etkisi kısa ömürlü oluyor. Zira, geri dönüşü olmayan bir yolda ilerleyen dinci-faşist rejimin beka sorunu derinleştikçe, su alan gemiyi terk etme telaşı da artıyor. 

Tam bu noktada dini inançların istismarını büyük bir pervasızlıkla boyutlandırdılar. Baroları, sosyal medyayı, İstanbul Sözleşmesi’ni aynı anda hedef alırken, yanı sıra din istismarına yönelik adımları peş peşe atmaya başladılar.

Ayasofya’nın cami ilan edilmesinden feyz alan meczuplar takımı, ortalıkta boy göstermeye başladı. Bu güruh İstanbul Sözleşmesi’ne atılan imzanın geri çekilmesi tartışmalarını başlatarak, kadın düşmanlığını zirveye taşıdı. Sarayın aparatlarından biri haline getirilen Diyanetin başındaki zat ise, “kılıçlı hutbeler” dönemini başlattı. “Türkiye hilafete geçiş sürecinin sancılarını yaşıyor” manasına gelen açıklamalar yaparak, üstlendiği sefil rolü oynuyor. Dinci-faşist zihniyetin maske takmamış hali olan “Akit gazetesi” de, orduda “dini liderlik” rolü üstlenecek subayların atanmasının zamanının geldiğini savunuyor.

Bu tür provokatif icraatlardan medet uman AKP-MHP rejiminin yüzyıl önce tarihin çöplüğüne atılan hilafeti hortlatma arsızlığı, saray rejimine biat etmeyen toplumun çoğunluğunu hedef alan kaba bir provokasyondur. Güçleri yetse elbette “hilafet” denen ucubeliği topluma dayatırlardı. Bunun mümkün olmadığını biliyorlar ve bu tür manevralarla saflarındaki dağılmanın önüne geçmeyi, oy desteğindeki düşüşü durdurmayı hedefliyorlar. 

***

Kamuoyu araştırmalarının sonuçları, tüm bu rezilliklerin beklenen etkiyi yaratamadığını gösteriyor. Ne saray beslemeleri arasındaki “it dalaşı” sona eriyor ne rejime destek verenlerin sayısında artış var. Beka krizini aşmadıkları için, burjuva muhalefeti parçalamak amacıyla kirli manevralar çevirmeye başladılar. 

Ancak, en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çeken işçi sınıfı ve emekçileri bu tür manevralarla aldatmak, Ayasofya, hilafet, vb. ile gözlerini boyamak artık kolay değil. Nitekim tam bir “gericilik gösterisi” olarak organize edilen Ayasofya’nın açılışı, beklenen heyecan dalgasını yaratamadı.

Emekçilerin bu kirli oyunlara alet olmamaları elbette önemlidir ancak yeterli değildir. Derinleşen krizlerin ağırlaşan faturasını ödememek için işçi sınıfı ve emekçilerin hem kapitalist sömürüye hem AKP-MHP rejiminin dayattığı köleliğe karşı direnmeleri şarttır. Burjuvazinin partilerinden medet ummamak, kendi gücüne güvenmek, örgütlü-birleşik-meşru mücadeleyi geliştirmek, emekçilerin önündeki biricik çıkış yoludur.