Krizin faturasına ve faşist zorbalığa karşı!

Sınıf devrimcilerinin önüne iki yönlü bir sorumluluk çıkarıyor. İlki ve öncelikli olanı, devrimci bir sınıf hareketi yaratma bakışı ile işçi sınıfı içerisinde ısrarlı, soluklu ve etkili bir siyasal çalışmaya yüklenmektir. Sınıf içerisinde biriken öfkeyi harekete geçirmek, öne çıkan mücadele dinamikleri ile buluşmak ve örgütlemektir. İkincisi ise, kendisini çeşitli biçimler üzerinden ortaya koyan farklı toplumsal mücadele dinamiklerini, krizin faturasına ve faşist zorbalığa karşı birleşik bir mücadele hattına kazanmaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Ağustos 2020
  • 08:00

Türkiye’de siyasal iktidarı elinde tutan Erdoğan yönetimi, özellikle son beş yıldır baskı ve zorbalığı sistematik olarak tırmandırıyor. 7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne, Kürt hareketi ve halkını hedef alan kirli savaş politikaları ve toplumsal mücadele dinamiklerini boğmaya dönük kuralsız ve keyfi saldırılar aralıksız sürüyor. Öyle ki, dinci-faşist iktidar burjuva muhalefeti dahi susturmak için her türlü yol ve yöntemi pervasızca uygulamaktan geri durmuyor. Yıllardır fiilen uyguladığı faşist baskı politikalarını kurumlaştırmak için yasal düzenlemeler yapma yoluna gidiyor.

İçerideki bu karanlık tabloyu AKP iktidarının saldırgan dış politika çizgisi tamamlıyor. Daha en başından itibaren Suriye’deki yıkıcı savaşın baş sorumlusu olan Erdoğan yönetimi, bugün Libya üzerinden benzer bir politika izliyor. Akdeniz’de gerilimi tırmandıracak hamleler yapıyor, Yunanistan ve Ermenistan’la yeni kriz dinamiklerinin fitilini ateşliyor. Türkiye’nin etrafını çevreleyen neredeyse tüm ülkelerle açık ya da örtülü bir kavga yürütüyor.

Türkiye toplumunu uçurumun kenarına sürükleyen bu saldırgan dış politika çizgisinin ve içeride gün be gün tırmandırılan faşist kudurganlığın gerisinde iki temel etken yatıyor. İlki, her geçen gün derinleşen ve iktisadi, sosyal ve kültürel boyutları olan çok yönlü kriz dinamikleri. İkincisi ise, bu aynı olgunun kendine özgü bir boyutunu ifade eden ve bir türlü aşılamayan rejim krizi.

Krizler derinleştikçe faşist zorbalık kurumsallaşıyor

Kapitalist sistemde olağan koşullarda, bir diğer ifade ile üretim süreçlerinde ve sınıf mücadeleleri planında işlerin öyle ya da böyle yolunda gittiği dönemlerde, burjuvazi toplumu biçimsel de olsa burjuva demokrasisi zemininde yönetme imkanlarına sahiptir. Ne zaman ki kapitalizmin çarkları tekler, toplumsal hoşnutsuzluk kendini daha belirgin bir şekilde hissettirir, işte o zaman baskı ve zorbalık burjuvazi adına toplumu yönetmenin en temel aracı haline gelir.

Buradan bakıldığında, Türkiye’de hüküm süren kapitalist sistemde bir dizi cephede işlerin yolunda gitmediği apaçık bir gerçektir. Türkiye ekonomisinden yansıyan kırılgan tablo, özellikle pandemi ile birlikte daha da ağırlaşan ekonomik kriz olgusu, sermaye düzeninin efendilerini en çok tedirgin eden sorun alanlarının başında gelmektedir. Üretimde büyük bir daralma yaşanmakta, iç ve dış borçlar her geçen gün büyümekte, TL’nin değer kaybı engellenememekte, rezervler sürekli erimekte, iç ve dış borç ödemeleri için kaynak bulmakta büyük bir zorlanma yaşanmaktadır, vb...

Pandemi süreci bu sorunları daha da ağırlaştırmıştır ve önümüzdeki süreçte çok daha yıkıcı sonuçlar yaratacaktır. Tam bir iflas tablosuyla yüz yüze kalan Türkiye’nin kapitalist düzeni, bu sorunları kısa vadede çözmek bir yana, biraz olsun hafifletebilecek imkanlardan dahi yoksun durumdadır.

***

AKP iktidarını bunaltan ve dolayısıyla saldırganlaştıran bir diğer önemli etken ise rejim krizinin derinleşmesidir. 2016’da gerçekleştirilen darbe girişimini fırsata çeviren Erdoğan yönetimi, o tarihten itibaren faşist tek adam rejimini inşa etmek için bir dizi adım attığı halde, bunu hedeflediği biçimde hayata geçirmeyi bugüne kadar başaramadı. İktidar ile düzen muhalefeti zemini üzerinden yaşanan rejim krizi yeni boyut ve görünümler kazandı. Kurulmaya çalışılan tek adam rejiminin ancak MHP ortaklığı ile mümkün olabilmesinin sorunlarının yanı sıra, toplumun önemli bir kesimi tek adam rejimine ikna edilemedi.

AKP iktidarını bunaltan siyasal kriz dinamiklerine, her türden gericiliğin koalisyonu olarak şekillenen AKP’nin iç dengelerinde ortaya çıkan gerilim ve çelişkileri eklemek gerekiyor. Bu tablo, AKP iktidarını çok yönlü ve karmaşık bir siyasi krizi ile baş başa bırakıyor.

Türkiye’nin iktisadi ve siyasal tablosu böyleyken, burjuvazi çok yönlü krizini yönetebilme başarısını birbiri ile bağlantılı iki etmene borçludur. Birincisi, sınıf hareketinde ve toplumsal mücadele dinamiklerindeki örgütsüzlük ve geriliktir. Tam da bu sayede krizin faturasını döne döne işçi ve emekçilere ödetebiliyor. İkincisi ise dinci-milliyetçi gericiliğin toplumu sersemleten ağırlığı ve faşist zorbalıktır.

Tek çıkış yolu birleşik-örgütlü mücadele!

Tüm geriliğine, parçalılığına ve dağınıklığına rağmen Türkiye’de önemli toplumsal mücadele dinamikleri bulunuyor. Başta sınıf hareketi olmak üzere, Kürt ulusal hareketi, sol güçler, kadın hareketi, çevre duyarlılığı üzerinden şekillenen mücadeleler bu dinamiklerin başında geliyor.

Sınıf hareketi bin bir yolla baskılanmış olduğu ve sendikal bürokrasi tarafından denetim altında tutulabildiği halde, bu ülkede Greif işgali ve metal fırtınalar yaşanabildi. Dahası, bugünün kriz koşulları ve buna bağlı olarak yoğunlaşan iktisadi-sosyal saldırılar işçi sınıfı içerisinde öfke ve tepkiyi her geçen gün büyütüyor, yeni mücadele dinamiklerini şekillendiriyor.

Kadın ve çevre sorunu üzerinden toplum ölçüsünde büyüyen tepkiler, yer yer kitlesel eylemlere konu oluyor. Ölçüsüz ve kapsamlı saldırılara rağmen Kürt halkı teslim alınamıyor. İlerici toplumsal muhalefet AKP iktidarının kendisini hedef alan saldırganlığına boyun eğmiyor.

Tüm bu olgular, sınıf devrimcilerinin önüne iki yönlü bir sorumluluk çıkarıyor. İlki ve öncelikli olanı, devrimci bir sınıf hareketi yaratma bakışı ile işçi sınıfı içerisinde ısrarlı, soluklu ve etkili bir siyasal çalışmaya yüklenmektir. Sınıf içerisinde biriken öfkeyi harekete geçirmek, öne çıkan mücadele dinamikleri ile buluşmak ve örgütlemektir. İkincisi ise, kendisini çeşitli biçimler üzerinden ortaya koyan farklı toplumsal mücadele dinamiklerini, krizin faturasına ve faşist zorbalığa karşı birleşik bir mücadele hattına kazanmaktır.