Sermaye iktidarının üniversitelere dönük saldırılarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Reform söylemi ile kamuoyuna sunulan bu değişiklikler, dinci gerici iktidarın hala tam anlamıyla üniversiteler üzerinde kuramadığı tahakkümü sağlamayı amaçlıyor. Aynı zamanda çeşitli sermaye guruplarına üniversitelerde alan açmayı hedefliyor.
Bu kapsamda yeni saldırıları içeren ve büyük bölümü özel okul sahiplerinden oluşan Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu tarafından hazırlanan Yükseköğretim Reformu Politika Belgesi Cumhurbaşkanlığı'na sunuldu. Dinci gerici sermaye iktidarının üniversitelerde yapmayı planladığı değişiklikleri üniversitenin özneleri ile değil de sermaye grupları ile planlaması bile, “reform” olarak sunulan belgenin içeriği hakkında fikir veriyor. Henüz söz konusu taslağın nasıl uygulanacağı, mecliste görüşülüp görüşülmeyeceği bile bilinmiyor. Görünen o ki tek adam rejiminin onayı ile bir süreç ilerletilmek isteniyor.
Söz konusu taslak neyi içeriyor?
Taslak, ilk olarak üniversitelerde konseyler oluşturulmasını, bu konseylerin rektör ile birlikte üniversite yönetiminde söz sahibi olmasını öngörüyor. Konsey üyeleri denilince ise akla üniversitelerin özneleri gelmemeli. Çünkü taslak belgede “konsey üyeleri üniversitenin misyonuna uygun, ‘ülkenin kültür, sanat ve iktisadi hayatına temayüz etmiş, toplumla üniversite arasında köprü kurabilecek kişiler’ arasından atanması” yoluyla belirleneceği belirtiliyor. Bu atamalarda “sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek, piyasaların çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek, istihdamı arttırabilecek, artan rekabete uyum sağlayabilecek” bir hedefle hareket edeceği vurgulanıyor. Yani üniversitelerin yönetimine başta sermaye grupları olmak üzere, dinci gerici ideolojinin toplumdaki savunucuları ortak ediliyor. Hali hazırda, rektörler başta olmak üzere üniversite yönetimleri ciddi anlamda anti-demokratik bir biçimde, üniversite öznelerinin “söz, yetki, karar” hakkı yok sayılarak belirlenirken, değişiklik ile bu uygulamalar daha da ileriye götürülmek isteniyor. Üniversite yönetimlerinde sermaye grupları günümüze kadar “örtülü” bir biçimde söz sahibiydi. Sermaye grupları üniversiteleri “yatırım” adı altında daha fazla kar edebileceği bir alan olarak görüyordu. Söz konusu taslak ile dinci gerici iktidar, üniversiteleri doğrudan sermayenin emrine sunuyor. Çünkü üniversitelerin yönetiminde yapılması öngörülen bu değişiklikler üniversiteleri adeta sermayeye bir kar ve rant alanı olarak peşkeş çekmeyi hedefliyor. İlgili belgede üniversiteler ‘devlet’, ‘vakıf’ ve ‘özel’ misyonlarına göre konumlandırılacağı ve üniversitelerin “tematik”, “sınırlı alanda uzmanlaşmış” ya da “çok yönlü üniversite” olarak yeniden yapılandırılacağı belirtiliyor.
Meslek yüksekokullarının ise her bölgede kurulacak olan ‘Bölgesel Mesleki Eğitim Üniversiteleri’ne bağlanması öngörülüyor. Ayrıca her bir ön lisans programının en az bir sektörde destekçisi olmasının benimseneceği vurgulanıyor. Üniversitelerin bölünmesini içeren bu taslak, sermaye düzeninin üniversitelere bakışının özünü de içeriyor. Üniversite eğitimi toplumsal gelişmeye göre değil, sermayenin talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda şekilleniyor. Üniversitelerin neoliberal dönüşümü ile hedeflenen de tam olarak sermaye düzeni ile uyumlu bir eğitim düzeni yaratmak. Örneğin, Bölgesel Mesleki Eğitim Üniversiteleri'nin sanayii bölgelerine kurulacağı söyleniyor. Yani kurulacak üniversiteler ile hemen yanındaki fabrika için sömürülecek işgücü yaratmak hedefleniyor. Aynı zamanda her ön lisans programında en az bir sektör destekçisinin yer alması da bunu pekiştiriyor. Taslak uygulanırsa, sektörel destekçi ön lisans programını elbette “kendi ihtiyacına” göre şekillendirecektir. İşçi ve emekçi çocuklarına çok yönlü gelişimi hedefleyen bir eğitim değil, yalnızca “sektörel destekçinin” uygun gördüğü bir eğitim verilecektir.
Üniversitelerin “tematik”, “sınırlı alanda uzmanlaşmış” ya da “çok yönlü üniversite” olarak bölünmesi ise aynı zamanda işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkının gasp edilmesi anlamına geliyor. Çünkü var olan haliyle bile eşitsizliklerle dolu eğitim sistemi ve elemeci sınav sistemi, üniversiteyi kazanabilmeyi ve okuyabilmeyi bir hayal haline getiriyor. İşçi ve emekçi çocukları bu kapsamda daha ilkokul döneminde mesleki eğitime; çıraklık okulları ve meslek liselerine yönlendiriliyor. Haliyle yalnızca mesleki eğitim alan bu öğrencilerin üniversitelere girebilmesinin önü kapatılıyor.
Peki ne yapmalı?
Üniversitelerin neoliberal dönüşümü, dinci gerici AKP iktidarı ile daha da hız kazanmış durumda.
AKP iktidara geldiği günden bugüne üniversiteleri tamamen tahakküm altına almak için büyük çaba sarf ediyor. Bunun bir boyutunu üniversitelere yönelik yürüttüğü “ideolojik mücadele” oluşturuyor. Tüm devlet kurumlarını bir bir ele geçiren AKP iktidarı, üniversitelerde hala “kültürel iktidar” olamadığını uzunca bir süredir ifade ediyor. Bu açıdan 15 Temmuz sürecini kendi açısından bir fırsata çevirerek üniversitelerin ilerici tüm birikimini tasfiye etmeye girişti. Binlerce akademisyeni ihraç ederken, üniversitelerde devrimci, ilerici öğrencilere dönük siyaset yasakları getirdi. Ancak buna rağmen hala tam olarak istediğini alamadı. Birçok vesile ile (örneğin 2018'de yaşanan üniversitelerin bölünme süreci, ODTÜ’de saldırılara karşı oluşan tepki, deprem gündemi, üniversitelerde tacize karşı yükselen sesler vb.) üniversitelerdeki uygulamalarına ve savunduğu dinci gerici politikalara karşı tepkiler yükseldi.
İçinde bulunduğumuz dönem ise eğitimde yaşanan sorunları kat be kart arttırdı. Pandemi ile eğitim sistemi üniversitelerde de çökme noktasına geldi. Yıllardır üniversite-sermaye iş birliğini, topluma çeşitli güzellemeler ile anlatan dinci gerici iktidar ve onun güdümündeki üniversite yönetimleri, yaşanan kaosun altından kalkamadı. Üniversiteler için sermayenin çıkar ve planları doğrultusunda teşvikler verilirken, birçok üniversitede en basit altyapının dahi olmadığı gözler önüne serildi.
Bütün bunlara karşın sermaye iktidarı; üniversitelere dönük hazırladığı bu tasarı ile kaosu daha da büyüterek, başta yoksul işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkını gasp etmeyi planlıyor.
Üniversitelere ve eğitim hakkına dönük bu saldırıları bertaraf edecek olan ise üniversitenin özneleridir. Üniversite özneleri başta “söz, yetki ve karar hakkı”na sahip çıkarak harekete geçmeli, örgütlenmelidir. Sermaye iktidarının bir dizi saldırı ile yeni dönemi karşılamayı planladığı çok açıktır. Ancak, dünden bugüne üniversitelerde biriken öfkeyi örgütleyerek saldırılara karşı durulabilir ve geleceğimize sahip çıkabiliriz.
Devrimci Gençlik Birliği