Burjuva gericiliği İstanbul Sözleşmesi’ne karşı!

Kadınlara yönelik sınırlı da olsa belli hakları kapsayan İstanbul Sözleşmesi'ne karşı gerici sermaye hükümetlerinin kervanına Polonya da katıldı.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 28 Temmuz 2020
  • 08:00

Bütün dinci-gerici akımların kadınlarla sorunu var. Müslüman, Hıristiyan ya da başka bir din… Bunun güncel örneklerini Türkiye ve Polonya’da görüyoruz.

Dinci-faşist zorbalığı arttıran AKP-MHP rejimi İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını geri çekme hazırlığına başladı. Son günlerde saraydan beslenen medyanın temel gündemlerinden biri kadınlara kısmi korunma sağlaması beklenen bu sözleşmeye saldırmaktır. Rejimin yağma sofrasından beslenen farklı kurumların “erkek” temsilcileri, imzanın biran önce çekilmesi için sarayın karanlık dehlizlerini arşınlıyor.

Polonya'dan gelen haberler AKP-MHP rejiminin yalnız olmadığını gösterdi.  Polonya’nın dinci(Katolik)-faşist Adalet ve Hukuk Partisi (PİS), İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldığını ilan etti.  

Konuyla ilgili açıklama yapan Polonya Adalet Bakanı Zbigniew Ziobro, sözleşmeden çekilme sürecini başlattıklarını duyurdu. Sözleşmenin "ideolojik unsurlar içerdiğini" savunan Z. Ziobro, "okullarda çocuklara toplumsal cinsiyetin öğretilmesini zorunlu kıldığı" için sözleşmeye düşman olduklarını ilan etti. PİS'in sözleşme konusunda sözcülüğünü yapan Ziobro, Adalet Bakanı olmadan önce de kadınlara düşmanlığını gösteren bu gerici, sözleşme için, “feminist lobinin eşcinsel ideolojiyi meşru kılma hedefiyle icat ettiği bir belge” demişti.

Polonya sözleşmeden çekilen ilk Avrupa devleti olurken, Türkiye’nin saray rejimi de aynı yolda ilerliyor. Dikkat çekici olan sözleşmeyi ilk imzalayan Türkiye'nin dinci-gericileri ile Polonya’nın dinci-gericilerinin benzer argümanlarla kadın düşmanlığı yapmalarıdır.

İstanbul Sözleşmesi, burjuva sistem içerisinde kadınlara her tür şiddete karşı hukuki çerçevede "detaylı bir koruma" sağlayan ilk uluslararası belge olma iddiası taşıyor. Belirtelim ki, hiçbir burjuva devlet bu sözleşmeyi henüz uygulamamıştır. Hal böyleyken, kapitalizmde kadınlar ezilip sömürürken, hatta katledilirken onlara sınırlı koruma sağlaması beklenen bir sözleşmeye bile tahammül etmiyor gerici-zorba rejimler. Bu arada imza atmalarına rağmen ne Ankara’daki kokuşmuş saray rejimi ne Varşova’daki ‘Katolik’ zorba rejim sözleşmeyi uyguladı. Uygulamadıkları sözleşmeye düşmanlık yapıyorlar.

Sözleşmeye rağmen mevcut ülkelerde kadına karşı şiddetin her türünde artış sürerken sözleşmeden çekilme tartışması pratikle ilgili bir tutum değil. Zira bu tür rejimlerde kadınların katledilmesi “sıradan vaka” sayılıyor. Buna rağmen sözleşmeden imzaların çekilmesi önemsiz değil. Zira bu zihniyet, kağıt üzerinde olsa bile kadınlara koruma öneren her şeye ilkel bir kin duyduğunu gösteriyor. Sözleşmeyi imzalayan diğer ülkelerde de kadına karşı şiddet sorunu yerli yerinde duruyor. Benzer bir örnek, Fransa'da önceki sermaye hükümetinin içişleri bakanlığına ‘tecavüz sanığı’ birinin getirilmesinde de görülmüştü.

Polonya'nın dinci-gerici rejiminin kadınlara dönük ilk saldırısı değil bu. 4 yıl önce kürtajı tamamen yasaklamışlardı. Ancak zorba rejim kadınların kitlesel mücadelesi ile geri adım atmak zorunda kalmıştı. Polonya burjuvazisinin temsilcisi olan dinci-zorba rejim, şimdi İstanbul Sözleşmesi'ni hedef alıyor. Polonya'da sözleşmeden çekilme adımı karşısında da kadınlar yeniden sokaklara çıktı. Cinsiyetçi şiddete karşı etkili bir duruş, ancak kadınların örgütlü kadın mücadelesiyle sağlanabilir. Şu günlerde Türkiye ve Polonya’da yaşananlar bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir.