Yıkıcı sonuçlarıyla birlikte ağırlaşan ekonomik kriz, faiz indirim kararları, TL’nin pula dönüşü, yükselen enflasyon ve yaşanan büyük yoksullaşma, bugünkü Türkiye’nin en temel gündemini oluşturuyor. Bunu, rejim krizi, büyük bir kutuplaşma ve iç bölünme, seçim sürecine girilmişçesine adeta seçim çalışması yapılıyor havasında hızlanan ittifak arayışları, AKP-MHP iktidarı döneminin kapandığı ve iktidar dümenine millet ittifakının geçeceği inancıyla AKP sonrasına hazırlık çabaları izlemektedir. CHP’nin ve ardından da TÜSİAD’ın gündeme getirdiği “Kürt sorununu çözüm” tartışmaları ve Cumhur İttifakı’nın bunu kudurgan ırkçı-şoven bir çizgide karşılaması, bugünün Türkiye’sinde güncel olarak öne çıkan öteki temel konulardan bir diğeridir.
Önce 2015 yılında “22 soru 22 cevap” başlığıyla, 2020 yılında ise “21. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”yle “Kürt sorunu”na çözüm arayacaklarını açıklayan CHP, yakın zamanda yeniden ülkede bir Kürt sorunu olduğu ve bu sorunu çözecekleri iddiasıyla ortaya çıktı. “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var.” diyen Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun çözümünde HDP’yi meşru muhatap, TBMM’yi de çözümün adresi olarak gösterdi. “Vatanın bölünmezliği, üniter yapısı, bayrağı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri”ni de çözüm çerçevesi olarak sundu. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı Cumhur ittifakı tarafından kudurgan bir ırkçı-şoven çizgiyle yanıtlandı. Bahçeli, “Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. HDP de meşru değildir. PKK’nin mazbata almış halidir.” derken, Erdoğan da ‘Kürt sorunu denen meseleyi tüm boyutlarıyla çözdük, böyle bir sorun yoktur’ mealinde sözler sarf etti.
Bunun yarattığı tartışmalar gündemden düşmeden bir “Kürt sorununun çözümü” çıkışı da TÜSİAD’dan geldi. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Geleceği İnşa” raporu konusunda T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtlarken, “Türkiye’de Kürt sorununun henüz tam anlamıyla çözülemediği”ni belirtti. Anadilde eğitim konusunda da değerlendirmeler yapan Kaslowski, anadilin o dilin edebiyatı ve kültürüyle birlikte kapsamlı bir program olarak öğretilmesi gerektiğini savundu. “Geleceğimizin inşasında ülkemizin birikmiş sorunlarını çözme kapasitesini geliştirecek bir zemini” çok önemsediğini belirten TÜSİAD şefi, “Kürt sorununun terörle mücadele ile karışabilen bir sorun” olduğuna, “teröre karşı mücadele ile temel insan haklarının karıştırılmaması gerektiği”ne işaret etti.
Taşınamaz bir ağırlığa dönüşen Kürt sorunu
On yıllardan beridir sürdürülen inkarcı çizgi sürdürülemez ve Kürt sorununun yarattığı ağırlık taşınamaz durumdadır. Bunun için, Kürt sorunu ve bu sorunu “çözme” tartışması -zaman zaman geri plana düşse de- Türkiye’nin gündeminden düşmemektedir. Kuşkusuz bu, Kürt halkı ve hareketinin sürdürdüğü büyük mücadeleler, katlandığı acılar ve ödediği ağır bedellerle sorunu çözüm gündemine taşımayı başarması sayesindedir. Zaman zaman “çözülmek” üzere “Kürt açılımlarına” konu olan, AKP eliyle son örneğinde de önemli mesafelerin alındığı yanılsamasını yaratan ve ardından da yine aynı AKP tarafından gerisin geri inkarcı-ırkçı çizgiye karşılanan bu sorun, CHP ve TÜSİAD şahsında yeniden çözüm gündemine taşınmış durumda.
CHP ve TÜSİAD’ın açılımları, emperyalist merkezlerin bölgesel çıkarlarıyla da uyum içinde olduğu için bizzat onların tercihlerini yansıtmakta ve dolayısıyla da onlar tarafından cesaretlendirilmektedirler. Merkezinde ABD’nin durduğu emperyalist güç odaklarının, ömrünün sonuna gelmiş olan tek adam rejimi sonrasını hesap ederek, düzenin yeni bir seçimi izleyecek restorasyon çabalarında sadece Millet İttifakı’nı değil, bir bütün olarak düzen muhalefetini CHP-TÜSİAD çizgisine hazırlamak çabası içinde oldukları anlaşılıyor. Bazı reformlarla sorunun burjuva çözüm sınırları içinde yatıştırılmasının, öteden beri ABD’nin Türkiye’ye önerdiği bir çizgi olduğu da biliniyor. AKP’nin “sorunun çözümü” için kırıntılardan ibaret attığı kimi adımlar da daha çok bunun ifadesiydi. Şimdi AKP gemisinin su aldığı, seçimlerin gündeme girdiği bir aşamada emperyalistlerin çıkar ve tercihlerinin yön verdiği, kaderi ve çıkarları emperyalizmle iç içe olduğu için TÜSİAD başta olmak üzere işbirlikçi tekelci burjuvazinin de desteklediği “Kürt sorununu çözme” girişimleri Türkiye’nin gündemindeki yerini koruyacaktır. Zira çözümünü dayatan ve artık inkardan gelinmesi mümkün olmayan sorun yerli yerinde duruyor, düzeni ve emperyalist şefleri zorluyor.
Kürt halkının dört parçada verdiği mücadele, yarattığı birikim ve elde ettiği kazanımlar, uzun zamandır sorunun çözümünü uluslararası gündeme taşımış bulunuyor. Gelinen aşamada Kürt sorununun varlığını yeniden inkar eden bir çizgiye dönen ve imha politikasında ısrar eden dinci-faşist blok ve dümeninde oturduğu sermaye devleti, Güney Kürdistan’da fiili bir devletle, Rojava’da fiili özerk bir yapıyla ve kendi sınırları içinde ise artık hiçbir yöntemle bastırılması mümkün olmayan büyük bir ulusal uyanış ve özgürlük özlemiyle yüz yüzedir.
Çözmek değil, hak kırıntılarıyla yatıştırıp yükten kurtulmak
Yüz yüze kalınan bu tablo, özellikle de ABD emperyalizmini ve ona bağlı olarak işbirlikçi büyük burjuvaziyi Kürt sorununda “çözüm arayışına” yöneltmekte ve bu yolla onu denetim altına almak yönünde adımlar atmaya zorlamaktadır. Dolayısıyla “çözüm”, Türk burjuvazisi ve emperyalist efendileri için kendini dayatan bir ihtiyaç haline gelmiştir. Ama bu bilindiği üzere hiçbir şekilde Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklanan ulusal haklarının tanınması anlamına gelmiyor. Zaten “çözümcüler” dün olduğu gibi bugün de sorunu asla böyle tanımlamamaktadırlar. Söz konusu olan, Kürtlere dil ve kültürel alanın yanı sıra kimi ulusal hak kırıntılarının tanınmasından ibarettir. “Kürt sorununu çözme” iddiasında bulunan tüm düzen güçlerinin “tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek vatan” ısrarı da bu temel gerçeğe işaret etmektedir.
Sadece belli sınırları değil, bazı reformlarla Kürt hareketinin kitle desteğini eritmek, onu bir çözülüşe sürüklemek ve giderek de tasfiye etmek gibi temel hedefleri de olan bu girişimin, Kürt sorununu çözmekle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Söz konusu olan, mücadelenin yükünü omuzlayan ve bedelini ödeyen Kürt işçi ve emekçilerini burjuva çözümü sınırlarındaki kırıntılara razı etmek, bu yolla onların gerçek eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmaya çalışmaktır. Kürt sorunu derin tarihi ve toplumsal temelleri olan köklü bir sorundur. Bu kapsam ve derinlikteki bir sorunun Türkiye’nin kapitalist düzeni ve bu düzenin egemen sınıfı olan burjuvazi ayakta kaldıkça, Kürt halkının bir ulus olmaktan kaynaklanan temel demokratik haklarını kapsayan bir çözümü mümkün değildir. Bunun mümkün olabileceğini düşünmek boş hayallerle oyalanmaktan öte anlam taşımamaktadır.
Dolayısıyla Türkiye’nin işbirlikçi büyük burjuvazisinin ve emperyalistlerin sundukları çözüm, belli tavizler karşılığında özellikle de silahlı Kürt hareketini tasfiye etmek, sorunun iç ve dış efendiler için yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırarak, omuzlarındaki yükü hafifletmektir. ABD ve Batılı emperyalistlerin Kürt sorununu kimi reformlarla yatıştırma politikasını yıllardan beridir Türk devletine kabul ettirme politikasının gerisinde bu gerçek durmaktadır. Kuşkusuz sorun bu düzen zemini üzerinde çözülmese de kimi tavizler verilerek sorunun düzen içinde belli ölçülerde reforme edilmesi mümkündür. Bu sınırlar içinde de olsa Kürtlerin elde edeceği her kazanım meşrudur ve cepheden desteklemenin konusudur. Fakat Kürt sorununun gerçek özgürlük ve tam eşitlik temelinde bir çözüme kavuşmasının devrim dışında bir yolu yoktur.