Sarayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu hafta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, geçtiğimiz hafta ise Amerika’daydı. Amerika’da mali sermayenin önünde görücüye çıkan Şimşek, Kürt sorununda “barıştan”, ekonomide enflasyonun tek haneli rakamlara düşeceğinden söz etti. ABD Hazine Bakanı Yellen ile görüşen Şimşek’in bu düzeyde muhataplar bulması dikkat çekici. ABD’de görücüye çıkan bir diğer isim ise Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’dı. Karahan da sunum yaparak ekonomide gidişatın “iyi” olduğunu anlattı.
Şimşek ve ekibi mali sermaye önünde görücüye çıktı
Şimşek ve Karahan Amerika’da uluslararası sermayenin temsilcilerine asgari ücrete zammın yüzde 25’in üzerinde olmayacağına dair söz verdi. Bununla birlikte “bölgesel asgari ücret” tartışmaları da servis edildi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi enflasyon oranlarına göre bile asgari ücret, yılbaşından bu yana reel anlamda yüzde 36,44 değer kaybetti. Asgari ücretin 9 ayda uğradığı reel değer kaybı ise 6 bin 195 lira.
Riyad’da ise katıldığı zirvede konuşan Şimşek, “Türkiye ekonomisi için en kötüsü geride kaldı, enflasyon düşüyor, sıkı maliye ve para politikası sayesinde düşmeye devam edecek” iddiasında bulundu. Pembe tablo çizen Şimşek, Körfez oligarklarını yatırım için cezbetmeye çalıştı.
İki ziyaretin ardından 30 Ekim’de Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 2024 Genişleme Paketi kapsamında yer alan "Türkiye Raporu" kamuoyuyla paylaşıldı. Raporda, Türkiye’nin 3,6 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapma konusundaki “olağanüstü çabaları” ile “ücretleri baskılama ve iç talebi daraltmaya yönelik ekonomi politikaları” övgüye mazhar oldu. Ardından, Dünya Bankası ile yaklaşık 1,9 milyar dolar tutarında olan dört projenin anlaşmalarının imzalandığı duyuruldu.
Geçtiğimiz yıl Orta Vadeli Program’ın (OVP) ilanından sonra Dünya Bankası ile görüşmeler yapılmış, yine anlaşmalara imza atılmıştı. Atılan her imzanın emekçiler için bir faturası var. Bundan dolayı sarayında sefahat süren Erdoğan konuşmalarında ekonominin “6 yıllık zor döneminden” dem vurup emekçilerden “fedakarlık” talep etmişti. Bu süre boyunca emekçilerin “milli” gelirden aldıkları pay azalmaya devam etti, kapitalistlerin aldığı pay ise arttı. IMF’siz IMF programı sayesinde Dünya Bankası ile yapılan anlaşmaların faturası da kemer ve boğaz sıkma programıyla emekçilerden tahsil edilecek.
Asgari ücret, enflasyon ve krizin faturası
Derinleşen ekonomik kriz koşullarında çürüme ve çöküş toplumsal, ahlaki, siyasi ve diğer alanlarda derin bir şekilde hissediliyor. Savaş söylemlerinin yanı sıra körüklenen şoven-milliyetçilik, hayat pahalılığı, yoksulluğun derinleşmesi, iş cinayetleri, kadın ve bebek katliamları vb. ortalığı kaplarken Şimşek’e göre “kötü günler geride” kalmış. Kötü günler, emekçilerin sırtına yüklenen faturalarla sermaye ve onun temsilcisi Saray-Şimşek takımı için geride kalmış olabilir. Emekçiler için ise durumun tam tersi olduğunu kör olmayan tüm gözler görmektedir.
2001 yılında Türkiye ile IMF arasında anlaşma imzalanıp, “Güçlü ekonomiye geçiş programı” uygulanmaya başlanmıştı. Yüksek enflasyon, TL’nin değer kaybetmesi, giderek artan hayat pahalılığı ve devletin hiç bitmeyen borçları gündemdeydi. İki yıl sonra AKP kuruldu ve Kemal Derviş Programı’nın uygulayıcısı oldu. Özelleştirme, kamunun tasfiyesi, düşük kur politikası, enflasyonu baskılamak ve yabancı sermayeye dizginsiz sömürü için alan açmak AKP’nin öncelikleri oldu. Sıcak para ülkeye girdi, ithalat arttı. Cari açık o dönemde kriz göstergesi oldu. 2008 yılında dünya çapında yaşanan krizden Türkiye de etkilendi. 2009 yılında ise Türkiye ekonomisi yüzde 4,7 oranında daraldı ve iktisatçıların “yoksullaştıran büyüme” dediği süreç yaşandı. 2012 ve 2017 yılları arasında krizin faturası emekçilere ödetildi ve enflasyon oranı geriletildi. 2018 yılında ise üretimin ithalata bağımlı yapısı, kur sıçramaları ve bunları tamamlayan yağma-talandan dolayı sonunda çift haneli enflasyon dönemine girildi. Pandemi döneminde ise tekrardan büyüme oranlarında düşüş, yüksek enflasyon, giderek değer kaybeden TL ve artan hayat pahalılığı yaşandı. AKP-MHP iktidarı düşük faiz politikası ile yabancı sermayeyi ülkede tutmaya çalıştı. Bu süre boyunca yap-işlet-devret projeleri, yandaş sermayeye peşkeş çekilen alanlar, büyüyen inşaat sermayesi vb. sınır tanımaz talanın araçları olarak kullanıldı.
AKP iktidarının izlediği ekonomi politikaları günü kurtarmayı hedefliyor. Merkez Bankası’nın yılsonu enflasyon hedefi yüzde 38. Orta Vadeli Program’da (OVP) ise yüzde 41,5. Asgari ücrete yapılacak zam ilk önce yabancı sermaye kodamanlarının huzurunda dillendiriliyor. On milyonlarca işçiyi sefalete mahkum ederek, alacakları kredilerin faizini ödeyeceklerini emperyalist efendilerine garanti ediyorlar. AKP-MHP iktidarının ekonomi politikalarında aldığı her karar ister OVP kapsamında olsun ister uzun erimli olsun sermayenin kârlarını arttırmaya, sömürü koşullarını ağırlaştırmaya yaramaktadır. “Kemer sıkma” politikalarının yükü yüksek enflasyon ve uydurulan vergi çeşitleriyle emekçilere yıkılıyor. Yüksek enflasyon, düşük ücret, artan işsizlik, kölece çalışma koşuları, yoksulluk, açlık ve bunları tamamlayan devlet terörü…
Sarayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Karahan’ın ABD ve Riyad gezilerinde sermaye kodamanlarına altın tepside sundukları şey emekçilerin yaşamıdır. AKP-MHP iktidarı emekçilere bunları reva görüyor; zaten var oluş nedeni de budur. Esas sorun, işçi sınıfının kendisine sefaleti reva görenlerden hesap sormak için örgütlü mücadeleyi ne zaman yükselteceğidir.