Halk Ekmek büfesinden ekmek aldıktan sonra mahcup bakışlı kadının “askıda ekmek” istediğini duydum. Okul gereçleri bile “askıda” ise, “askıda ekmek” yaygın bir rutindir artık. Krizin emekçilere fatura edilmesine karşı örgütlenip mücadele yükseltilmediği için yaşamlar dahi artık “askıya” sunuluyor. Örgütlenerek mücadele etmeyip yaşamlarını askıya sunan işçileri, emekçileri kapitalistler kullan-at biçiminde “karın açlığına” çalıştıracak. Cümleyi gelecek zamanlı kullandık ama yazık ki bunlar güncel olarak da yaşanıyor. Öylesine güncel ki, bebeklerimizi ve bizi bile para için öldürüyor kapitalistler.
Bir yanda mahcup bakışlarla “askıda ekmek” isteyen askıda yaşamlar, öte yanda sefahat süren Saray rejiminin şefleri, dalkavukları, beslemeleri... Yanlış bir algı oluşmasın; AKP yüzsüzlükte, pişkinlikte, çalmada, çırpmada ve elbette çürümede ve çürütmede rakiplerini fersah fersah aşan bir düzen partisi. Diğer düzen partileri bu konularda AKP kadar “yetenekli” değil ama onların önceliği de sermayeye hizmet etmektir. Özcesi AKP’den kurtulmak için, başka bir düzen partisine umut bağlamak, seçimi edilgen bir şekilde beklemek, sessizce yaşamları askıya sunmaya devam etmek anlamına geliyor.
İşçilerin, emekçilerin yoksullaşması kapitalizmin işleyişinin kaçınılmaz sonucudur. Kapitalizm alt edilmeden yoksullaşmanın önüne geçilemez. Kapitalizmi hedeflemeden verilecek mücadele, başka bir düzen partisinin potasına düşmeye ve orada erimeye mahkumdur. Kapitalizmi esas hedef olarak belirleyip, güncel sorun ve saldırılara karşı da bu perspektifle mücadele etmek gerekiyor.
Örgütlenmekten, örgütlü mücadeleden korkulduğu, geri durulduğu sürece yaşamlar da askıya çıkarılarak kapitalistin kullan-at sömürüsüne sunulur. İnsanca yaşamak için tek seçenek var: Örgütlenerek mücadele etmek! Bunun dışındaki tüm seçenekler kapitalistin kullan-at sömürüsüne sunulan askıda yaşama gider.
Eylemler protestoyla sınırlı kalmamalı
Birçok saldırıya karşı protesto eylemleri gerçekleştiriliyor. Protesto eylemleri elbette anlamlı ve önemli. Ama protestonun ötesine geçmeyen eylemlerle hak kazanıldığı da pek görülmüyor.
İşyerinde çok küçük bir hak arama çabası bile üretimi engellemediği sürece, ne denli çok eylem konusu haline getirilirse getirilsin protesto sınırlarını aşmaz. Hak talebinin muhatabı kapitalisttir. Onu, talep edilen hakkı vermeye zorlayacak şey ise işçilerin üretimden gelen gücüdür. Yüzlerce protesto eylemi patronu etkilemez, ama yarım saat iş durdurmak bile onun kârdan zarar etmesine neden olur. İşte kapitalist o zaman kârdan zarar etmemek için o talebi karşılamayı düşünmek zorunda kalır. İşçiler üretimden gelen gücü kullanmakta kararlıysa, o hak mutlaka kazanılır.
Ama üretimden gelen güç kullanıldığında işten atılma riski de var.
İşçiler sağlam bir örgütlülük oluşturduysa işten atılma riski ortadan kaldırılabilir. Bir kişi dahi işten atıldığında üretim durduruluyorsa onun işe yeniden geri alınması bir günü bile bulmuyor. Bunun sınırlı ama oldukça anlamlı örnekleri var. Örneğin Greif’te işten çıkarılan bir işçi, iki fabrikada üretimin durdurulması sonucu aynı gün işe geri alındı.
***
Yaklaşan asgari ücret görüşmelerinde sendika ağaları işçilerin biriken öfkesinin basıncını almak için birkaç protesto eylemi örgütleyecek. Saray rejimi ile kapitalistler cephesinin vereceği 3’ü 5 yapma talebiyle mesai bitimi basın açıklamaları yapabilirler.
Kuşkusuz bu eylemlerin de önemi var, ama üretimden gelen güç kullanılmadığında, kullanmaktan kaçınıldığında bu eylemler hava boşaltmadan öte bir anlam taşımaz.
Bu eylemler üretimden gelen gücü kullanma kararlılığı ve iş durdurma biçiminde gerçekleşirse insanca yaşanacak ücret kazanılabilir. İşçi sınıfı bu taleple eylemler yapacak düzeyde örgütlenmeyip işi sendika ağalarına bırakırsa 3, 5 bir yana 4 bile olmaz. Yaşamlar askıda kalır.
İşçilerin, emekçilerin yaşamlarını askıda bırakmamak için tek seçenekleri var: Örgütlenerek mücadele etmek!
H. Ortakçı