Sermaye sınıfı adına ülkeye bir kabus gibi çöken AKP-MHP rejimi hem toplumsal meşruiyetini yitirmesine hem halka karşı ağır suçlar işlemesine rağmen halen işbaşındadır. Düzen muhalefetinin çapsızlığı işini kolaylaştırsa da gerici-faşist iktidar şiddetin her biçimini pervasızca kullanarak ayakta kalabiliyor ancak. Nitekim çürüme, yozlaşma, mafyalaşma, çeteleşme gibi pislikler rejimi tepeden-tırnağa sarmış durumda.
AKP, emperyalist ve siyonist güçlerin bir projesi olarak kuruldu. Her zaman emperyalist merkezlerin desteğine yaslandı. Bir tarafla gerilim yaşadığında ise, diğer tarafa yaslanarak yoluna devam etti. Avrupa Birliği ve Rusya’yla işbirliği büyük önem taşısa da rejim için belirleyici olan Washington’daki efendilerin tutumudur. Dinci-faşist rejim, içe dönük şovlarda “ABD’ye kafa tutuyor” gibi görünmeye çalışsa da, bunun palavradan öte bir anlamı yoktur. Trump arada bir AKP şefini aşağılasa da özel kirli-karanlık ilişkiler sayesinde işler her zaman yolundaydı. Yani görüntünün aksine, T. Erdoğan’ın ABD’ye “kabadayılık” yapması da Trump’ın icazetine bağlıydı. Nitekim Trump’ın “aptal olma, akıllı ol” gibi küçük düşürücü ifadeler içeren mektubuna dair tek kelime edemediler. Ne AKP şefi ne müritlerinin sesi çıktı. Basınç altında kalınca da “mektubu iade ettik” safsatasıyla olayı geçiştirdiler.
Özel çıkarlara dayalı Trump- Erdoğan ilişkisinin yanı sıra, iki şefin damatları arasında da karanlık ilişkiler mevcuttu. Bundan dolayı “yerli ve milli” AKP-MHP rejimi, umutlarını Trump’ın seçimleri kazanmasına bağlamıştı. Saray beslemesi medyanın kalemşor takımı, son ana kadar Trump ve Cumhuriyetçiler propagandası yaptı. Ancak umdukları olmayınca Joe Biden’a yaranmanın yollarını aramaya başladılar. Çünkü Halk Bank davasında ve Rıza Zarrab’ın verdiği ifadede hem T. Erdoğan’ın hem azledip ortada görünmesine izin vermediği damadının adı geçiyor. Yanı sıra S400 savunma sisteminin Rusya’dan satın alınmasından dolayı yaptırımlar da gündemde.
***
Bu tablo, zaten beka sorunu yaşayan T. Erdoğan’la müritleri için bir kabustur. Zira işbaşına gelmeyi de ayakta kalmayı da ABD’den aldığı desteğe borçlu olan rejimin Joe Biden’dan ayrıcalıklı muamele görmesi zor görünüyor. AKP şefi, bundan dolayı lobi faaliyetleri için para dökmekten kaçınmadığı gibi, bir kez daha siyonist İsrail rejiminin kapılarını aşındırmaya başladı.
Filistin halkının davasını gerici-yayılmacı emelleri için kullanan dinci-gerici iktidar, İsrail’le yaşadığı “gerilimleri” yumuşatma arayışına girmiş bulunuyor. Bu elbette şaşırtıcı değil. Çünkü AKP işbaşına geldikten sonra, Gazze’yi bombalayan İsrailli askeri pilotlar yıllarca Konya ovasında uçuş eğitimi yaptılar. İsrail ticaret hacmi AKP döneminde kat kat arttı. 2020 yılı sonu itibarıyla 7,5 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor.
Son günlerde İsrail ile Türk teknoloji şirketleri arasında özel toplantılar yapıldığı, bu alandaki ilişkilerin daha da sıkılaştırılması için çalışıldığına dair haberler çıktı. Aynı dönemde MİT şefi Hakan Fidan’ın İsrail istihbarat şefi ile gizli görüşmeler yaptığı da ortaya çıktı. Saray medyası bu konuda haber yapmasa da Arap medyasında İsrail-Türkiye ilişkilerindeki gelişmeler enine-boyuna tartışıldı, tartışılıyor. AKP-MHP şeflerinden de bu haberlere dair herhangi bir yalanlama gelmedi.
Türkiye’nin gerici-faşistleri bu konuda deneyimlidir. Nitekim Irak işgali sırasında ABD askerlerinin Türkiye topraklarını kullanmaları için Meclis’ten tezkere çıkmadığında, Washington’daki efendiler öfkeye kapılmış, Türk askerinin kafasına çuval geçirmiş, AKP şefinin ecel terleri dökmesine neden olmuştu. O dönem ABD ile sıkı ilişkileri olan iki müridini Washington’a gönderen T. Erdoğan “çukura süpürmek yerine beni kullanın” mesajını efendilerine iletmişti. Bu girişim yetmemiş olmalı ki, dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron’la (nam-ı diğer Beyrut Kasabı) ilişkileri sıkılaştırarak, efendilerine olan sadakatini ispatlama fırsatı bulmuştu. Zira Beyrut Kasabı, Washington’da T. Erdoğan’ın yüzüne kapanan kapıların açılmasında rol oynamıştı.
Görünen o ki, AKP şefi bir kez daha siyonistler eliyle Washington’a sadakatini ispatlama ve rejimi için icazet tazeleme hesapları yapıyor. İsrail’le ticarette yaşanan patlamanın yanı sıra MİT şefi ile teknoloji şirketlerinin Tel Aviv’e çıkarma yapmaları, bu uğurda yoğun bir mesai gerçekleştirildiğine işaret ediyor.
Öte yandan bu gelişmelere paralel olarak, Amerikancı Suudi Arabistan rejimiyle yaşanan gerilimi yumuşatmak için de girişimler başlatan AKP-MHP rejimi, Körfez şeyhleriyle de arayı bulmaya çalışıyor.
ABD Katar ile Suudi Arabistan arasındaki sorunu çözmek için adım atınca, T. Erdoğan da harekete geçti. Son yıllarda Suudi rejimiyle yaşadığı gerilimi çözmek için girişimler başlattı. Bu kaçınılmazdı, çünkü Katar ile Suudi Arabistan yakınlaşınca buna mecburdu.
Bu girişimler genel planda AKP-MHP rejimini, özel planda ise T. Erdoğan’ı çöküşten kurtarır mı? Bu ihtimal pek yüksek görünmüyor. Ne tür sonuçlar yaratacağından bağımsız olarak, yaşanan gelişmelerin bir kez daha gözler önüne serdiği şey, “yerli ve milli” palavrasını çiklet gibi çiğneyen dinci-faşist rejimin iliklerine kadar Amerikancı olduğu ve her zaman siyonist İsrail’le ilişkileri geliştirdiğidir.