İsrail ile AKP rejimi arasında kamuoyuna kapalı olarak sürdürülen kirli diplomasi zehirli meyvelerini vermeye başladı. İç politikaya yönelik olarak İsrail’e karşı gösterilen “sert” tutumun, “One minute” veya “Kudüs kırmızı çizgimizdir” salvolarının gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmadı. İnanç sömürüsünü çok yönlü bir rant kapısı olarak gören AKP-Erdoğan rejimi, İsrail’i karşısına almamak için azami özen gösterdi. Akdeniz’e kıyısı olan devletlerle olduğu kadar komşularıyla da yarattığı sorunlar altında bulanan gerici-faşist rejim, İsrail’le daha çok yakınlaştı.
Bu aynı dönemde AKP şefinin ABD-Rusya tahterevallisinde “aptal olma” diyerek aşağılandığı halde, “dostum Putin”den “dostum Trump”a eğiliminin daha çok arttığı görülüyor. Milyarlarca dolar verilerek büyük bir tantanayla alınan S-400’lerin hangarlarda çürümeye bırakılması, bunun çok sayıda göstergesinden biri sadece.
İsrail-Türkiye ilişkileri trafiğinde ilk önce 7 Mayıs’ta İsrail’in resmi Twitter hesabından, “Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Gelecekte bağımızın daha da güçlenmesini temenni ediyoruz. Türkiye’deki tüm takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz” açıklaması geldi. Peşinden İsrail El Al Havayolları, ithalat ve ihracat amaçlı kargo taşımacılığı yapabilmek için Türkiye’ye izin başvurusunda bulunduğunu duyurdu. Şalom gazetesine konuşan El Al Kargo Departmanı Müdürü Ronen Shapira, “Şu an koronavirüs sebebiyle El Al uçakları maalesef yolcu taşıyamıyor. Biz de uçaklarımızı kargo uçaklarına dönüştürdük” açıklamasını yaptı. Nihayet 13 yıl aradan sonra, 24 Mayıs günü, ilk kez İsrail El Al Havayolları’na ait bir uçak İstanbul’a iniş yaptı.
Bu kadarla bitmiyor. Mayıs ayı boyunca İsrail ile AKP-Erdoğan rejimi arasında yürütülen kirli ve gizli diplomasinin zehirli meyveleri de ortalığa saçıldı. 11 Mayıs’ta, Akdeniz’deki güç dengelerini etkilemesi bakımından olduğu kadar İsrail ile AKP iktidarı arasında süren kirli ilişkilerin düzeyini göstermesi bakımından da önemli bir gelime yaşandı. İsrail dahil olduğu ittifaka rağmen, Fransa, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından hazırlanan ortak açıklamaya katılmadı. Açıklama, Kıbrıs’ın yetki alanı olarak ilan ettiği kesimde doğalgaz arama faaliyeti yürüten Türkiye’yi kınayan ve Ankara’yı BM’nin Libya’ya silah ambargosuna uymaya çağıran bir içeriğe sahipti.
Oysa Türkiye’nin 27 Kasım 2019’da Libya’daki Fayiz es-Serrac hükümetiyle imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”na karşı İsrail, Mısır, Yunanistan ve Lübnan devletleri ortak diplomatik adımlar atmışlardı. Bununla da kalmayan Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında Akdeniz’in doğusundaki doğalgaz yataklarından Avrupa’ya gaz sevk edecek olan denizaltı doğalgaz boru hattının (EastMed) prensip anlaşması, üç ülke başbakanlarının katıldığı bir törenle Atina’da imzalanmıştı. Adetten olduğu üzere tören sırasında açıklamalarda bulunan üç ülkenin başbakanları, EastMed projesinin Türkiye’ye ya da bölgedeki herhangi başka bir ülkeye karşı olmadığını(!) iddia ediyorlardı. Ankara ise başından beri EastMed boru hattı aracılığıyla, İsrail-Kıbrıs-Yunanistan ittifakının Türkiye’yi çembere almayı amaçladıklarını savunmuştu. Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltacağı gerekçesi ile EastMed’in yapımına ABD ve AB de destek vermişti. Bu gelişmeler AKP-Erdoğan rejimine İsrail’in eteklerine tutunmaktan başka bir yol bırakmadı.
AKP’nin Suriye düşmanlığı İsrail’in yayılmacılığına hizmet ediyor
ABD’nin Suriye’yi parçalama saldırganlığında ABD’nin taşeronluğunu üstlenen Erdoğan ve AKP’sinin saldırganlık politikalarıyla İsrail’in yayılmacılığı örtüşüyor. Kürt sorununa yaklaşımlarındaki farklı hesap ve çıkarlardan dolayı zaman zaman ipler gerilse de ABD ve İsrail ikilisi, AKP-Erdoğan rejimini yola getirmek için ironik de olsa Kürt kartını kulandılar.
Esad yönetimi de Türkiye ile İsrail’i Suriye’ye karşı iş birliği içinde hareket etmekle suçluyor. Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada İsrail’in şubat ayı başlarında Şam yakınlarına hava saldırısı düzenlemesiyle eş zamanlı olarak Türk askerlerinin de sınırı geçtiğine dikkat çekiliyordu. Açıklamada, “iki ülkenin Suriye’deki teröristleri korumak konusunda ortak bir hedefi olduğu”nu, “Türk rejimiyle İsrail oluşumunun, özellikle El Nusra cephesi başta olmak üzere teröristleri koruma amacında” birleştikleri söyleniyordu.
İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Roey Gilad, 21 Mayıs’ta haber sitesi Halimiz’de yazdığı yazıda, iki ülkenin jeopolitik hedefleri ve Suriye’deki stratejik çıkar birliklerinin neler olduğunu açık sözlülükle dile getirirken, Suriye’nin suçlamalarını da doğruluyordu: “İdlib’deki savaş önemli bazı jeopolitik gerçekleri açığa çıkardı. Bunlardan biri, İran’ın Suriye’deki mevcudiyetinin Tük çıkarlarına ters çalışıyor olmasıdır.”, “İki devletin normal düzeyde bir ilişkisinin olması ... Türkiye’nin ve İsrail’in ortak çıkarlarına daha iyi hizmet edecektir. Top artık Türk tarafında.”
İsrail’in “Türk tarafına pas atması” bölgemizdeki istikrarsızlık, çatışma ve savaşların yaygınlaştırılması isteğinin dile getirilmesidir. ABD ve İsrail’in kanatlarının altına daha çok sığınan AKP-Erdoğan rejiminin yayılma heves ve saldırganlığını, emekçi halkların ortak mücadelesinden başka bir güç dizginleyip, bertaraf edemez.